Emrah Serbes’in yarattığı ve tanımlamanın gerçek manasıyla hemen herkesin benimsediği Behzat Ç.’nin yeni maceralarını okuduğumuz kitabı “Çekiç ve Gül: Behzat Ç. – Bir Ankara Polisiyesi” kısa bir süre önce okurla buluşmuştu. Bu kez öyküler içinde türlü cinayetin üstesinden gelen Behzat Ç.’nin dizisi de üç yıl aradan sonra geçtiğimiz hafta içi BLU TV’de gösterime girdi. Kitap da dizi de hazır elimizin altındayken kaçırmamakta fayda var. Belli mi olur? Belki bu “Amirimizi” hem satırlarda hem de ekranda son görüşümüz olur.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Bürosu’ndan tüm memleket topraklarına yayılan, en harbisinden “bizden” bir adam Behzat Ç. Emrah Serbes 2006 yılında kaleme aldığı “Her Temas İz Bırakır”la, 2008’da devamı niteliğindeki “Son Hafriyat” kitaplarıyla kendisine satırlardan aşinaydık fakat kendisiyle 2010 yılında televizyonda yayınlanan dizisi sayesinde “yüz yüze” tanışma fırsatı bulmuştuk. Kimdi peki Behzat Ç.? Bizim yapamadığımızı yapan mı, “iyi bir adam olamayan ama kimsenin de adamı olmayan adam mı”, klişe haliyle, “adaleti kendi yöntemleriyle sağlamaya çalışan” bir anti kahraman mı, “aralarda sık sık içen”, adamlarına kafa izni verdiğinde, “Eve git, kafayı topla, bol bol bira iç,” telkinini reçete kıvamında paylaşan bir doktor mu, “La oğlum insan sevdiğine şans verir la!”, diyen bilge bir aşık mı? Bunun yanıtını, cümle “Amirimizin” yaratıcısı Emrah Serbes, İletişim Yayınları etiketiyle yayınlanan, bu defa öyküler içinde maceradan maceraya soktuğu “Çekiç ve Gül: Behzat Ç. – Bir Ankara Polisiyesi” kitabında nihayet paylaşıyor: “Behzat Ç., Cinayet Büro Amirliği’nde başkomiser, hayata karşı işlenen suçlar uzmanı.” Ne olmuş ne bitmiş peki bunca aradan sonra Behzat Ç.’nin hayatında?
Emrah Serbes “devamı niteliğinde” tanımını “Çekiç ve Gül”de sağlam zemine oturtmuş bir defa. Evvelden beri Ankara’nın gri havasının, buğulu ortamında, “dayı” mertebesine ulaşmış. Zaten bir ağırlığı vardı ama artık iyiden iyiye suçlular âleminde “sözü senet olan” resmi bir “ağır abi”ye dönüşmüş. İki parmak votkayı yine kahvaltı niyetine katık ederken Samsun 216’dan daha sağlam nefesler almaya başlamış. Harun evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş, Akbaba yaşlandıkça aksileşmiş, Hayalet de kendini daha da salmış. 15 Temmuz’la alt üst olan, ters yüz edilen emniyet birimindeki ihaleden Cinayet Büro da nasibini almış ve ekip işlerin bir taşra kasabasındaki hızla yürüdüğü “yeni” binada görev yapmaya başlamış.
Sorgu camlarının ters takılıp polisin sorgudaki şüpheliyi değil şüphelinin dışarıdaki polisi gördüğü bir resmi kurum binasında, tozun toprağın, malzeme taşıyan işçilerin ve cinayetin kedisi Gaspi’nin ayak altından eksik olmadığı ortamda hayatlarından beze beze, küfrün literatürünü baştan aşağı değiştirecek biçimde söve söve ama en çok da başkaları yaşasın diye kendini yiyip bitirmiş hayatına devam ediyor Behzat Ç. ve ekibi. “Hüseyin’in meyhane” evden daha ev, kan, duman, leş kokan sokaklar orman niyetine nefes veriyor onlara.
Diziyi de pas geçmeyelim: Aradan 12 yıl geçmesine rağmen her, “Hayranlarına müjde! Behzat Ç. geri dönüyor!” haberiyle deri ceketlerimizi gardıroptan indirdiğimiz Behzat Ç.’nin dizisi de üç yıl aradan sonra her ne kadar –ilk Behzat Ç. diyelim- kemik kadrosuna eklenmiş isimler bir türlü dikiş tutturamasa da Ercan Uygur’un, Emrah Serbes’in “Çekiç ve Gül” hikâyesinden senaryolaştırdığı aynı adla ekrana taşınan dizinin de ilk bölümden sınavı geçtiğini söyleyebiliriz. Kısaca Emrah Serbes, “amirimiz”i artık emekli eder mi, bilemeyiz ama kitapla diziyi bu kadar yakın zamanda bir arada bulmuşken ikisini de kaçırmamak da fayda var.
edebiyathaber.net (12 Aralık 2022)