Çiçek Sekban Tüfekçi ile son romanı “Etemenanki”yi ve yazarlık serüvenini konuştuk. Yazarın bu ikinci romanı GOA etiketiyle yayımlandı.
Türk edebiyatının en farklı yazarlarından biri olan Çiçek Sekban Tüfekçi’nin yazarlık serüvenini öğrenebilir miyiz?
Çok küçük yaşlarımdan itibaren sorgulama lüksüne sahip bir çocuktum. Haşarı ve araştırmacı ruhlu bir yapıdayım. İşletmecilikten yazarlığa geçiş nedenim de bu esasında. Çocuk ruhumun arayışı, sorgulayışı devam ederken ben sistemin bir parçası olamazdım. Bu nedenle de sistemin dışına çıktım. Uzun seneler boyunca derin araştırmalarım oldu. Ve sanırım bilgi; geniş perspektiften kelimelerle taşınca da ortaya benim gibi sıradışı bir yazar çıktı. Sorumluluk duygum ve empati yeteneğim beni toplum ve insanlığa faydalıişler yapmaya yöneltti. Bu nedenle son romanım Etemenanki’de insanları “neden var?” sorusunu sormaya teşvik ettim. Okurken hem keyif almalarını ve aynı zamanda ruhlarını okşarken zihinlerini zorlamayı da seviyorum.
Şu ana kadar iki kitabınız var: Diriliş Kehaneti ve Etemenanki. İkisi de konuları ve üsluplarıyla oldukça emek isteyen değerli eserler. Romanlarınız nasıl doğuyor, anlatabilir misiniz?
Romanlar belli bir dolulukla doğuyor. Anafikir önce beynimde oturuyor ve ayrıntılar sonra hızlanarak gelmeye başlıyor. İlham yönünde pek sıkıntı yaşamıyorum. İlham beni seviyor, tabii ben de onu. Cümle yapılarımın, kurgularımın ve tarzımın farklılığının edebiyat dünyasında fark yaratmaya başladığını düşünüyorum.
Annelik ve yazarlık birlikte yorucu mu oluyor yoksa keyifli mi? Belki çocuklarınızın dünyasından ilham aldığınız anlar da vardır?
Önceden bahsettiğim gibi çocuk ruhumun oyun arkadaşı iki çocuğum var. Altı ve sekiz yaşındalar ve boylarından büyük düşüncelerine saygım sonsuz. Müsaade edildiğinde, önleri kesilmediğinde her çocuk küçük bir filozoftur. Ve emin olun hepimizden daha bilgeler. Çünkü kirletilmiş sistematik bilgileri yok, saflar… Ancak yazarlık konusunda onlardan fazlaca ilham alsam da, zaman problemi yaşadığımı söyleyebilirim. Haftaiçi onları okula ben bırakıyorum. Sonra yazmak ve işlerimi halletmek üzere zamanı iyi değerlendirmeliyim. Çünkü okul sonrası konsantre olup yazmam mümkün değil. İşim hem çok keyifli hemde oldukça zor anlayacağınız…
Romanlarınızda üstün bir üslubun yanında bilgelikte taşıyor. Acaba Çiçek Sekban Tüfekçi, şimdiye kadar ne tür kitaplar okumayı tercih etti?
Bir roman yazarı olarak pek roman okumayı sevmediğimi söylemeliyim. Genelde siyasal, kişisel gelişim, felsefe, toplumbilim, dinler tarihi, mitoloji ve psikoloji alanında kitaplar okuyorum.
Fantastik kurgu romanı tutkunu genç yazarlara tavsiyeleriniz var mı?
Etemenanki okusunlar. Dan Brown’ın İlk kitabını okuduğumda nasıl bir zihin bunu kurgulayabilir demiştim. Sorumun cevabını her zaman ki gibi kendim verdim. Etemenanki’yi okuyanlar da aynı tepkiyi veriyor. Ancak dolu, donanımlı bir zihin fantastik kurgular yapabilir. Bunun bir tık üstü de mitlere ve dinlere dayalı bulgular üzerinden tutarlı fantastik kurgular yapmak. Ki bu çok daha zor. Gençlere tavsiyem piyasanın bilinen yayınevlerinin üzerlerindeki hegamonyadan kurtulsunlar. Dayatılanları okumasınlar. Farklılıkları görsünler. Farklı eserleri görsünler. Çünkü piyasanın içinde biri olarak edebiyat dünyasının da kirletildiğini söyleyebilirim. Elmayı ve armudu ayırt edebilmek için kenarda köşede duran kitapları da okusunlar. Onlarda büyük cevherler gizli.
