Kasvetli, havasız bir kulübe… Tavandan sarkan gaz lambası, yer yer gazete ve dergi kupürleriyle kaplı, ağaç kütüklerinden yapılmış duvarları solgun ışığıyla aydınlatıyor. Bu resimli kupürler, evin küçük oğlu ve geleceğin yazarı Fyodor Gladkov’un ilgisini çekiyor, onda hayranlık uyandırıyor… Hayat hikayesini yazarken anlatmıştı bunları yazar ve daha sonraları da birçok kez bu yoksul kulübeyi, duvarlardaki yazıları, köşedeki rafta duran dinsel kitapları betimledi… Sert bir adam olan babası başını öte yana çevirdiğinde, raftan usulca kitap alıp okuma yazma öğrenmeye çalışıyordu küçük Fyodor.
1893’te, çocuk on yaşına geldiğinde köyde ilkokul açıldı. Genç, iyi eğitimli ve fedakar bir genç kız olan öğretmenleri, zeki ve yetenekli öğrencisine Puşkin, Lermontov ve Tolstoy’un eserlerini tanıttı. Öğrencilerinde öğrenme isteği yaratan bir öğretmendi bu genç kız, çocuğa düşünmeyi öğretti, bilgilenme hevesi aşıladı. Ama yoksulluk yüzünden işe girmek zorunda kaldı küçük Fyodor, orada dayakla, açlıkla, uykusuz gecelerle tanıştı. Sonunda, büyük güçlüklerle Yekaterinodar kentinin ortaokuluna yazılmayı başardı. Burada, 17 yaşındayken, yerel gazetede ilk öyküsü olan “Işık” yayınlandı. Bunu, yine aynı gazetede çıkan başka öyküler izledi. Yazarın, mücadele romantizmi, var olan toplumsal sistemin adaletsizliğini protesto ve kendini beğenmiş kuş beyinli cahilleri eleştiri gibi konular üzerine temellenen bu öyküleri, Maksim Gorki’nin ilk eserleriyle koşutluk gösterir. Gladkov, daha sonraları, “Okumaya Puşkin’le başlayan başka hiçbir yazar, Gorki’ye benim kadar yakın olmamıştır,” diye yazmıştı. “Hatta yakın demek bile yetmez, bütün zihinsel gelişmem, bütün bilinçli yaşamım, Gorki’nin etkisi altında gerçekleşti.”
Gladkov, çok genç yaşta geri dönülmez bir biçimde, yazgısını devrimci hareketle birleştirdi ve Bolşeviklerin partisine katıldı. 1905’te Gürcistan’a, Tiflis’e gidip öğretmen okuluna yazıldı. Bir yıl sonra, tutuklanıp Sibirya’ya gönderildi. Burada, Sibirya’nın uzak bir köşesindeki siyasi sürgünlerin yaşamını anlatan, “Sürgünler” adlı bir kısa hikaye yazdı.
Sürgünden dönünce, Gladkov Novosibirsk’e yerleşti, burada bir lisede öğretmenlik yapıyordu. Ekim devrimi başladığında, yeni yaşam için mücadele etmek üzere, gönüllü olarak Kızıl Orduya katıldı.
İç savaş bittiğinde, Gladkov Moskova’ya yerleşip kendini bütünüyle, büyük sevdası edebiyata adadı. İç savaş olayları henüz belleğinde tazeyken “Yeşillik” adlı bir öykü ve kısa hikayesi “Azgın At”ı yazdı. Bu öykülerinde, savaş cephesi izlenimlerini anlatıyordu. Sonra, ünlü Çimento adlı romanını yazmaya başladı. Bu öykü, ekonomik altüst oluşa karşı mücadelesiyle, insanlar arasında yeni ilişki biçimlerinin gelişimiyle, emekçi sınıfına ilişkin yazılan ilk Sovyet romanıydı.
Genç Sovyet toplumunda, yaşamsal değişimlerin, eskinin kalıntılarını silip süpürdüğü zamanlardı. Bu kez barış cephesinde, kahramanca bir savaş başlatılmıştı. Halkın hayatındaki bu tarihi dönem, Gladkov’un Çimento’suna yansıdı.
1921 yılı… Yazarın ülkesi için önemli ve tarihsel olaylarla dolu bir yıl. Hatta tarihsel bir dönüm noktası sayılabilir. İç savaşın kesin biçimde sona erdiği, NEP siyasetine geçildiği ve Kronstadt ayaklanmasının patlak verdiği bu yılın iyi bilinen bir olayı da partinin X. Kongresinin toplanması. Romanda izlenen tasfiyeler de bu kongrede alınan kararlar uyarınca yapılıyor. Kariyeristler, iktidar partisine üye olup da köken olarak diğer eski partilerden gelenler, yozlaşan Bolşevikler ve siyasi bakımdan olgunlaşamayanlar partiden tasfiye edildi.
Bu fırtınalı dönemi anlatan Çimento’da, ardında I. Dünya Savaşı, devrim yılı ve iç savaş olan derin bir dönüşüm yaşanır. Yalnız ekonomik ilişkilerle sınırlı kalmayan, toplumun bütün bireylerini ve aralarındaki her türlü ilişkiyi derinden sarsan, yerine “yeni”yi koyma eylemini başlatan, bütün bir yaşam tarzıyla birlikte insanın dönüşümüdür Çimento’da anlatılan.
