Siyasetçilerin mizahçılarla ilişkisini yorumlayan Penguen dergisi çizeri Cem Dinlenmiş, “Bir iktidar ilişkisi var ve böyle bir ilişki sağlıklı bir ilişki olamaz, ilişkinin kuruluş biçimi yanlış. Siyasetçilerle aramızın da iyi olmaması gerekir” dedi.
Ortaokul ve lise yıllarında “okuduğunuz bir hikayenin özetini çıkartın” konulu ödevlerle mükelleftik. Çıkartılan o özetler “copy-paste”ten öteye geçmez; hikayenin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden alınan birkaç cümleyle halledilirdi. Penguen dergisi çizeri Cem Dinlenmiş de her hafta gündemin özetini çizgileriyle çıkartıyor. Ama “copy-paste” kolaycılığına kaçmadan, farklı bir üslupla…
“Her Şey Olur” başlıklı köşesinde politik karikatürün bağırmadan da yapılabileceğini gösteriyor Cem Dinlenmiş. Her hafta birbiriyle alakasız konuları sadece okurlarını değil, karikatüristleri de şaşırtarak bir arada çiziyor.
“Konuşma Balonu” söyleşilerinde bu hafta Cem Dinlenmiş’le konuştuk.
Penguen’de “Her Şey Olur” başlıklı köşenizde gündemle ilgili birbiriyle alakasız konuları bir arada çiziyorsunuz. Selçuk Erdem de “Cem’in yaptıklarını nasıl yaptığını ben de anlamıyorum, ben de okurla birlikte şaşkınlıkla izliyorum” diyor. Selçuk Erdem’i bile şaşırtan bu köşe nasıl doğdu?
Aklımda hep karikatür dışında bir şeyler yapma fikri vardı.Penguen’e girmeden çizgi romancı olmak, öyküler yapmak istiyordum. Bir şekilde hikaye anlatıcılığına küçükten beri özeniyorum. Bant için çizdiğim şematik bir şey anlatan tek kare bir illüstrasyon vardı, her şey iç içe geçmiş. Selçuk onu gördü ve böyle “bir gündem sayfası yapsan nasıl olur” dedi. Öyle başladı. O hafta bir şeyler çizdim, hatta onun da çıkardığı notlar vardı. O zaman bu kadar sıkı bir gündem takipçisi değildim. Bir de okul devam ediyordu ve ertesi sabah kalkıp okula gidecektim. Hatta o gün ilk kez her şey olur için dergide sabahladım sanırım. 6 yıl oldu devam ediyor, diğer köşeyi çizemediğim zamanlar oldu ama “Her Şey Olur” her hafta devam etti.
Mizah dergilerinde gündem sayfaları dışında politika ve gündeme dair çizgilere köşelerde rastlamıyoruz. Gırgır dergisinde de Bülent Arabacıoğlu’nun çizdiği benzer bir sayfa vardı. Siz neden politik ve gündeme dair bir köşe yapmayı tercih ettiniz?
Aslında Gırgır’ın bıraktığı mirası devam ettiriyor dergiler. Bakıldığı zaman format olarak da aynı; boyutu, sayfa sayısı, ilk iki sayfada gündem karikatürleri… Buna yeni bir şey eklemenin kullanışlı bir fikir olduğu söylenebilir. Böyle bir ihtiyaç da vardı aynı zamanda. Çizilenler uçup gidiyor, bunun da önüne geçmek istedim. Haftalık çiziyoruz ama bunlar daha sonra bir araya getirildiğinde bir şey ifade edebilir. Bir almanak gibi… Bir yandan bugünü anlatırken düne ve geleceğe de göndermeler yapıp aslında sadece haftalık bir spektrumda yaşamadığımızı hatırlatan, olup biten her şeye dair bir şeyler olsun istedim. Tarih ve gerçeklik bütün bir şey çünkü ve sürekli akıyor. Benim için utanç verici olan şey, köşeye başladığım zaman Bülent Arabacıoğlu’nun o formatta bir sayfası olduğunu bilmiyordum. Tabi onunki gündemle ilişkisiz, bambaşka aslında. Hatırlatmak gerekir, tek bir çerçevenin içinde, bir done etrafında gündelik hayatı anlatan espiriler çizdiği bir seri. Bu tek bir karede çok sahne anlatma motifine aslında birçok biçimde rastlarız. Ama bana zamanla “Sen modern Bülent Arabacıoğlu’sun” diyenler, ona gönderme yaptığımı düşünenler olunca çok şaşırdım. Sonra dayım evindeki Gırgır arşivini bana verdiği zaman tek tek inceledim ve gerçekten hayranlık duydum. Farkına varmadan bu gelenek kendi içinde bazen tekrarlanarak bazen aynı kültürün içinde farklı renklerle devam ediyor.
Politik karikatürlerde dil sert oluyor ve o bazen çizgiye de yansıyor ama siz daha naif bir dil kullanıyorsunuz…
Şöyle bir şey var, Leman’dan Penguen’in kopuşunun bir anlamı vardı. Genel olarak söylediğim gibi birbirinin devamı,tekrar eden dergiler bunlar. Ama o dönem okur olan benim gözümden Penguen’in Leman’dan ayrıldığı nokta; politik farklılık en azından, bunun daha sevimli ve güleryüzlü yapılabileceği düşüncesi. Derginin editör kadrosu bunda başarılı oldu da denebilir. En tatsız, üzücü gelişmelere değinirken bile işin ters tarafından yaklaşma; abartılı bir ifadeye başvurmadan da sakin ve ince, belki çok bilmiş bir ukalalıkla ama zekayı elden bırakmadan bir yaklaşım getirme iddiası vardı. Ben de kendi köşemde belki haftalık mizah dergisi okurunun dışında kalabileceği ama onu da içine çekmek istediğim, olan biten her şeye dair bir şeyler söylemek istedim. Bunları yaparken de yeni ve telaşsız, pütürsüz bir dil kullandım. Ama kesinlikle yumuşak değil. Politize bir söyleminiz varsa bu serttir aslında, bunu yüksek sesle söylemenize, kaşlarınızı çatmanıza gerek kalmaz.
