Cennet’teki Âdem Meksikalı romancı Carlos Fuentes’in son romanı. Dünyaya elveda derken bıraktığı bir roman manifestosu adeta! Onun anlatı dünyasının bir özeti de denebilir. Dahası romancılığının getirdiği yerdeki protest bakışının yansımalarını içermesi açısından önemlidir bu romanı.
Küreselleşme salgınının bir ülkeyi virüs gibi nasıl sarmaladığını anlattığı bu romanında Fuentes, Latin Amerika gerçeğini bizlere bir kez daha hatırlattığı gibi, romanın topluma/insana ayna tutma işlevinin gücünü de gösteriyor. Oradan yansıyanlara bakınca bir toplumdaki siyasal yozlaşmayla sınıflar arası savaşımı, yeni oluşan sınıfların açgözlülüğünü, yükseliş ve düşüşün yıkıcılığını gözleriz. Fuentes, buna bağlı olarak, romanını kurarken anlatıcı olarak seçtiği kahramanının öyküsünde küresel kapitalizmin biçimlediği hayatların seyrine yansıyanları, yeni yaşam tarzlarıyla var olan ilişkileri öne çıkararak anlatır.
Fuentes’in roman sanatına dair düş ve düşünce durakları, bu manifest romanında daha belirgince öne çıkar. Öyle ki, anlattığı Âdan Grozpe’nin öyküsünde bir tür ironik söylem geliştirir. Romanın anlatıcısı/kurucusu, kendi öyküsünü dillendiren Âdan, parodiyi andıran hayatının kırılma noktasını dile getirerek başlar öyküsüne.
Çulsuz biriyken, Meksika’nın pasta kralı fırıncı Don Celestino Holguin’in kızı Priscila ile evlenir. Priscila, markalaşmış bir magazin yıldızıdır. Âdan, parıltılı bir hayatın içinde kendine bir çalışma mabedi kurar. Eşiyle yaşadığı tuhaf ilişkinin ötesinde bir de saklı hayatı/ilişkisi vardır. Geldiği yerin gerçekliğiyle yüzleştikçe sonradan sahip olduklarına sıkı sıkıya bağlanması ona geçmişini unutturur bir ân. Onu ayakta tutan bu iktidarın karşısına çıkan siyasal erkin bir başka Âdan’ı, Âdan Gongora, bir süre sonra onun konumunu tehdit eder. Güç paylaşılmaz! Uyuşturucu kartelleri, adam kaçırma, cinayet, yolsuzluklarla örülü bir Meksika’nın gerçeğinde “paranın ve gücün kölesi” olan Âdan, bir zaman budalasına haline gelen kayınbiraderinin yazarlık hevesinin dönüşmesine de tanıktır. O, kaybetmeye mahkumdur! Ama, düzenin yozlaşması onu çarkın içine çeker.
Ötede akıp duran hayatın kirlenen/yozlaşan yüzü ise Meksikomedya’nın vitrinine yansır. Âdan, ötede olup bitenleri de göz ucuyla izlemektedir. Çünkü, her yerde Gorozpeköy inşa etmenin derdindedir. Kentlerin eteklerinde türeyen gecekondular bir bir yıkılıp büyük konutlara dönüşmektedir. Meksika, bir harman yerine çevrilmiştir.
Bütün bu olup bitenleri oturup bir roman biçiminde anlatmayı seçen Âdan, hukuk eğitimi almış biridir aynı zamanda. Öyle ki, bu yanının geldiği konumda yapıp ettiklerine taşıdığını yadsımaz: “Biz hukukçularsa 7diplomamız’ sayesinde, saf insanları kandırmak, rakiplerimizin ayağını kaydırmak ve dava kazanmak uğruna, iddialarımızın yanlışlar üzerine kurulduğunu bile bile, yalan söylemeye hak kazanırız.”
Yalan üzerine kurulu bir dünyanın aktörü olan Âdan, anlatı boyunca küresel salgının Meksika’nın ruhunu nasıl bozduğunu, yaşanan çürümenin açtığı sonuçların ülkeyi nerelere sürüklediğini gösterir. Ama kendi varlığının gerçekliğinin ayrılmaz bir parçası olan narsizm, onu, öteki Âdan’la çatışmaya iter. Siyasal erkin simgesi Âdan Gongora, suçun ve şiddeti bekçisidir adeta. Yaşanan toplumsal çürüme ve yarılmada saf tutmak yerine birbirini alt etmeyi seçerler. Vuruşmak, tek göze alacakları ritüeldir. Her yanda kötülük kol gezmektedir. Bulaşıcı olan sorgulanırken kurtuluş arayışı da sürmektedir. Rakibini ortadan kaldırsa da Âdan, yeni bir dünyanın kurulmasında kendini bir “ilk insan” gibi görür. Yozlaşan bir dünyanın toplumsal çöküntüyü nerelerde/nasıl başlattığını görmemize de kapı aralıyor Cennet’teki Âdem.
Doğrusu yer yer alegorik anlatıma da baş vuran Fuentes, bir çağ romanı yazmıştır. Bir toplumun çürüme/yozlaşma, atta yarılma öyküsüne en içinden, derinlerden bakmıştır üstelik. Günümüzde bunu başarabilen tek yazınsal tür vardır, o da roman. Evet, roman hayatı ve toplumu aydınlatmaya devam ediyor…
_______
(*) Cennet’teki Âdem, Carlos Fuentes; Çev.: Emrah İmre, 2013 Can Yay., 207 s.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2022)