Can Yiğit Tunçman: “Yazarlık bitmek bilmeyen bir maceradır, iştir.”

Ekim 28, 2022

Can Yiğit Tunçman: “Yazarlık bitmek bilmeyen bir maceradır, iştir.”

Söyleşi: Serkan Parlak 

Can Yiğit Tunçman ile ilk romanının ortaya çıkış süreci, romanının merkez karakteri Yazcan Yazıoğlu ve roman – zamanın ruhu ilişkisi hakkında konuştuk. 

Yiğit Bey, ilk romanınız “Yazcan Yazıoğlu” geçtiğimiz yılın son günlerinde  okurla buluştu. Romanınız taslaklarını nasıl oluşturdunuz, başını ve sonunu nasıl yazdınız, yazarlık serüveninizden biraz bahseder misiniz?

Yazarlık bitmek bilmeyen bir maceradır, iştir. Aklımda çok uzun zamandır yazı ile ilgili bir şeyler yazmak, “yazıyı” yazmak vardı. Bu fikri kafamın içinde gezdirip dururken fikrin farklı şekiller aldığını da fark ettim. Aslında ben başka bir şeyler anlatmak istiyordum ancak bir noktadan sonra aklımda kurduğum tasarım sanki aklımı alıp başka yerlere götürüyordu. Ben ise kontrolün yazıda değil bende olmasını isteyen bir yazarımdır. Bu yüzden romanımın taslağını oluştururken neyin nasıl olması gerektiğini aşama aşama yazmaya yani bir taslak oluşturmaya çalıştım. Dilin olanaklarını derinlikli bir kahraman ve şaşırtıcı bir olay örgüsüyle birleşirken bir ölçüde zaman ve mekânı okuyucunun hayal gücüne bırakarak aslında okurun kahramanımla özdeşleşmesini ve kendi hikâyesini yazmasını sağlamaya çalıştım. Bir okurun kitabımı okuduğu her sefer farklı anlamlar yakalaması, kitabın katmanlı bir yapıya sahip olması bundandır, aynı zamanda kitabın şaşırtıcı bir sonla bitmesi de.

Romanınıza okurlardan olumlu ya da olumsuz nasıl tepkiler geliyor?

Genel anlamda olumlu yorumlar almama rağmen zaman zaman olumsuz eleştirilerle de karşılaşıyorum. Yazcan Yazıoğlu’nda farklı, deneysel ve şaşırtıcı bir yazım tarzı, daha önce kullanılmamış bir olay örgüsü ve kimselerin anlatmadığı bir kahraman ortaya koymaya çalıştım. Kitabımın teorik anlamda kurgu hakkında okurların farklı düşünmesini sağlayan bir metin olduğunu söyleyebilirim. Kitap içinde kayıp bir kitap anlatıyorum ve yazı içinde kitabını yazan bir yazarı anlatıyorum. İç içe geçmiş, çok katmanlı bir hikâye var elimizde. 

Okur için yazmama karşılık kitabımın bazı okurların bulabileceği sırlar sakladığı doğru. Ayrıca okur kavramını genel anlamda kullanmamıza rağmen aslında her okur kitabı okuyan farklı bir yazardır. Bu nedenle kitabımı okuyan her okurun farklı bir kitap okuduğunu söylemek mümkün olabilir. Bu çeşitlikte farklı tepkilerle karşılaşmanın aslında bir yazar için bir aslında bir ödül gibi düşünülebileceğini söyleyebilirim.

Romanınızın merkez karakteri “Yazcan Yazıoğlu”nu ünlü bir yazar. Karakteriniz ve anlatım tarzınız aracılığıyla neyi amaçladınız?  

Karakterimin adını koyarken yazıya gönderme yapmasını istedim. Bu uluslararası anlamda belki aynı etkiyi yapmayacak, başka ülke okurlarında aynı hissi uyandırmayacaktı ancak kitabım bütün dünyada aynı isimle anılacaktı. Bu evrensellik anlamında önemli. Kitabımın şu ana kadar beş ülkeye telif satışı gerçekleşti. Bir gün romanımın filminin çekilmesini isterim. Buna uygun bir roman Yazcan Yazıoğlu. Harf ve rakamları yönetme özelliğini bulduğumda, bunun bir yazar tarafından yapılması gerektiğini daha o anda düşündüm. Yazcan’ı da bu özellikte olacak şekilde kurguladım ancak her şeyi bilen bir anlatıcı ile anlatırsam keşfetmiş olduğum özelliğin en iyi şekilde okura aktarılabileceğini fark ettim. Bunun yanında romanımda kelime oyunlarını ve yer yer karmaşık cümleleri de kullandığım oldu. Bir yazar olarak iyi biri olmanız beklenebilir ancak kimse bir anlatıcının iyi biri olmasını beklememeli. Anlatıcım da iyi ve kötüye eşit mesafede durabilen bir anlatıcı ayrıca yazar olmakla ilgili temel derdinin ortadan kaybolmak olduğunu düşünüyorum. Bunun için ek çaba sarf ettiğimi söylemem gerek.  

Sizce romanda döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu, yalnızlık, yabancılaşma, göç meselesi ve geçmişle hesaplaşma gibi?

Evet. Yazcan Yazıoğlu yalnız bir yazar. Koca şehirde tek başına. Buna bütün bir dünya olarak da bakabiliriz. Yazıyla ayakta kalmaya çalışan bir yazar. Yazıyla dost. Bununla beraber kaçırılan arkadaşına yardım etmek için elinden geleni yapmakta bir an bile tereddüt etmiyor. Bu didaktik bir anlatım değil ama. Karakterin yapısı. Zamanla yaşadığı olaylar Yazcan’ı çevresine karşı yabancılaşmaya, insanlardan kuşku duymaya itiyor fakat aynı zamanda haksızlığa karşı verdiği mücadele Yazcan’ın etrafında insanları bir araya getiriyor.  Göçmenlerle ilgili bir yazı dizisi hazırlarken kendini bambaşka olayların içerisinde buluyor. Bir yazar, dünyanın gerçeklerini anlatırken aynı zamanda hayal gücünün sınırlarını da zorlayabilmeli.

Okurlarınıza kitap önerileriniz var mı?

Lev Tolstoy’un savaşın bireyler ve toplumlar üzerindeki etkisini üstün bir kurguyla anlatan destansı eseri Savaş ve Barış’ı, Thomas Mann’ın bireylerin hassasiyetlerini göz ardı etmeden aile ilişkilerini, ticari kaygıları ve aslında roman yazmak için belki de en uygun olan o dönemleri etkileyici bir dil ile anlattığı romanı Buddenbrooklar’ı, Fernando Pessoa’nın dünyanın her yerinde aynı ama herkeste farklı olan duyguları büyük bir gözlem gücüyle ortaya koyduğu modernist otobiyografik romanı Huzursuzluğun Kitabı’nı ve biraz eğlenmek için geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz büyük çizer Jean Jacques Sempe’nin çocukların dünyasını büyük bir ustalıkla anlatan eseri Çocuklar ve Diğer Şeyleri tavsiye edebilirim.

edebiyathaber.net (28 Ekim 2022)

Yorum yapın