Can Yayınları’ndan yeni bir dizi: Klasik Kadınlar

Ocak 18, 2021

Can Yayınları’ndan yeni bir dizi: Klasik Kadınlar

8 kitaptan oluşan “Klasik Kadınlar” dizisi Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Dünya edebiyatının usta kalemlerinden, toplumsal yaşam dinamiklerine ve kadına bakışı değiştiren hikâyeler.

Hem kadın yazarların kaleme aldığı klasik olmuş eserler hem de erkek yazarların kaleme aldığı klasikleşmiş eserlerden oluşan Klasik Kadınlar dizisi edebiyat tarihinde çığır açmış, öncü romanları bir araya getiriyor.

Jane Eyre

Jane Eyre, yalnızca kadının erkek egemen toplumdaki konumuna gözüpek yaklaşımıyla değil, şiirsel duygusallığı çağdaş bir gerçekçilikle harmanladığı anlatımıyla da öncü olmayı başarmış klasik bir başyapıttır.

Küçük yaşta öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaşam sürmektedir. Katı kurallarla yönetilen bir yatılı okula gönderilince, bu kez hayatın başka zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Okulda geçirdiği on yılın ardından öğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiye olarak iş bulur. Evin gizemli efendisi Rochester’a âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir.

19. yüzyıl İngiltere’sinde, her türlü tutuculuğun kol gezdiği Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarı Charlotte Brontë’nin yaşamından izler de taşıyan roman, zorlu bir yaşam süren yapayalnız bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür.

#dünyaklasikleri #ingilizklasikleri #mürebbiye #yangın #miras #kavuşma #victoriadönemi #avköşkü

Yazar: Charlotte Brontё

Çeviri: Nihal Yeğinobalı

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 632

Fiyat: 20,50 TL 

CHARLOTTE BRONTË, 1816’da İngiltere’nin Yorkshire bölgesinde, Thornton’da doğdu. Kendisi gibi romancı olan Anne ve Emily Brontë’nin kız kardeşidir. Fransızca ve Almanca öğrenmek üzere Emily’yle birlikte gittiği Brüksel’deki bir yatılı okulda geçirdiği günler, Charlotte’u edebiyata yönelten bir dönüm noktası oldu. Üç kız kardeş, şiirlerini ortak bir kitapta yayımladılar. Charlotte’un 1847’de yayımlanan ilk romanı Jane Eyre büyük bir başarı elde etti. Erkek kardeşi Patrick Branwell ile kız kardeşleri Anne ve Emily’yi birbiri ardına yitiren Charlotte, Shirley (1849) adlı kitabını tek başına kaldığı evinde tamamladı. Yayıncısının konuğu olarak gittiği Londra’da pek çok yazarla tanışma olanağı buldu. 1853’te Villette adlı romanının yayımlanmasının ardından, din adamı olan babasının yanında görev yapan Arthur Bell Nicholls’la evlendi. Emma romanına yeni başladığı sırada, hamileliğinde ortaya çıkan ağır bir hastalık yüzünden 1855’te Haworth’ta öldü.

NİHAL YEĞİNOBALI, 1927’de Manisa’da doğdu. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ni bitirdikten sonra New York Eyalet Üniversitesi’nde edebiyat öğrenimi gördü. Genç Kızlar adlı ilk romanını, Vincent Ewing adını verdiği sözde Amerikalı bir yazarın imzasıyla yayımladı. 1950’de yayımlanan bu kitap, hâlâ basım yapmaktadır. Ardından Sitem, Mazi Kalbimde Bir Yaradır, Belki Defne, Gazel adlı romanları ve Cumhuriyet Çocuğu adlı anı kitabını yayımladı. Yeğinobalı, çok sayıda yazarın klasik ve çağdaş yapıtlarını dilimize kazandırdı.

Madam Bovary

19. yüzyıl taşra burjuvazisinin yaşamını gerçekçi bir bakış açısıyla sergileyen, ilk yayımlandığında ahlakdışılık suçlamasıyla dava konusu olan Madam Bovary, hem edebiyatta yeni bir çağ açmış hem de eskidikçe yenileşen, yaşlandıkça gençleşen pek az romandan biri olarak günümüze ulaşmıştır.