Etemenanki’de, okuyucunuzu fantastik bir dünyada; felsefeden sosyolojiye, bilimden dinler tarihine kadar birçok farklı dolambaçlı yollardan geçiriyorsunuz. Etemenanki’nin kurgulanış süreci nasıl gerçekleşti? Hikayeyi gerçek hayatta nerede kurgulamaya başladınız?
Etemenanki’nin kurgusu bir yemekte aklıma geldi. Bir aşı dedim… İnsanlığı geliştiren, evrimleştiren ve olması gerektiği hale getiren devrim niteliğinde bir aşı olmalı. Kurgu bu aşı üzerinde dönmeli. Ve sonra ortaya M.Ö. 2500 yıllarında en büyük babil kulesinden başlayan bir kurgu ortaya çıktı. Kulenin adı Etemenanki’ydi… Eski Ahit’te bilinen hikayesiyle insanoğlu bu kuleyi inşa ederken gök varlıklarından yardım alıyordu. Ancak onları kızdırdıkları için bildikleri tek dil unutturuldu. İnsanoğlu ayrışmaya başladı ve kulenin inşaatı devam edemedi. Romanımda kulenin hikayesi insanoğlunun devrimiyle birlikte günümüzde devam ediyor. Tüm sistemler irdeleniyor…
Kitaplarınızda sistemlerin kölesi olmuş insanların zihinlerine ve ruhlarına sevgiyle dokunmaya çalışıyorsunuz. Sizce insanlığı ne tür bir “Sevgi” kurtaracak?
Önce içsel bir sevgi tabii. İçten dışa yayılacak bir sevgi. İnsanlık öylesine kör noktada ki birbirini ayrıştırarak anlamlandırmaya çalışıyor. Halbu ki ilahi sevginin birleştiriciliğini görmüyor. Ha sen, ha ben özümüz aynı. Allah adıyla Allah’ın yarattığına zarar verme gafleti, aymazlığı çok can acıtıcı boyutlarda. Baktığımızda evrimin tüm boyutlarını 2016’da içiçe görmek mümkün zaten. Hepimiz görünüşte insanız ama ben soruyorum: Ne kadar insanız? Karşımızdakini de yaradılıştan ötürü sevebildiğimiz kadar insanız. Ki bu en zoru…
Sevgi bir toplumda en kolay nasıl yayılır?
Sanırım bölücülük ve ayrıştırıcılık poliitikası ile yönetilen bizler için toplumumuzda sevgi ve hoşgörü fikrinin kabulü bir devrim niteliğinde kabul edilebilir. Önce ayrıştıran zihniyetin herkes tarafından algılanması sağlanmaya çalışılmalı. Açıkçası şuan kimseye kin duymuyorum. Onları çözdüm ben. İlkel zihniyetli ancak zeki yöneticiler halkları istatistik rakamları olarak gördükçe bu yaşanılanlar çok normal. Ve daha fazlasının yaşanması kaçınılmaz. Onları anladım ve onların tuzağına düşen aydınları da anlıyorum. Öyle acılar yaşıyoruz ki, tamam alışmıyoruz ama sevgiden uzaklışıyoruz. Ve bu tutumumuz ilkel zihniyetin ekmeğine yağ sürüyor. Etemenanki’ de yazdığım gibi “İçsel devrimini tamamladığında ‘TEK’sindir. Devrimin topluma yayıldığında ise ‘BİR’ olursun.” BİR olmalıyız yeniden.
Galiba kurgulamaya başladığınız yeni bir romanınız var. Hikayesi ve karakterleri üzerine bizi biraz bilgilendirebilir misiniz?
Yoğun istek üzerine Etemenanki’nin devamını yazıyorum şu sıralar. Bu kez daha da genişletip Büyük Ortadoğu Projesinin binlerce yıllık dini dayanaklarını irdeleyerek günümüzde yaşadıklarımızı kurguluyorum. Yine fantastik bir roman oluyor. Hatta okuyunca diyecekler ki ‘İçinde bulunduğumuz senaryo ne kadar fantastik. Bizimle ne de güzel oynuyorlar.’ Belki bazı çevreler tarafından tepki çekeceğini düşündüğüm bir kurgu olacak ama maksat zihinler şenlensin. Ben umudun yazarıyım.
Çiçek Sekban Tüfekçi’nin özgeçmişini öğrenebilir miyiz?
Bir Çiçek işte… Düşünen Çiçek. Sizlerden biriyim.
edebiyathaber.net (2 Haziran 2016)