Günümüzün sportif masalı şu cümleyle başlıyor: Futbol artık endüstrileşti. “Ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum” diyen filozoftan bîhaber olanlar, bu masalı anlatmaktan bıkıp usanmayacak anlaşılan.
Futbolun “endüstri” haline geldiği yok. Tekrarlana tekrarlana anlamını yitiren, içi boşaltılan cümlelerin arasına “futbol artık endüstrileşti”yi de katabiliriz. Paraya endekslenmiş, daha çok ve daha çok müşteri kapmaya odaklanmış bir ticarî faaliyet alanına dönüştü futbol. Memleketimizde “marka değeri” de varmış, öyle diyorlar.
Yıl 1957. Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. 44 yaşındadır. Konuşmasını, liseyi burslu okumasında yardımı dokunan öğretmeni Louis Germain’e ithaf eder. Onu anar. Vefa ne güzel bir kelime! Yüzmeye ve boksa da meraklı bu büyük düşünür, varoluşçu felsefenin kilometre taşlarından sayılan Yabancı ile Veba’nın yazarı, Cezayir Millî Takımı’nın kalesini korumuş Albert Camus’dür.
Futbolu “iktidar” alanı olarak görenlerin, siyasî ve maddî çıkar peşinde koşanların, şiddetten, pespaye ayak oyunlarından beslenenlerin, rakip futbolcunun en yumuşak darbesinden sonra, yerde deli danalar gibi böğürüp hakemi, seyircileri ve ekran başındaki yüz binleri aldatmaya tevessül edenlerin (zinhar “sporcu” değil) ve bu aldatma oyununu sergileyenleri “profesyonelce” davranmakla taltif edenlerin Albert Camus’den öğreneceği ne çok şey var!
Sporcunun “zeki” olanı, hakemi ve seyircileri kandırıyor, “çevik” olanı o bardan o bara koştururken magazin muhabirlerine kıvrak çalımlar atıyor. Lugatında “fazilet/erdem” kelimesi bulunmayan “aykırı” spor yorumcularımız, Camus’nün kemiklerini sızım sızım sızlatıyor. Varoluşçuluğun “baba”sı diyebileceğimiz Jean Paul Sartre yaşasaydı, “Her insan herkes karşısında herkesten sorumludur.” sözüyle ahlaktan sözlüye kalkmış bu vatanın evlatlarına geçer not vermekte zorluk çekerdi muhtemelen ve “Baba Hakkı” da tasdiklerdi Sartre’ı.
Bugün 26 Aralık 2016. Demirbank iyi günler dile(ye)miyor artık! Bundan tam 73 yıl önce; 1943’te Camus 30, Sartre da 38 yaşındayken, Sartre’ın Les Mouches (“Sinekler”) oyununun ilk gecesinde tanışmıştı, bu iki “baba” existentialiste filozof… İnsanın davranışlarında hür olduğuna dair düşüncelerini Les Mouches adlı oyununda ortaya koydu, Sartre. Bazı edebiyat eleştirmenleri, Fransız direnişçilerinin işgalci Almanlara karşı koymasının bir sembolü olarak yorumladı bu oyunu.
Met-Üst’ün kulaklarını çınlatarak, “Albert Kamu Vicdanı”nı es geçmeden kalecilerimizin bir bilinç sıçraması yaşamasını ve Camus’yü “idol” bellemelerini temenni edip bize hiç de yabancı olmayan Yabancı’sından bir alıntıyla, ümidimizi diri tutmamızı salık veren, başı “intihar”la beladan kurtulmayan “zeki, çevik ve ahlaklı” filozofa kulak verelim: “Mademki yaşıyoruz, yaşadığımız sürece mutlu olmaya, sağımızda solumuzda mutluluk yaratmaya bakmalıyız. Mutluluk, bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı ve insanları sevmektir.”
Canınız okumak isterse:
Jean Paul Sartre, Toplu Oyunlar, İthaki Yayınları
Albert Camus, Yabancı – Veba, Can Yayınları
Adnan Algın – edebiyathaber.net (29 Aralık 2016)