Ünlü İngiliz romancı ve eleştirmen Arnold Bennett, klasik edebiyat tanımını yaparken, “Herkesin okuduğu sanılan ve herkesin okuduğunu sandığı kitap,” demişti. Italo Calvino’ya göre ise klasik, “ilk okunduğunda verdiği keşif duygusunu her okunuşunda yeniden veren kitap”tır. Fransız edebiyatında “gerçekçiliğin babası” olarak kabul edilen Gustave Flaubert’in Madam Bovary’si, bu iki ustanın klasik tanımlarına en uygun düşen eserlerden biridir.

#dünyaklasikleri #fransızklasikleri #kadın #ahlakiyargı #evlilik #bovarizm

Yazar: Gustave Flaubert

Çeviri: Tahsin Yücel

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 408

Fiyat: 15,00 TL 

GUSTAVE FLAUBERT, 1821’de Fransa’nın Rouen kentinde doğdu. Daha gençlik çağından başlayarak, yaygın kabul gören basmakalıp düşüncelere karşı büyük bir tiksinti duydu. 22 yaşındayken, bir sinir rahatsızlığına yakalanan Flaubert, hukuk öğrenimini yarım bırakmak zorunda kaldı; artık bütün zamanını edebiyata ayırabilecekti. Duygusal Eğitim adlı romanını 1843-1845 yıllarında yayımlayan Flaubert’in beş yılını verdiği Madam Bovary, 1856’da Revue de Paris’te tefrika edildiğinde ahlakdışılık suçlamasıyla yargılandı. Son yılları parasal sıkıntılar yüzünden üzüntü içinde geçen yazar kendini çalışmalarına verdi, George Sand, İvan Turgenyev, Émile Zola, Alphonse Daudet gibi dönemin genç romancılarıyla, özellikle Guy de Maupassant’la kurduğu dostluklarla kendini avuttu. Birçoklarınca başyapıtı olarak kabul edilen Üç Öykü, 1977’de okurla buluştu. Flaubert, 1880’de Croisset’de öldü. Bilirbilmezler adlı ünlü yergisi ölümünden sonra yayımlandı.

TAHSİN YÜCEL, 1933’te Elbistan’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve İÜ Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1960). Varlık Yayınları’nda çevirmenlik ve yazıişleri müdürlüğü yaptı. Öykü derlemeleri, romanları, bilimsel araştırmaları ve kuramsal yazılarının yanı sıra, Balzac, Flaubert, Daudet, Gide, Simenon, France, Proust, Camus, Sartre, Malraux ve Duras gibi önemli Fransız yazarların yapıtlarını dilimize kazandıran Yücel, 1984’de Azra Erhat Çeviri Üstün Hizmet Ödülü’ne, 1997’de Fransız hükümeti Palmes Académiques Nişanı’na değer görüldü. 22 Ocak 2016’da aramızdan ayrıldı.

Eugenie Grandet

Eugénie Grandet, “İnsanlık Komedyası” başlığı altında tasarlanmış dev romanlar dizisinin en tanınmış, en sevilen bölümlerinden biri.

Klasik Fransız edebiyatının büyük yazarı Honoré de Balzac, ilk kez 1833’te yayımlanan bu romanında taşra insanlarını ve onların özellikle parayla ilişkilerini kendine özgü gerçekçiliğiyle anlatır. Temel olarak cimriliği ve aşkı birlikte ele aldığı bu önemli romanında Balzac, romanın kahramanlarından birinin, Grandet Baba’nın büyük mal varlığının çalışmakla elde edilemeyeceğini gözler önüne serer. Fırsatçılıkla, Fransız Devrimi sonrasındaki karışıklıkta türlü aldatmacalarla elde edilmiş bu servetin içinde alın terinin payı, denizde bir damla gibidir. Dürüst, erdemli Eugénie Grandet’nin tertemiz aşkının ve yüce gönüllülüğünün bütün bu pisliklerin yanında yeri nedir? Balzac’ın romanı, tüm kuşaklar için

güncelliğini ve değerini koruyor.

“Roman kahramanları yaratmak demek doğru görebilmek, yoğunlaşmak ve şiddetleştirmek, maksimuma ulaşmak, her tutkunun içindeki acıyı ortaya koymak, her gücün içindeki zayıflığı görebilmek, gizli kalmış güçleri dışarı çıkarmak demektir. Eugénie Grandet, bu yoldaki ilk adımdır; bu basit, inançlı kızdaki kendini teslim etme duygusu o denli bir artış gösterir ki, neredeyse dindar olacaktır, yaşlı Grandet’nin cimriliği de tıpkı yaşlı çirkin hizmetçi kızın sadakati gibi şeytanlaşır.”

