Çarpıcı bir roman: “Ay Işığıyla Yıkanan Kadınlar” | Gönül Malat

Ağustos 7, 2024

Çarpıcı bir roman: “Ay Işığıyla Yıkanan Kadınlar” | Gönül Malat

Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım

Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi

Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.

Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.

Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor

Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.*

Sevgili Hocam Esin Şenol’un  “Ay Işığıyla Yıkanan Kadınlar” adıyla kaleme aldığı ilk romanı, şair Altay Öktem tarafından yayına hazırlandı. SRC yayınlarından çıkarak raflarda yerini aldı. Kitap, o güzel isminden dolayı kadından söz edeceğini, feminist ve Jungiyen bir metin olduğunu aşikâr kılsa da beni benden alan bir “Mavi Sakal” hikâyesi saklamış içerisine. Romanın adı, okuyucusunu C. G. Jung’a götürdüğü gibi aynı zamanda Hocamın da çok sevdiğini bildiğim Ursula Le Guin’in Karanlığın Sol Eli’ne doğru koşturuyor doğrusu.

Bildiğiniz gibi Jung kadını daha doğrusu Anne arketipini gezegenlerden “Ay” ile anlatır. Öyle ki ayın dünya etrafında dönüşü olan yirmi sekiz günlük periyot kadının üreme döngüsüyle özdeşleştirilir. Baba ya da erkek arketipi ise Satürn-çocuklarını yiyen- ile örtüştürülür. Romanın ismi, bu metaforu ya da göndermeyi pekiştirmesiyle ve üstüne basmasıyla pek güzel belirlenmiş kanımca.

Roman, okuyucusunu tıpkı Karanlığın Sol Eli’ndeki gibi androjen çağa yani kadın ve erkeğin aynı bedende vuku bulduğu titanlar çağına çekiştirir başlangıcında.  Henüz her şeyin ayrışmadığı Androjen dönemde kadın ve erkek biri diğerinden üstün veya aşağı değildir. Bu eşitlikçi yaşamda yani logosentrik yaşam düzeninde ataerkil ve eril kültür tarafından yaratılan iyi-kötü, kadın – erkek, güzel-çirkin gibi karşıtlıklar “Dualite” henüz yaratılmamıştır. Eros –aşk-sevgi hâkimiyeti vardır. Mitolojide bu dönem henüz dişi eril dikotomisinin kodlanmadığı anaerkine işaretlidir. Ama Zeus, her şeyi altüst edip çağını ataerkine evriltir. 

Androjen olarak adlandırılan hem kadın hem erkek cinsini bedeninde barındıran dört kollu dört bacaklı cinsin zamanla göğe tırmanmaya başlayarak tanrıları provoke etmeleri nedeniyle Zeus ve diğer tanrılar toplanıp çare ararlar. Ardından bu androjen varlıkları yok ederlerse kendilerine sunulan kurbanlardan olacaklarını düşünürler. Bu nedenle Zeus, aynı bedendeki erkek ve dişiyi ortadan bölüp sakat bırakırsa hem sayıları artacak ve hem de sunakların sayısının ikiye katlanacağını söyler. Önce bu varlıkları ikiye ayırır sonrasında da Apollon’a başlarını öne çevirmesini emreder. Bu şekilde birbirinden ayrılan varlıklar diğer yarılarını özleyerek yemekten kesilir ve açlıktan ölürler.  Zeus, bunun da çaresini bulur.  Androjenlerin cinsel organlarını önlerine takıp birbirleriyle çiftleşerek çoğalmalarını ve bir bütün olarak hissetmelerini sağlar. Bütün hikâye aslında bundan ibarettir. Kadın ve erkek birbirinin sağ ya da sol elidir. Karanlığın Sol Eli’nde anlatıldığı gibi.

