Şilili yazar Roberto Bolaño’nun Türkçeye ilk kez kazandırılan “Mösyö Pain” romanı, “Tılsım”, “Uzak Yıldız” ve “Katil Orospular”la birlikte Can Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşuyor.
Tanıtım bülteninden
Daha önce Lümpen Roman adlı kitabını yayımlayan Can Yayınları, Roberto Bolaño’nun külliyatına dört eserle devam ediyor. The New York Times’ın, “Latin Amerika’da çağının en önemli edebî sesi,” dediği Bolaño, polisiye ve gerilimin her an hissedildiği ama hiçbir türle sınırlandırılamayacak edebiyatıyla gerçekten de tüm dünyada iz bırakacak bir isim.
Mösyö Pain
Seda Ersavcı’nın çevirisiyle ilk kez Türkçeye kazandırılan Mösyö Pain, Edgar Allan Poe öykülerini anımsatan puslu ortamları ve esrarlı karakterleriyle Roberto Bolaño’nun hayal gücünün karanlık katmanlarını yansıtıyor.
1938 baharında, Paris’te bir hastane odasında yatan Perulu şair César Vallejo’nun hıçkırık nöbetini kimse geçiremeyince son çare olarak Franz Mesmer’in takipçisi, okült bilimler meraklısı Pierre Pain’e başvurulur. Ancak ortaya çıkan iki İspanyol, şairi tedavi etmemesi için onu ikna etmeyi başarınca Mösyö Pain kendini labirentimsi sokaklar ve koridorlarda, anlamını çözmekte zorlandığı bir kovalamacanın ortasında bulur.
“Mösyö Pain, akşam saat onda Latin Mahallesi’ndeki Café Victor’da bekleniyorsunuz. Bu bir ölüm kalım meselesi. Lütfen ciddiye alınız.”
Uzak Yıldız
Roberto Bolaño külliyatının kült eserlerinden Uzak Yıldız işkence, sürgün ve ölüm arasında seçim yapmaya zorlanan bir neslin iğneleyici portresi. Allende hükümeti döneminde silik bir şairken General Pinochet diktatörlüğünde yıldızlaşarak estetikten başka hiçbir şeye yaşam hakkı tanımayan bir “sanatçı” olarak ortaya çıkan Carlos Wieder’in hikâyesi, Şili’nin yakın tarihiyle iç içe geçince Güney Amerika’nın en özgün anlatıcılarından biri doğuyor.
“Wieder uçuş pistinden uzakta, Santiago’nun kenar mahallerinden birinde çıktı ortaya. İlk dizesini orada yazdı: Ölüm dostluktur. Sonra demiryollarına ait bazı depoların ve terk edilmiş fabrikalara benzeyen ama sokaklar arasında karton sürükleyen insanların, evleri ayrıca çitlere tırmanan çocukların, köpeklerin seçildiği yerlerin üstünden uçtu. Solda, saat dokuz yönünde, birbirlerinden tren yoluyla ayrılan, mantar gibi bitmiş uçsuz bucaksız iki yerleşim yerini fark etti. İkinci dizesini yazdı: Ölüm Şili’dir.
Carlos Wieder bir sanatçı mı? Pilot mu? İşkenceci mi? Katil mi? Yoksa hepsi birden mi? Allende hükümeti döneminde silik bir şairken General Pinochet diktatörlüğünde yıldızlaşarak estetikten başka hiçbir şeye yaşam hakkı tanımayan bir “sanatçı” olarak ortaya çıkan Carlos Wieder’in hikâyesi, Şili’nin yakın tarihiyle iç içe geçince Güney Amerika’nın en özgün anlatılarından biri doğuyor.
Katil Orospular
İlk kez 2001 yılında okuyucuyla buluşan Katil Orospular Roberto Bolaño’nun ikinci öykü kitabı. Türden türe sıçrayan bu anlatıların en belirgin ortak yönü kuşkusuz Bolaño’nun kuvvetli üslubu. Ölü şairler, İspanya’da oynayan Latin Amerikalı futbolcular, ünlü modacılar tarafından kiralanan cesetler, porno film yapımcıları, Avrupa’da sürgün hayatı yaşayan Şilililer ve yazarın birçok metninde karşımıza çıkan alter egosu Arturo Belano Katil Orospular’da okuyucunun karşısına çıkıyor.
“Her şey anlamsızdı, öyle düşünüyordum, ama aslında bir anlamı olduğunu biliyordum; bu anlam beni paramparça ediyordu, paramparça sözcüğü biraz abartılı gelebilir ama ben abarttığımı düşünmüyordum. Belki o zamanlar anlam ile gereksinimi karıştırıyordum. Belki de sinirlerim bozuktu.”
Ölü şairler, İspanya’da oynayan Latin Amerikalı futbolcular, ünlü modacılar tarafından kiralanan cesetler, porno film yapımcıları, Avrupa’da sürgün hayatı yaşayan Şilililer, yazarın birçok metninde karşımıza çıkan alter egosu Arturo Belano… Hepsinin dilinin ucunda bir hikâye var.
Tılsım
Latin Amerika’nın baskıcı rejimleri tarafından yaşamları örselenen nesillere bir ithaf niteliğinde olan Tılsım, 1968 yılında, México’da, polis ve askerler üniversiteyi bastığında saklandığı tuvalet kabininden on küsur gün çıkmayan Uruguaylı Auxilio Lacouture’nin dudaklarından şiir gibi dökülen bir anlatı. Roberto Bolaño, Vahşi Hafiyeler’den filizlendirdiği bu romanda, “Meksikalı şairlerin anası” Auxilio’nun hayatıyla hayallerini kesiştiriyor.
“Bu bir korku hikâyesi. Bir tür polisiye, Fransızların “kara roman” dedikleri türden, hatta bir dehşet hikâyesi. Ama öyle görünmeyecek gözüne, çünkü bu hikâyenin anlatıcısı benim. Benim tarafımdan aktarıldığı için, öyle olduğunu fark etmeyeceksin. Oysa bu, özünde korkunç bir suçun hikâyesi.”
edebiyathaber.net (31 Ekim 2017)