Üçüncü nesil kahveler çıkmadan önce çay hayatımızın her yerine sirayet etmiş bir canlıydı. Onu bir şey ya da bir içecek diye tanımlamaktan uzaktık. Eskiden uyanır uyanmaz demlenen çayın yerine kahve geçtiğinden beri sabahları ağzımız daha tatsız sokağa çıkar olduk. Evin içindeki sofradan tutun da rakı masalarının yanına, ver bi ara sıcak denilen halden şiirlere, şarkılara hatta duvar yazılarına kadar her yerde çay. Hatta ne yalan söyleyeyim biraz fazla her yerde. Oysa ben gibi Karadenizliler için özellikle özel bir konumu vardır çayın. Herkesin bir demleme biçimi, demleme süresi, kendince bir seremonisi vardır. Kimse de bir başkasının yaptığı çayı beğenmez genelde. Mevzu çay olunca giriş yazısı da uzuyor elbette.
Daha önce çeşitli yayınevleri ve çeşitli çevirmenler tarafından yayımlanan Okakura Kakuzo’nun “Çay Kitabı, Yaşama Sanatının Dini” Palto Yayınları tarafından, Özge Özkan çevirisiyle yeniden Türkçe yayınlandı.
Okakura Kakuzo, 1863-1913 yılları arasında yaşayan bir Japon bilim insanı. Japonya’da sanatın gelişmesi için çalışan ve Batı kültürü karşısında Doğu kültürünün bir parçası olan Japon imgesini anlatmak için yıllarca çalışmış. Meji restorasyonundan başlayarak Japonya’nın modernleşme döneminde en büyük reformcularından birisi. Bütün eserlerini İngilizce yazan Kakuzo, Japonya dışında da orijinal adı “The Book of Tea”nin yazarı olarak tanınıyor.
Çay Kitabı, çayın bir ilaç olarak ortaya çıktıktan sonra dönüşmesini anlatarak başlıyor. On beşinci yüzyılda Japonların bir estetizm dini içerisinde çayı yüceltmeleri üzerine çıkan Çayizmi anlatarak devam ediyor. Kakuzo “Çayizim, gündelik hayatın kirli gerçekleri arasındaki güzelliğe hayran olma üzerine dayalı bir külttür.” diyor ve sonra ekliyor “Aslında Çayizim kusurlu bir ibadettir çünkü hayat dediğimiz imkanszılığın içinde mümkün olan bir şeyi başarmaya yönelik bir çabadır.” diyerek açıklıyor ardından dünyanın Doğu’ya ve Batı’ya bakışını ve iki kutbun birbiriyle arasında kurduğu iletişime ve iletişimsizliği anlatmaya başlıyor. Kakuzo’yu okumaya devam ettikçe 1906 yılında yazılan bir kitabın bugüne dair pek çok bilgi ve açıklama çıkması ise okurunu istemsizce şaşırtıyor.
Okakura’nın Doğu sanatı ve geleneklerini anlatmak ve kendini eğitmek isteyenler için yazdığı bu tez çalışması Japon çay seremonilerini ve bundan kaynaklara Çayizim hareketini ve çayın sosyoloji, felsefe ve estetikle kurduğu ilişkiyi anlatıyor. Zen, Budizm ve Taoizmin bir karışımı olan Çayizime, zihinsel disiplini ve doğa ile aramızdaki ilişkiyi geliştirecek insanın kendi bütünlüğüne daha da yakınlaştıracak bir yol olarak görünüyor. Eliot ve Pound gibi şairleri etkileyen Çay Kitabı, 1900’lü yılların oryantalist hareketlerinin içerisinde önemli bir metin haline gelmiş.
Okakura’ya göre çay, kültürlerin arasında akabilecek sorunsuz bir sıvı. Kendi anadilinde okumasına izin verilmeyen yazar için bu kitap aynı zamanda onun kültürel rahatsızlıklarının da bir iç dökümü. 1900’lü yılların tarihsel olaylarına da yer verdiği metnin içerisinde Batı’nın Doğu’ya karşı olan acımasızlığından da sıklıkla söz ediyor. Çay fincanın içerisindeki küçük fırtınaların nelere mal olduğunu anlatmaya çalışıyor Okakura, bir kimlik krizini, bir kaybolmayı ister gibi yazıyor metnini.
Yazar kitabın içerisinde kendince bir soruya yanıt arıyor, Batı ne zaman Doğu’yu anlayacak diye soruyor. Cevap ise kitabın diğer sayfalarında kendiliğinden geliyor, yargılanmadan iletişim kurulmadığı müddetçe hiçbir zaman Doğu kültürü anlaşılamayacak. Batı Doğu’nun kültürünü, görgüsünü, hayat felsefesini değil bir içeceğini almış sadece. Doğu ise Batı’nın popüler olanı istemesinden etkilenir halde bir şekilde.
Modern insanın hayatta kalışı ve yaşamaya devam etme biçimiyle ilgili aklındakileri dile getiren yazar, kendi hayatımızı nasıl zorlaştırdığımıza da değiniyor elbette. Popüler ve pahalı olanın peşinden gittikçe kendimize ait olanın yitirdiğimizi dile getiriyor. 68 sayfalık kısacık bir kitap ama uzun uzun düşünmenizi sağlıyor. Çünkü hayat aslında bu kısacık metinleri tekrar tekrar okuyarak şekilleniyor. Hayatımızın her yerinde olan çayın, estetiğin, minimalizme dair bir çok şeyi aydınlatıyor.
Adalet Çavdar – edebiyathaber.net (24 Nisan 2018)