Alfa Kitap etiketi ve Mesut Küçükoğlu’nun nitelikli çevirisiyle dilimize aktarılan kısa, yalın, özlü ve yer yer şiirsel metin “Çay Kitabı” yedi ana başlıktan oluşuyor: İnsanlığın Fincanı, Çay Ekolleri, Taoculuk ve Zen, Çay Odası, Sanat Zevki, Çiçekler ve Çay Ustaları. Bu bağlamda Zen ve Tao felsefelerinin çayla ilişkisini irdeleyen Okakura Kakuzo, çayın Japon tarih, kültür, din, sanat ve mimarlığına kadar uzanan temel alanlarla ilişkisini açıklarken bir yanıyla da Doğu ile Batı arasında köprü kurma çabasıyla dikkat çekiyor.
Kakuzo, kitabın giriş bölümünde genel bir çerçeve çiziyor. Çay, önce bir ilaç olarak ortaya çıkıp daha sonra bir içecek haline gelir. Yolculuğu 8. yüzyılda Çin’de şiir dünyasıyla başlar. 15. yüzyılda Japonlar yeni bir estetikle tanışır: çayizm. Japonya’nın uzun zaman boyunca kendini dünyanın geri kalan kısmından tecrit etmesi, ki bu içe bakış için de oldukça elverişlidir, çayizmin gelişmesinde çok faydalı olmuştur. Giysiler, mutfak, porselen, lake sanatı, resim ve edebiyat bu durumun etkisinde kalır. Japonlar gündelik dilde kişisel dramanın yarı şaka yarı ciddi yönlerine ilgisiz kalan insanlara “çaysız insan”, yine aynı şekilde dünyevi trajediye aldırmaksızın, gem vurulmamış duygularla bütün yaşamını dolduran kaba estetleri de “çayı fazla kaçmış” diye damgalar.
Etrafımızda varlığını sürdüren can sıkıcı gerçeklerin güzelliğini bulmaya adanmış bir tapınma olan çayizm, saflığı ve uyumu, karşılıklı yardımlaşmanın gizemini ve toplumsal düzenin romantizmini öğretmeyi hedefler. Aslında çayizm, hayat dediğimiz imkânsızlığın içinde imkânı olan bir şeyi başarmaya yönelik sevecen bir girişim olduğu için mükemmel olmayana tapınmadır. İnsana ve doğaya bütüncül bakış açımızın yansımasıdır. Temizlik gerektirdiği için hijyendir; karmaşık ve pahalı olanın yerine basit olandaki rahatlığa işaret ettiği için ekonomidir, evreni kavramaya yönelik oran duygumuzu tanımladığı için manevi geometridir. Çay, evrensel saygıya hükmeden Asya kökenli tek seremonidir. Zarif tepsilerin ve çaydanlıkların tıkırtısıyla, konukseverliğin kadınsı yumuşak hışırtısıyla, süt ve kremanın ortak ilmihaliyle bilinir ki çaya tapınma sorgusuz sualsiz kendini kanıtlamıştır.
Çayizmin merkezinde yer alan çay ustalarının Japon sanatına pek çok katkısı olmuştur. Klasik mimariyle iç dekorasyonda bir devrim gerçekleşmiş, Japonya’nın ünlü bahçelerinin hepsinin tasarımı çay ustaları tarafından yapılmıştır. Çay seremonisindeki kap kacağı üreten seramik sanatçıları çay ustalarından ilham almıştır. Tekstil ürünlerinin çoğu bunların renk ve desenini tasarlayan çay ustalarının adlarını taşır. En büyük resim ekolleri de kesinlikle çay ustalarından etkilenmiştir. Japonya’da çay ustalarının dehasının iz bırakmadığı bir sanat bulmak mümkün değildir ancak hayatın idaresi üzerindeki etkileri çok daha fazladır. İncelmiş âdet ve alışkanlıklar, ev hayatının bütün ayrıntılarının düzenlenmesi, yemekler ve servis usulleri ve tabi ki çiçeklere nasıl yaklaşılacağını öğrenmek… Bütün bu öğretinin merkezinde yalınlık ve alçakgönüllülük vardır. “Hayat dediğimiz anlamsız dertlerle sıkıntılardan oluşan bu çalkantılı denizde kendi varlıklarını gereği gibi sevk ve idare edemeyenler, boş yere mutlu ve huzurlu görünmeye çalışarak sürekli acı çeker. Manevi dengemizi korumaya çalışırken sendeliyor ve ufukta süzülen her bulutta bir fırtınanın habercisini görüyoruz. Oysa sonsuzluğa doğru azametle yürüyen dalgaların yuvarlanışında sevinç ve güzellik vardır. Niye onların ruhunu benimsemeyelim ya da Lieh Tzu gibi fırtınaya binmeyelim?”
Japon sanat tarihçisi ve yazar Okakura Kakuzo (1862-1913) en popüler eseri olan “Çay Kitabı”nda bir yandan çayın Uzakdoğu kültürlerindeki yerini anlatırken öbür yandan Doğu düşüncesini özlü bir şekilde Batılılara tanıtarak adeta bir kültür elçisi rolü üstleniyor.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (29 Temmuz 2020)