Roman, makine montajcısı Gleb Çumalov’un savaştan, doğduğu kente, üç yıl önce bırakıp gittiği işinin başına dönüşünün geniş, lirik ve epik bir biçimde betimlenmesiyle başlar. Ne umutlarla yuvasına döner Çumalov, fakat karşısına çıkan, bir yıkım, sessizlik ve ıssızlık sahnesidir. Yalnızca işyeri değil, evi de yıkılmıştır. Görünüşte ikisi de ayaktadır ama fabrika metruktür ve karısı Daşa, onu anlam verilmesi güç bir soğuklukla karşılar. Böyle bir dönemde, sinmeden ve teslim olmadan mücadeleyi sürdürebilmek için, cesur ve cömert bir yüreğe, boyun eğmez bir iradeye ve geleceğin geniş panoramasını zihninde canlandırmaya yeterli, atak ve cüretli bir hayal gücüne sahip olmak gereklidir. Ve Gleb Çumalov’da bu nitelikler vardır.
Çimento’yla ilgili anılarından söz ederken, Gladkov, bu kitabı yazarken Gleb’i açık ve net bir biçimde, “savaş ve ekonomi cephesinde sıra neferi, tipik bir proleter, huzursuz bir eş, Kızıl Ordu askeri, neşeli, kıpır kıpır, fakat yine de ciddi ve inatçı bir işçi önderi” olarak düşlediğini yazmıştı.
“Çimento”nun başarısından sonra, Gladkov, emekçi sınıfın yaşamıyla ilgili bir başka eser tasarladı. Yazar yeni makineleri, yeni iş örgütlenmesini ve en önemlisi insanlar arasındaki yeni ilişkileri görüp tanımak amacıyla Dnieper hidroelektrik santralinin şantiyesini ziyaret etti, Rostov kentinde devasa Selmaş çiftlik makineleri fabrikasını ve daha birçok inşa halindeki üretim merkezini gezdi. Makineler kadar insanlarla da ilgileniyor ve yeni insan konusunda şunları söylüyordu: “İnsan, henüz oluşma sürecini yaşamaktadır; sürekli bir büyüyüş, yaratıcı bir tez canlılık ve gelecek uğruna mücadele içindedir.” İkinci romanı “Enerji” de, çalışan insanın yeni kişiliğine, yeni karakterine bürünürken geçirdiği çelişkili ve dramatik süreç, sanatsal anlatımını bulur.
İkinci Dünya Savaşında Sovyet halkının kazandığı büyük zafer Gladkov’u, çeşitli eğilimlere sahip birçok başka Sovyet yazarı gibi, Sovyetler zamanında o kadar cömertçe öne atılan ulusal karakterin kaynaklarını araştırmak amacıyla, Rus halkının tarihine eğilmeye itti.
Özyaşamöykülerinde -“Gençlik Öyküsü”, “Özgür Halk” ve “Zor Zamanlar”- Gladkov, 19. yy sonlarıyla 20. yy başlarında, Rus köylüsünün hayatını resmeder. Bu eserlerinde yazar, adalet arayan, “doğruluğun efendisi” köylü kahramanların karakterini gözler önüne serer. “Özgür Halk” adlı öyküsünde anlatılan kişilerden biri, halkın en iyi oğullarından biri olarak tanıtılır.
Özyaşamöyküsel yapıtlar dizisi, halk yaşamının panoramasını sunar. Bu kitaplarda, yazarın yazdığı eserlerin en üstün nitelikleri -yurtseverlik, yumuşak liriklik, kitle sahnelerinin ustalıkla betimlenmesi, karakter oluşturmada esneklik ve açıklık- tam ve eksiksiz ifadesini bulur.
Gladkov, ulusun yaşamındaki büyük tarihi olayları, çok çeşitli sıradan insanın yazgıları aracılığıyla göstermeyi başarmıştır. Eserlerinde, lirik ve epik temalar, tek uyumlu ve bölünmez bir bütün oluşturur.
Özyaşamöyküsel yapıtlarında merkezi rol, Rus kadınına aittir ve Rus kadınının ruh güzelliği, manevi gücü ve kibarlığı bu öykülerdeki karakterlere yansıtılır. Köy kadınının sağlamlığı, özgürlük aşkı ve güçlü adalet duygusu, eski tarz kırsal yaşamın bütün zorluklarına dayanmasını sağlar.
Yaşamının son yıllarında, Gladkov dördüncü bir özyaşamöyküsel kitap yazdı ve buna “İsyankar Gençlik” adını verdi. Çok hasta olmasına rağmen, çalışmalarını sürdürüyordu. 75 yaşında ölene kadar, kendini hep çalışmaya, hep halkı ve ülkedeki hayatı düşünmeye verdi. Onun kanısınca yazarlık, halka özgeci bir tarzda hizmetti. Her zaman genç kalan ruhunun bütün ateşiyle ve görkemli bir çilekeş adanmışlığıyla, ömrünü bu ideal uğruna çaba harcamayla geçirdi.
Çimento, yazarından çok daha uzun ömürlü oldu, çeşitli dünya dillerine çevrildi, geniş kitlelerce beğenilerek okundu. Gladkov’un eskimemiş ve değerinden hiçbir şey yitirmemiş olan eseri Çimento’nun, bugünün okuru tarafından da yine aynı heyecanla okunacağını umut ediyoruz.
Yazan: Çağlar Mirik – edebiyathaber.net (17 Şubat 2012)