Stefan Zweig

#dünyaklasikleri #fransızklasikleri #insanlıkkomedyası #taşrahayatı #temizbiraşk #cimrilik

Yazar: Honoré de Balzac

Çeviri: Tahsin Yücel

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 224

Fiyat: 13,00 TL 

HONORÉ­ DE­ BALZAC,­ 1799’da­ Fransa’nın­ Tours­ kentinde­ doğdu.­ Kendi ­adıylayayımlanan ­ilk   eseri ­Köylü İsyanı­ tarihî ­bir ­romandı.­ 1829-1830 ­yıllarında­ taşra ­yaşamına ­yönelen ­Balzac’ın ­Tours Papazı­ ve ­Eugénie Grandet­ gibi­ romanları­ basıldı.­ Yapıtlarını­ büyük­ bir­ bütün­ oluşturacak­ biçimde üç­ grupta ­tasarladı:İnsan­ yaşamını ­ve ­toplumu­ yöneten­ ilkeleri­ ele ­alan­“çözümleyici ­incelemeler”;insan­ eylemini­ belirleyen ­nedenleri­ ortaya ­koyan­ “felsefi­ incelemeler”;­ bu nedenlerin ­sonuçlarını ­gösteren­ “töre­ incelemeleri”. ­Bu ­bakımdan­ Goriot Baba, gerçekçilik ­akımının­ başyapıtı ­sayılır. ­Balzac, ­bu     eserlerinin ­tümüne­ Dante’yi ­anıştıran ­bir ­başlık­ koydu:­ “İnsanlık­ Komedyası”.­ Balzac,­ 1850’de­ Paris’te­ öldüğü­ zaman,­ ardında­ 85’i ­tamamlanmış, ­50’si ­taslak ­halinde ­kalmış­ roman­ ve iki­ bini­ aşkın    ­roman ­karakteri ­bırakmıştı.

Moll Flanders

Moll Flanders, 17. yüzyıl İngiltere’sinde dünyaya gelen bir kadının yaşamöyküsünü, kendi ağzından aktarır. Zindanda doğup on iki yıl fahişelik, on iki yıl hırsızlık yaparak yaşayan, başından beş evlilik geçen, maceraları İngiltere’den Amerika’ya uzanan Moll Flanders, tartışmaya açık hayat görüşü ve derinlemesine sunulan portresiyle İngiliz edebiyatının en ilgi çekici kadın kahramanlarından biridir.

Roman türünün ilk örneklerinden olan Moll Flanders, bir yandan dönemin toplumsal değerlerine ışık tutarken diğer yandan da suç dünyasını ve cinsellik konularını, ahlak dersi verme kaygısı gütmeksizin açıkça gözler önüne serer. İlk yayımlandığı 1722 yılından itibaren büyük ses getiren kitabın başkarakterinin temel olarak kabul ettiği ihtiyaçlarından vazgeçmeden ve kişiliğinden ödün vermeden toplum içinde hayatta kalabilme mücadelesi, Moll Flanders’ın Defoe’nun en ünlü eseri Robinson Crusoe’yla karşılaştırılmasına vesile olmuştur. Zira Moll Flanders, bin bir özveri ve kurnazlık göstererek göğüs gerdiği ataerkil toplumda, okyanusun ortasında bir adaya düşen Robinson Crusoe kadar yalnız, bir o kadar da yaratıcı ve beceriklidir.

#dünyaklasikleri #ingilizklasikleri #suçdünyası #yenikıta #ataerkiltoplum

#yalancı

Yazar: Daniel Defoe

Çeviri: Nihal Yeğinobalı

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 416

Fiyat: 25,00 TL 

DANIEL DEFOE, 1660’ta Londra’da doğdu. Flaman asıllı varlıklı bir mum imalatçısının oğluydu. Presbiteryen papazı olarak yetiştirildi. Çeşitli güçlükler ve tehlikelerle dolu bir yaşam geçirdi. 1685’te İngiltere Kralı II. James’e karşı başlatılan ayaklanmaya katıldı. Yaşamının çeşitli dönemlerinde tüccarlık, fabrikatörlük, devlet memurluğu hatta casusluk yaptı. 40 yaşında gazetecilikte karar kıldı, bundan birkaç yıl sonra da roman yazmaya başladı. Yayımladığı siyasal yergi kitapçıklarındaki sert tutumu yüzünden birçok kez hapse girdi. Pek çok kitap yazdığı halde Robinson Crusoe (1719) ile büyük bir üne kavuştu. Moll Flanders, yazarın Robinson serisinden sonra en tanınmış eseridir. 1731’de doğduğu yerde, Londra’da öldü.

