Söyleşi: Yavuz Demircan
Cas Lester’in Genç Timaş etiketiyle yayınlanan kitabı Çikolataca Konuşur Musun?, arkadaşlığın dilinin kelimeler değil anlamlar olduğunu ve farklı diller konuşmanın, farklı kültürlerden gelmenin arkadaşlığın önünde engel olmadığını gösteren sımsıcak bir arkadaşlık hikâyesi.
Lester kitapta savaş, mültecilik, farklı kültürler gibi günümüzde toplum olarak karşılaştığımız hassas konuları Jaz ve Suriyeli mülteci Nadima’nın çok özel dostlukları üzerinden anlatıyor. Aynı zamanda yazar, çocukların arkadaşlık ilişkilerinde, aile içinde ve okulda karşılaştıkları zorlukları çok iyi yakalayabilmiş. Gerçekçi örneklerle ve çok yönlü karakterle bu konuları başarılı bir şekilde işlemiş. Biz de Cas Lester ile yeni kitabı Çikolataca Konuşur Musun? üzerine birkaç sorumuzu ilettik.
-Merhaba, geçtiğimiz günlerde son kitabınız Çikolataca Konuşur Musunuz? okuyucuyla buluştu. Bize kitabın oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?
Öncelikle sorularınız için çok teşekkür ederim. Çikolataca Konuşur Musun?’u yazarken niyetim spesifik olarak mülteci sorununu araştırmak ya da bir mültecinin hikâyesini anlatmak değildi. Arkadaş olmaya karar veren ve arkadaşlıkları için önlerindeki potansiyel bariyerleri bir kenara koyan, fakat aynı dili konuşmayan iki kızın hikâyesini anlatmak istedim. Kitaptaki asıl mesaj ise farklılıkları bir kenara koymak, ortak bir alan bulmak, benzerliklerimize odaklanmak ve her şeyden önemlisi kendilerini yeni bir ülkede bulan savunmasız insanları ağırlamak.
-Göçmenlerin hayatı ile gazetede okuduklarımız arasındaki fark nedir?
Kitap yazıldığı sırada İngiltere’de mültecilerin hikâyeleri kişisel ya da genel olarak haberlerde devamlı yer alıyordu, Nadima’nın arka plandaki hikâyesi hakkında çoğu araştırmam buradan geliyor. Hiçbir mülteciyle şahsi olarak konuşmadım çünkü özel bir hikâyeyi anlatmak istemedim ve haberlerde birkaç tane “ilk ağızdan” hikâye vardı. Örneğin, Nadima’nın hikâyesi kasıtlı olarak birçok hikâyenin karışımı, “bazıları” yerine “herkes”i desteklemek.
-Kaldıkları ülkelerde göçmen çocukların yaşadığı en büyük sıkıntı nedir?
En başta dil sorunun geldiğini söyleyebilirim. Mesela Nadima’nın ailesinin evin her yerini İngilizce öğrenmek için üzerinde isimlerin olduğu yapışkan kağıtlarla kapladığı sahne, mültecilerin yerleşmesiyle ilgili bir makaleden alınmıştı. Bütün ailenin İngilizce öğrenmek için verdiği çaba beni çok etkiledi ve içeriğe uygun bir renk olduğunu düşündüm. Dil probleminin üstesinden gelmek Jaz ve Nadima’nın hikâyesinin merkeziydi. Ancak kitap gerçek bir hikâyeye dayanıyordu. BBC çocuk televizyonunda çalışırken çocukların arkadaşlık ilişkileri hakkında bir belgesel üzerinde çalışıyordum. Birbirlerinin dilini konuşamasalar da arkadaş olmakta kararlı iki genç kızın hikayesinden çok etkilendim. Bunun bir çocuk kitabı için önemli bir konu olduğunu düşündüm.
-Çocuk kitaplarının yetişkinlere, mülteciler hakkındaki durumu anlatmaya yardımcı olduğunu düşünüyor musunuz?
Son sorunuzu direkt olarak cevaplayacak olursam evet, çocuk kitaplarının yetişkinlere mülteciler hakkındaki durumu anlatmaya yardımcı olduğunu düşünüyorum ancak sorunla doğrudan ilgilenmeleri gerekmez. En sevdiğim çocuk kitaplarından biri Paddington Bear. Michael Bond bu Paddington kitaplarını yazdı çünkü İkinci dünya savaşından sonra yerlerinden edilmiş çocukların durumu onu etkilemişti. Bu çocukların çoğu kendilerini yeni topraklarda kendilerine yeni hayatlar kurmak zorunda buldu. Çocukların yabancı topraklara gitmeleri onların tercihi değildir ve genel kapsamda geldikleri yerle ve nedeniyle alakasızdır. Önemli olan onlar geldiklerinde bizim bu genç ve savunmasız insanlara nasıl davrandığımızdır. Çok teşekkür ederim tekrar, sevgiyle kalın…
edebiyathaber.net (17 Haziran 2019)