
Melisa Kesmez’in son kitabı “Çiçeklenmeler”, annesi doğum esnasında ölen, babasının kendisini teyze ve eniştesine “evlatlık” verdiği, hayatın yanından bile geçmemiş, 50’lerinde bir kadın olan Türkan karakterinin, çok sevdiği kocası Orhan’ın ölümünden sonra hayatla ilk defa tanışmasının hikâyesini anlatıyor.
Kayıpların, gidenlerin ardından insanın gözüne, kulağına, diline hele de kalbine vurduğu kilidi kırmak çok zordur. O meşhur lafı doğrulayan olay ya da olaylar silsilesinin sadece o “ân”ı değil, bütün bir hayatımızı değiştirecek planlarından habersizken, o “ân”da dımdızlak ortada kalmanın geriye dönüşü imkânsız gibi görünür. Nefes almak bile zaruriyettendir. Mecbur olmasak onu da yapmayız. Yapamayız. Ama bir gün gelir, gözlerimizi açtığımız hayat, belki bizden vazgeçmiştir, belki bizimle işi bitmiş, başkalarının hayatıyla oynaşma kararı almıştır. Kim bilir? İşte o zaman çakan bir kıvılcım, “Artık bir yerlerden başlamak gerek” duygusu, insanı harekete geçirir. Ufak da olsa adım atmaya girişmek bile bir “şey”dir. Gerisi zaten çorap söküğü… Melisa Kesmez’in İletişim Yayınları etiketiyle yayımlanan son kitabı “Çiçeklenmeler”, tam da bu süreci anlatan bir roman. Annesini doğum sırasında kaybetmiş, babasının onu teyze ve eniştesine “evlatlık” verdiği, hayatı ıskalamayı bile ıskalamış 50’lisine merdiven dayamış Türkan karakterinin, çok sevdiği kocası Orhan’ın ölümünden sonra hayata dâhil olma çabasını anlatan “Çiçeklenemer”, aynı zamanda günümüzün modası hâline gelen, içleri bomboş “kendini arama yolculuğu” kitaplarını karşı da onları tozlu raflarda dahi tutmamak gerektiğine dair sağlam bir örnek teşkil ediyor.
Kitabın ana karakteri Türkan’ın hayatı, çocukluk aşkı Orhan’la evlendikten sonra değişmiştir. Orhan’ın ikinci evliliği olan bu ilişki, zamanla karı-kocalıktan aynı evi paylaşan iki tanışın ilişkisine dönüşmüştür. Orhan kendi kurduğu dünyasında günlerini alet edevat tamir etmekle geçirirken, Türkan ise evi kendince çekip çevirmektedir. Kör topal da olsa yürüyen bu birliktelik, Orhan’ın yakalandığı amansız bir hastalık nedeniyle vefatının ardından “kesin” olarak biter. Orhan, ölümünün ardından maneviyatıyla beraber bir ton ıvız zıvır bırakmıştır. Bunlardan biri de bir gün yollara düşerim diye aldığı eski, sarı bir karavandır.
Şimdiye kadar hayata sadece tutunmaya çalışmış, saydam çizgilerinin üzerine basmaya dahi çekinmiş Türkan’ın, Orhan’ın tatlı bir hatıra dışında bıraktığı “mirasından” kurtularak 50 yıl sonra ilk defa hayatla tanışma zamanı gelmiştir. Orhan gitti gideli tek bir eşyaya bile dokunamamış orta yaşlı kadın, görümcesi Ayşe’den yardım isteyerek, müteveffa kocasının eşyalarına toparlamaya girişir. Evde Orhan’a ait ne var ne yoksa ortadan kaldırır. Fakat Orhan’ın belki de en kıymetlisi olan sarı karavanıyla ne yapacağına dair bir fikri olmadığı için kısa yoldan elden çıkarmak ister. Ayşe, karavanın ederi nedir diye bir usta bulur getirir. Karavancıların bayıldığı türden eski tip bir model olan araca bir aya kadar alıcı bulunabileceğini söyler. Türkan da bu arada evde daraldığı için karavanda yaşamaya karar verir. Ayşe ve eşi Levent de onu kendi evlerinin bahçesine davet eder ve Türkan hiç başlayamadığı hayatına yarım yamalak bir adam atar.
Günler Türkan’ın aklından Orhan’ı yavaştan uzaklaştırarak geçerken Ayşe ve Levent, Türkan’a, kendilerine Balıkesir civarında miras kalan zeytinlikten bahseder ve oraya gidip görmesini, bunun ona iyi geleceğini söylerler. Türkan, o yaşına kadar şehir dışına çıkmayı geçtim, ikamet ettiği yerde bile sadece üç farklı ev görmüşken nasıl olur da tek başına sarı bir karavanla yola çıkabilir? Düşünür, taşınır, gözü karartır, hazırlıkları yapar ve nihayetinde de yollara düşer. Zeytinliğe varmadan mola verdiği bir kamp alanında damdan düşer gibi tanıştığı, kendisinden on beş yaş genç olan ve o da sonu gelmeyen bir arayışın peşinde olan Ulaş’la tanışır. Ulaş’ın uçarılığı, Türkan’ın ona ayak uydurma çabası, zıt kutuplar derken iki yalnız ve yaralı kalp birbirlerine destek çıkarlar ve belki de hayatlarını sonsuza kadar değiştirecek, adı netleşmemiş, netleşmesine de gerek duymadıkları bir yaşamı paylaşmaya başlar…
Melisa Kesmez, “Çiçeklenmeler”de, günümüz insanına bolca pompalanan “içsel bir yolculuğa çıkma” safsatasını elinin tersiyle iterek bu yolculuğun nasıl yapılacağını gerçekçi bir biçimde dile getiriyor. Türkan özelinde kurduğu dünyanın Ulaş’la olan temasını dozunda tutarak uçuk kaçık bir hikâye koymuyor önümüze. Yine iyi ayarladığı tumturaklı dili sayesinde okuru hikâyenin içine çekerek, tamamen karakterlerin kendilerine ait dünyalar yaratan, bu dünyaları önce komşu, ilerleyen sayfalarda da ortak yaşama dönüştüren “Çiçeklenmeler”, hayatın gözden kaçıramayacak kadar sürprizlere dolu olduğunu ve kişinin de kendine bu uçsuz bucaksız diyarda bir yer açması gerektiğine, kısaca, o eski rock şarkısındaki gibi “Dolu, dolu, dolu, dolu yaşamak gerek”liliğini sade ve basit bir anlatıyla satılara döküyor…
edebiyathaber. net (5 Mart 2025)