Aşk ve Gurur

Aşk ve Gurur sıradan insanların günlük yaşamlarını işleyerek romana ilk kez belirgin bir modern nitelik kazandıran Austen’ın en sevilen romanlarından biridir.

Aşk ve Gurur, taşralı bir beyefendinin kızı olan Elizabeth Bennet ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunsa da bu ilk izlenimi tersine çevirmekte gecikmez. Soylu bir aileden gelen ve önemli bir servet sahibi olan Darcy, Elizabeth’in ailesinin soylu olmayışı nedeniyle mesafeli davranır. Elizabeth’in davranışında da hem özsaygının uyandırdığı gurur hem de Darcy’nin züppeliği karşısındaki öfkesi etkili olur. Zeki ve coşkulu Elizabeth yalnızca Austen’ın en çok sevdiği kadın kahramanı değil, aynı zamanda tüm İngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın roman kişiliklerinden biridir.

#dünyaklasikleri #ingilizklasikleri #soyluluk #gurur #önyargı #kibir #kadın

Yazar: Jane Austen

Çeviri: Nihal Yeğinobalı

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 456

Fiyat: 23,50 TL 

JANE AUSTEN, 1775’te İngiltere’de, Steventon’ın Hampshire kasabasında doğdu. Reading’deki Manastır Okulu’na gönderilen Jane, daha sonre eğitimini evde sürdürdü. Günün toplumsal ve siyasal olaylarından uzak, sıradan bir yaşam sürdü. Romanlarında işlediği yerler, karakterler ve konular, çevresindeki küçük toprak sahipleri ve taşralı din adamlarına özgü, köyden, komşulardan, taşra yaşamından oluşan bu dünyadan alınmaydı. Austen’ın ilk romanı Sağduyu ve Duyarlık 1811’de yayımlandı. Bunu 1813’te Aşk ve Gurur, 1814’te Mansfield Park, 1815’te Emma, ölümünden sonra 1817’de Northanger Manastırı izledi. Austen, 1817’de sağlığı iyice bozulduğu için son yapıtı Sanditon’u yarım bırakmak zorunda kaldı. 18 Temmuz 1817’de öldü ve Winchester Katedrali mezarlığına gömüldü.

Uğultulu Tepeler

Ölümünden bir yıl önce bitirdiği Uğultulu Tepeler’deki karakterlerin yalnızca hayal ürünü kişiler olmadığı, Brontë’nin çevresindeki gerçek kişilerden derin izler taşıdığı da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, intikam, tutku gibi güçlü duygularla örülü bu gençlik öyküsü, aynı zamanda marazi bir aşkın hikâyesidir.

İngiltere’de 19. yüzyılın ikinci yarısı (Victoria dönemi) orta sınıfın yükselişini, gösterişli yaşamların moda oluşunu simgeler. Brontë kardeşler, kadının edebiyatla uğraşmasının hoş görülmediği bu yıllarda, önce erkek kimliğiyle şiirler yazmış sonra kendi adlarıyla, klasikler arasında yer alacak üç önemli romana imza atmışlardır. Emily Brontë 1848’de öldüğünde dünya edebiyatının en güzel yapıtlarından birini, ilk ve tek romanı Uğultulu Tepeler’i bırakmıştır ardında. Bu Victoria dönemi romanı, kimine göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aşk romanı; kimine göre her okunuşunda değişik tatlar veren çağlar ötesi bir eser ya da insanın içine işleyen bir anlatımla dile getirilmiş uzun bir şiirdir.