“Her Şey Olur”u günlük bir gazetede çizmeyi düşündünüz mü?
Düşünmedim, açıkçası birçok şeyi bir araya getirmek için bir haftalık süreç uygun. Bazen haftada birden fazla köşe yapabilecek kadar malzeme oluyor ama bazen de olmuyor. “Her Şey Olur”un esprisi de zaten birçok şeyin bir arada anlatılıyor olması. Oradan tek bir karikatür çizsem aynı etkiyi vermeyecek ben de çok tatmin olmayacağım.
Sizin için hep “genç çizer” deniyor. Penguen’de 7 yıldır çiziyorsunuz, yaş olarak da gençsiniz ama sanki 40 yılda geçse “genç” kalacaksınız…
O benim lanetim gibi oldu! Olsun, sıkıntı yok. Bir yandan “genç sanatçı” kisvesi karikatür camiasında çok hızlı eskiyen bir şey. Sürekli gençleşen bir okur karşısında yaşlanma katsayınız ikiyle çarpılıyor. Sinemadaki genç yönetmenlik kurumuyla karşılaştırarak da görebiliriz bunu. Aslında mizah dergilerinde çizer olmaya başlama yaşı eskiden çok daha düşüktü, 17-18 yaşında başlıyorlardı, ben de 20 yaşında başladım. Ben Penguen’e girdikten sonra gelenlerin yaşı daha da yükseldi, şimdi sanki 20-25 arası. Eskiden daha ziyade usta çırak ilişkisi varmış. Günümüzde öyle değil; yeni gelenlerin kendine özgü bir dünyası olması ve kendisiyle ilgili bir sürü şey keşfedip, görsel bir dil kurarak gelmesi bekleniyor. Çok da zor bir şey, bu yüzden belki yaş yükseliyor. Tamamen kişisel gösterinizi yaptığınız, kendi meramınızı anlattığınız bir alan.
Politik karikatürlerde bir spot yazılır ve balonlarda uzun olur. Siz çok kısa cümlelerle hatta birkaç kelimeyle anlatıyorsunuz derdinizi…
İçimden gelmiyor, bulabildiğim zaman yazıyorum ama çok konuşturmayı seçmiyorum. Aslında hep onu söylüyorum; yazardan önce çizer hissediyorum kendimi. Yazarlığım zayıf belki de… Mesela bir tiyatro projesi olsa benim ilgimi çekecek şey muhtemelen dekor ya da kostüm olurdu, kafam daha çok oralara çalışıyor. O yüzden esprilerde de görsel benzerlikleri, görsel hafızayı zorlayan göndermeler yapmayı seçiyorum.
Köşeyi özellikli, farklı kılan da o, az balon olması…
Beceremediğimiz şeyler bazen özellik oluyor. Ne kadar makbul bilmiyorum!
Karikatür ve resimlerinizde çizgileriniz benzer…
Benim için farklı şeyler değil; karikatür, çizgi roman, illüstrasyon ya da tasarladığım bir ürün, arkadaşıma gönderdiğim karta çizdiğim bir şeyler. Resim yapıyorum ama ressam gibi düşünmüyorum bir yandan aslında. İlgimi çeken de aslında böyle olması, ressam olmadan resim yapmak veya karikatürist olmadan karikatür yapmak.
Karikatüristlerin dolayısıyla Penguen’in de siyasetçilerle arası iyi olmadı, davalar açıldı. Geçtiğimiz haftalarda Egemen Bağış, twitter’da Penguen’in kapağıyla ilgili “Dalga geçmekle beraber, iyi espri yakalamışlar. Aferin” dedi. Bağış’ın yorumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok talihsiz bir açıklamaydı! Siyasetçilerle aramızın iyi olmaması da gerekir zaten. Çocukluğumuzda mesela; öğretmenlerin üzerimizde otoritesi var ve bize ne yapıp yapmamamız gerektiğini söylüyorlar. Bu sağlıklı bir durum değil, sizin hoşunuza gitmiyor ama adama çıkıp “karışma” diyemiyorsunuz, çaktırmadan hocayı çiziyorsunuz, teneffüste millete gösteriyosunuz. İşte bunu toplumsal bazda alırsanız bizim yaptığımız şey aslında biraz hocayı çizen öğrenci gibi. Bir iktidar ilişkisi var ve böyle bir ilişki sağlıklı bir ilişki olamaz, ilişkinin kuruluş biçimi yanlış. Bu kadar baskı ve kabalığın içinde Bağış'ın iyi niyetli yorumu olumlu olarak okunabilirdi ama “aferin” diyince işte direk otorite konuşuyor. Bir yandan Bağış gibi hem espri düzeyi hem de politika yapma düzeyi çok tartışmalı birisinin bizim espri konusunda olumlu bir yorum yapması, beğendiğini söylemesi falan, bana çok ağır geldi! Aslında çok umurumuzda da değil ama gülüyorum.
Söyleşiyi gerçekleştiren: Göksel Durutuna – ntvmsnbc (30 Nisan 2012)