Gözlerinizi kapatın ve düşüncelerinizi okuyan ve raporlayan bir makinenin varlığını düşünün. İşimiz ne kadar zor olurdu ama. Olmaz olmaz demeyin. Her şey bir hayalle başlar. Graham Bell telefonu hayal etmemiş miydi? Ya da Edison ampülü? Bir gün biri de çıkar düşünce okuyan makineyi hayal eder, sonrasında görürüz olanları!
En çok iktidarların işine yarar sanırım böyle bir icat. Böyle bir makine olsaydı yüzüne gülenlerin samimi olmadığını sadece elindeki güçten dolayı gülümsediklerini anlayabilirlerdi. Muhalefettekiler ise iktidarların söylemlerinin samimiyetsizliğini daha kolay ifşa ederdi sanırım. Bu fil savaşında olan yine vatandaşa olurdu o da ayrı bir mevzu! Dünyayı tepetaklak edecek bir icat olurdu böyle bir makine.
Biri çıkar hayal eder demiştim ama Stefano Bordiglioni gereğini yerine getirmiş bir bakıma. Can Çocuk tarafından yayımlanan “Söz-Düş Makinesi” adlı kitapta bu makineyi görebiliyoruz. Bir tesadüf sonucu kahramanımız bu makineyi icat eder. Aslında bunu o da gerçekleştirmemiştir. Tamir etmeye çalıştığı faks makinesi, sakar kedisi Oreste ve kahvaltıların en sevileni çikolata kreması bir araya gelir ve ortaya Söz-Düş Makinesi ortaya çıkar. “Paolo’nun Düş Problemleri” ile tanıdığımız yazar Bordiglioni’nin eğlenceli ve kolay okunabilen bir dili var.
Can Çocuk’tan bir başka kitap, İdil Pişgin’in yazdığı “Başka Renkte Büyümek”. Ebevynler olarak çocuklarımızı hep başka çocuklarla kıyaslarız. “O çalıştı sen neden çalışmadın?” , “O yapabiliyor sen neden yapamıyorsun?” gibi sorularla minik kalplerini zedeleriz. Bu işin mutfağında yer almama rağmen zaman zaman bu yanılgıya ben de düşüyorum. Oysa her çocuk farklıdır. Her birinin başka bir dünyası vardır. Kendine özel ilgi alanı ve farklı yetenekleri vardır. Her ne kadar bunları bilsek de anne-baba olmanın getirdiği refleks olduğunu düşünüyorum bu durumun. Çocuğumuz için en iyisini istememizin bir sonucu. İşte bu kitap bu konuya değinmiş. “Başka Renkte Büyümek” derken eğlenceli bir anlatımla bu duruma dikkat çekmiş. İdil Pişgin bir ilk kitap için oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Çocuk edebiyatı için bir kazançtır genç arkadaşımız.
Can Çocuk’la başladık ve devam ettik onunla da bitirelim. “Çevrimiçinde Şerafettin” adıyla dikkat çekmeyi başaran bir kitap. Konusuna gelince: Anne ve babası ayrılmış Şerafettin’in. Yani parçalanmış bir ailenin çocuğu. Babaannesi, ablası ve babasıyla yaşıyor. Şerafettin kekeme bir çocuk. Kitapta belirtilmemiş kekemeliğin nedeni. Anne-baba ayrılınca mı meydana geldi, doğuştan mı belirsiz. Fakat bu tip bölünmelerin çocuklarda yarattığı travmaları düşününce, bu olaydan sonra meydana gelmiş olabileceğini düşündüm. Annesizliğin ve kekemeliğin yanı sıra bir de ekonomik sorunlarla uğraşıyor Şerafettin. Ama her şey de kötü olamaz ki! Bir sınavı kazanıp bir okula burslu girdiğinde hayatı değişir. Yeni bir çevre, yeni bir ortam, beraberinde yine olumsuzluklar var tabii. Çevresine uyum sağlamaya çalışırken okuldaki sekiz kişilik çetenin zorbalıklarıyla da baş etmeye çalışır. Bilgisayar oyunlarına da sıkı bir eleştiri var kitapta. Çevrimiçi Şerafettin, ergenlik ve engellilik sorunlarını bir arada işleyen, duyarlılık yaratacak bir kitap.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (9 Mart 2015)