#dünyaklasikleri #ingilizklasikleri #victoriadönemi #tutku #nefret #gösteriş

#intikam #gençlik #ihtiras

Yazar: Emily Brontë

Çeviri: Naciye Akseki Öncül

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 408

Fiyat: 20,50 TL 

EMILY BRONTË, 1818’de İngiltere’nin kuzeyinde, Yorkshire’a bağlı Thornton’da doğdu. Çok genç yaşlarda kendini okuyup yazmaya veren Emily Brontë, 1846’da kız kardeşleri Charlotte ve Anne’le birlikte ortak bir şiir kitabı yayımladı: Poems by Currer, Ellis and Acton Bell (Currer, Ellis ve Acton Bell’den Şiirler). Emily’nin, kendisine büyük ün getirecek olan Uğultulu Tepeler adlı romanı, Charlotte’un kısa sürede büyük başarı kazanan Jane Eyre adlı romanından hemen sonra, 1847’de yayımlandı. Romanın yayımlanmasından kısa bir süre sonra, öteden beri hasta olan Emily’nin sağlığı hızla bozulmaya başladı. 1848’de veremden öldü. Emily, Brontë kardeşlerin belki de en önemlisi olmasına karşın, sessiz, içine kapanık kişiliğinden ve ardında önemli bir yazışma bırakmamasından dolayı, yaşamına ilişkin bilgiler çok kısıtlıdır. Tek romanı Uğultulu Tepeler, ruhsal yaşamının gizlerini aydınlatmak yerine daha da karanlıkta bırakır.

NACİYE AKSEKİ ÖNCÜL, 1920 yılında Heybeliada’da doğdu. Ankara Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu.1942 yılında İngilizce öğretmenliğine başladı. 1946’da, Columbia Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden yüksek lisans diplomasını aldı. 1972 yılında öğretmenlikten emekli oldu. 1963’te Amerikan Edebiyatı Hikâyeler Antolojisi başlıklı derlemesini yayımladı. Virginia Woolf, Emily Brontë ve Nathaniel Hawthorne gibi önemli yazarların kitaplarını dilimize kazandırdı.

Son İnsan

Gotik edebiyat alanı, kadın yazarların sivrildiği bir türdür. Bazı eleştirmenler bu olguyu kadın yazarların özel yaşamlarında babalarından, sevgililerinden ve kocalarından gördükleri baskı, taciz ve zulümden etkilenmelerine bağlarlar. Mary Shelley de 1826’da yayımlanan Son İnsan romanıyla gotik edebiyata özgü bilimkurgunun alt türü olan apokaliptik romanın ilk modern örneğini veren ve bu türün önde gelen yazarı oldu. Vahiy ya da gelecekle ilgili sırların aydınlığa kavuşturulması anlamındaki apokalips sözcüğünden türemiş olan apokaliptik kurgu, salgın hastalık, nükleer savaş, sibernetik ayaklanma, doğaüstü olaylar, ekolojik felaketler ya da başka afetler yüzünden uygarlığın sonunun gelmesini irdeler.

Son İnsan, bugün sıradan sayılacak kadar yaygınlaşmış bir konuyu, insanlığın yok oluşunu ele alan ilk büyük romandır. Shelley, bir salgının Batı dünyasındaki etkilerini Romantik dönemin akıcı üslubuyla dramatize eder ve gerçek kişilerin yansıması olan zıt karakterler eksenindeki bir kurguyla aktarır. Romandaki başlıca karakterler kısmen ya da tamamen Shelley’nin çevresindeki kişilerden esinlenmiştir. Örneğin doğal bir cennet arayışı içinde tanıdıklarını peşinden sürükleyen Adrian, yazarın eşi Percy Bysshe Shelley’nin kurgulanmış portresidir. Yunanlarla savaşmak için İngiltere’den yola çıkan ve İstanbul’da ölen Lord Raymond ise Lord Byron’ın yaşamından esinlenmiştir. Roman, yazarın “seçkinler” diye adlandırdığı çevresini kaybetmekten duyduğu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını, bireyin tarihi yönlendirme gücünden yoksun oluşunu da dile getirir. Shelley günlüğünde “son insan”dan “alter egom, ikinci benliğim, yoldaşlarımın benden önce ölmesiyle sevgili bir gruptan geri kalan yadigâr” olarak söz eder.

#dünyaklasikleri #ingilizklasikleri #gotikedebiyat #distopya #salgın #apokalips

Yazar: Mary Shelley

Çeviri: Belkıs Korkmaz

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 616

Fiyat: 28,00 TL 

MARY SHELLEY, 1797’de ünlü kadın hakları savunucusu Mary Wollstonecraft ile filozof William Godwin’in kızı olarak Londra’da doğdu. İngiliz edebiyatına romanları, öyküleri, oyunları, denemeleri, biyografi ve gezi kitaplarıyla katkıda bulunmuş olan yazar, 17 yaşındayken şair Percy Bysshe Shelley’e âşık oldu. Şairin evli olması yüzünden İsviçre’ye kaçmak zorunda kalan çift, 1816 yazını, Cenevre’de sürgünde yaşayan Lord Byron, John William Polidori ve Claire Clairmont gibi ünlü sanatçılar ve düşünürlerle birlikte geçirdi. Kasvetli bir hafta sonu bu grup, içlerinden hangisinin en güzel korku öyküsünü yazacağına dair bir yarışma düzenledi. O sırada on dokuz yaşında olan Mary Shelley bu yarışmaya, gördüğü bir kâbustan esinlenerek yazdığı Frankenstein ya da Modern Prometheus yapıtıyla katıldı. Modern bilimkurgunun ilk eseri sayılan bu kitapla, yazarlık yaşamı başlamış oldu. Yazar, o yazı, “çocukluktan çıkıp hayata adım attığı dönem” olarak tanımladı. Mary Shelley 1851’de beyin kanamasından öldü.