Zeus, her şeyi karman çorman ederek ataerkinin başlangıcını temsil ederken bana göre ilk “Mavi Sakal” anlatısıdır da aynı zamanda. “Ay Işığıyla Yıkanan Kadınlar” işte Zeus öncesi bir mite atıfla satırlarına başlar. Anaerkin dönemini anar. Hekate’ye uzanıp üç sıkı dostun Jungiyen anlatıyla dolunayda ay ışığıyla yıkanmalarını anlatır. Hekate Cadıları bölümü kanatları kırılınca süpürgelerine binen kadınları konu eder. Totem bölümünün desteğiyle yeniden doğuşa koşturur.

Romanın protagonisti Simin, denizi çok sevmesine rağmen Anakara da yaşayan bir hekimdir.  İlk bölüm olan Totem, balinaların da anlatısıyla bizlere ana karnına ineceğimizin ve yeniden doğuşa şahitlik edeceğimizin ipuçları verir. Hatta daha da ileri giderek Homo Sapiens’in ilk ana karnı olan okyanusla hemhal eder. 

Belirtmeliyim ki roman müthiş metaforlar içeriyor. Karakterimiz Simin, yabani inciri ve kokusunu çok seviyor. Bildiğiniz gibi incir mitlerin kadın anlatısıdır. İçerisindeki çekirdekler kadın yumurtalarını, dış kabuk rahmi(uterus) ve sapı da vaginayı temsil eder. Bu bağlamda kadın anlatısını kapsayan metnin incir göndermeleri çokça alkışı hak edecek düzeydedir. Bir diğer atıf Simin’in küçük defterine ara ara yazdığı notlardan birinin başlığı yazarın adına atıfla “Esintiler” deyip zihninize bir parmak bal çalayım.

Roman, bir yeraltından notlar anlatısı aynı zamanda. Hem öyle böyle değil kuyuların, uçurumların diplerinden anlatmaya başlıyor. Bir yazar için en zor yazma –anlatı metinlerinden birisi yeraltı. Aşırı acıtır. Yazanı da okuyanı da! Çünkü yazar yeraltına inince kendi gölgesini görür. Yüzleşir. Fakat Esin Şenol, akılcı kurgusuyla öyle güzel üstesinden gelmiş ki cümleleri art arda birkaç kez okuma isteğinden kendinizi alamıyorsunuz. Bu bağlamda kitabı yayına hazırlayan yeraltı şairi Altay Öktem’i de anmadan da geçmeyelim.

Roman, Simone de Beauvoir dan, Anais Nin’e kadar geniş bir yelpazede Jung ile harmanlanmış bir feminist hatta ekofeminist yazarların anılması ve bunlarla demlenmiş satırlarla çıkar okuyucularının karşısına. Ay Işığıyla Yıkanan Kadınlar’ın kadın karakterlerinin çoğu eşlerinin kadını olamamış, anne-kadın(eş) rolündedir. Simin işte bu nedenle edebiyatçıya tutunur. Kadın nedir sorusunun yanıtını aramak ve bulabilmek için.

Vedalaşamayışlar, vicdani iç çekişler, pişmanlıklar, henüz büyüyememiş kocalarının ermelerini bekleyişler, kırgınlıklar, hüzünler ve tabii hüsran Simin’i tanımak için önemli duygular satırlarda.     

Her bölüm kendine has bir öyküden oluşan romanda, bir sonraki hikâyenin başlığı-adı bir önceki metinde yer alır. Bu anlatı şeklinin okuyucunun okuma hazını hayli artırdığını belirtmem gerek.

Akıllı kadınların, akıllı olmaları, sezgilerinin güçlü olması ve dolayısıyla daha gerçekçi yaklaşımla bir hayat sürmeleri nedeniyle yaşadıkları trajedidir aslında kitabın özü.

Edebiyatçı gerçek bir karakter midir yoksa Simin’in düşü müdür ya da edebiyatın kendisi midir okuyucu kitabın bitiminde çok ironik şekilde öğrenir?

Satırların sonunda bizleri çarpıcı bir sürpriz bekler yazar ve karakterinin demli sohbetinde…

Kaynaklar:

  1. Androjeni, Hekimce Bakış 103. Yelda Ertürk
  2. Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat

*Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! Şiiri, Didem Madak  

edebiyathaber.net (7 Ağustos 2024)

Yorum yapın