BELKIS KORKMAZ, 1964 yılında Ürgüp’te doğdu. İ.Ü. Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Rusçadan, Shakespeare, İbni Sina, Moliere ve Jules Verne’in yaşamöykülerinin de dahil olduğu biyografi kitapları ve Eduard Uspenski’den çocuk kitapları çevirdi. Çevirdiği kitaplar arasında Aleksandr Abromoviç Anikst’in Dünya Sahnesinde Bir Dâhi: Shakespeare, Vera Aleksyevna Simirnova’nın Doğunun Bilim Güneşi İbni Sina, Mihail Afanasyeviç Bulgakov’un Çağdaşımız Moliére ve Kiril Andreyev’in Görülmezi Gören Adam Jules Verne yer alır.

Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi 

Ölçüsüz tutkular, dehşet verici eylemlere yol açar.

Sicilya’nın ıssız kıyılarında, benzersiz bir doğa manzarasının ortasındaki muhteşem bir şato, karanlık sırların yatağı olabilir mi? Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi, sakin ve durgun görünen hayatları apansız bir çalkantıyla bulandırıyor. Şatonun dolambaçlı koridorlarında, insanı bir kez kendine çektikten sonra girdabından dışarı bırakmayan, kaynağı belirsiz bir korkuyu, günlük hayata istikrarla sızan bir psikolojik dehşete dönüştürüyor.

Ann Radcliffe’in erken dönem yapıtlarından Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi, gotik romanı romantik unsurlarla besleyen yetkin bir örnek. Radcliffe dehşetin anlatımını kendine özgü lirik bir üsluba bağlarken, korkuya da sıcak, çekici bir yön kazandırıyor: Haz ile dehşet arasındaki her an kopmaya hazır o ince çizgi ortadan kalkıyor.

Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi, 18. yüzyıldan günümüze gotik adını alan korku ve dehşet edebiyatının klasiklerinden biri.

#dünyaklasikleri #ingilizklasikleri #gotik #romantik #haz #dehşet

Yazar: Ann Radcliffe

Çeviri: Duygu Akın

Dizi: Klasik Kadınlar

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 228

Fiyat: 18,00 TL 

ANN RADCLIFFE, 1764’te Londra’da doğdu. 1772’de ailesi Bath’a taşındı ve yazar burada, gotik roman ve drama edebiyatını geliştiren ilk isimlerden Sophia ve Harriet Lee’ye ait bir okula gitti. Aşk hikâyesi türünde yazdığı ilk kitapları, 1789 tarihli The Castles of Athlin and Dunbayne (Athlin ve Dunbayne Şatoları) ve 1790 tarihli Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi isimsiz basıldı. Radcliffe’in ismini gotik tarzın ustası olarak sağlamlaştıran yapıt ise The Romance of the Forest (Ormanda Aşk) oldu. Yazarın yaşadığı dönemde yayımlanan diğer iki romanı, 1794 tarihli The Mysteries of Udolpho (Udolpho’nun Gizemleri) ve 1797 tarihli The Italian (İtalyan), yazarın ününü perçinledi, kitapları pek çok dile çevrildi. Radcliffe, ününe rağmen mahremiyetini korudu ve 1797’de edebiyat dünyasından çekildi. Hayatının ilerleyen döneminde astımla boğuştu ve 1823’te hayatını kaybetti. Son romanı Gaston de Blondeville 1826’da yayımlandı.

DUYGU AKIN, 1969’da Diyarbakır’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra British Council’in düzenlediği “British Cultural Studies” başlıklı yüksek lisans programına başladı ve burs kazanarak bu programı İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde tamamladı. Neil Jordan, Robert Schnakenberg, Bethanne Patrick, John Thompson, Paul Lunde, Andrew Robinson gibi pek çok yazarın eserlerini Türkçeye kazandırmıştır.

edebiyathaber.net (18 Ocak 2021)

Yorum yapın