Söyleşi: Ada Demir
Çiğdem Sezer ile Günışığı Kitaplığından çıkan yeni şiir kitabı Yüz Yaşında Bir Çınar hakkında konuştuk.
Cumhuriyet’imizin 100. yılına özel olarak kaleme aldığınız destan şiir kitabı Yüz Yaşında Bir Çınar okurlarıyla buluştu. Cumhuriyet’imizin kuruluşundan bugüne geçen 100 yılı bir şiirle anlatmayı tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
Şiir, kendimi “en güzel” ifade ettiğim alan. İstedim ki bu “en güzel”le birleştireyim Cumhuriyet’i. Sadece bir roman-öykü kahramanı ya da bir okur olarak kalmasın çocuklar; hikâyenin içine sızıp, onu yazanlardan biri olabilsinler. Tek başıma değildim o süreçte; tanıdığım tanımadığım tüm çocuklarla yazdık biz o şiiri. Arka plandaki kurtuluş mücadelesinin önemi tartışılmaz elbette. Ama çocuklar bizim geleceğimiz. Onlara, sadece yüz yıl önce yaşanmış bir kurtuluş mücadelesini aktarmakla kalmayıp, geleceği işaret edebilmeli, o gelecekteki rollerini düşünmelerini sağlayabilmeliydim. Kendi rollerini sorgulayabilmeleri için minik işaret fişekleri yakmak… Şiir, iç dinamikleri, ritmi iyi ayarlanabilirse, büyük bir itici güç olabilir. Şiiri seçmemin bir nedeni de buydu. Aslında “seçmek” sözcüğü doğru sayılmaz; bu konuyu başka bir biçimde yazmayı düşünmedim bile. Şair sezgisi belki… Bir de, yazdığınız metnin önce sizi mutlu etmesi, sizin severek okumanız gerek. Nasıl en çok seveceksem öyle yazıyorum. Bazen şiir, bazen düzyazı… Bu kitapta tartışmasız şiirdi önceliğim. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın o müthiş mücadele ruhuna ve çocukların enerjisine en denk düşen biçim, oydu.
Kitabınıza usta sanatçı Mustafa Delioğlu’nun eşsiz desenleri eşlik ediyor. Satırlarınıza eşlik eden renkler ve desenler çok güçlü bir etki bırakıyor okurun üzerinde… Böylesine özel bir şiiri resimlenmiş bir kitap olarak gördüğünüzde ne hissettiniz?
Ben kelimelerden bir kuş yaptım; Sevgili Mustafa Delioğlu o kelimelere renkleriyle kanat taktı. Ve onu gökyüzünün sonsuzluğuna saldık. Özgürlüğe… Çocuklar takılıp gitsin diye peşinden. Tam da böyle bir duyguydu yaşadığım…
Bir röportajınızda şöyle diyorsunuz: “Şiirsiz de yaşayabilir elbette insan. Muhteşem bir arka bahçeniz varken varlığından haberdar olmamak gibi. Ya da başını kaldırıp hiç gökyüzüne bakmadan yaşayıp gitmek gibi…” Çocukları Cumhuriyet’in 100. yılında ‘şiirsiz’ bırakmıyor, onlara şahane bir armağan veriyorsunuz. Bugünün çocuklarının şiirle ilişkisini nasıl gözlemliyorsunuz?
Olanak sağlansa, çocuk ve şiir birbirine en çok yakışan ikili olacaklar ama yazık ki eğitim sistemimiz buna uygun değil. Çocuklarımız bilgi bombardımanına tutuluyorlar. Sanal mecranın cazibesi de buna eklenince, yazık ki çocuk ve şiir, olması gerektiği gibi buluşamıyor. Oysa o parçalanmış dil, aykırı bağdaştırmalar, uzak yakın çağrışımlar, soyut imgeler nasıl da uygundur çocuk diline, dünyasına… Elimde olsa, okuma yazmayla birlikte şiir okuma dersleri de verirdim çocuklara. Böylece, ezberci değil, analitik düşünceyi destekleyen bir eğitim sisteminin de kapılarını açmış olurduk. Gökyüzü orada duruyor ama biz çocuklarımıza ona bakmayı öğretemiyoruz. Ya da o muhteşem arka bahçeyi gezdirmiyoruz onlara.
Şiiriniz ‘Çınar’ın, gücüne güç katmak için çocukların ellerine ve kalbine seslenişiyle sonlanıyor. Bu seslenişin ve şiirinizin, çocuklardaki yansımasını nasıl hayal ediyorsunuz?
Çocuklara seslenen, Cumhuriyet’in ta kendisi, ben değilim. Yazar/şair dahil hiçbir aracı olmadan iletişim kuruyorlar Cumhuriyet’le. Böylece şiirin içine girmeleri, özüne inmeleri olanaklı hale geliyor. Çocukları bütünüyle “ihtiyaç duyan/muhtaç” konumunda görmek doğru değil. Bizim de onlara ihtiyacımız var; çoğalmak, umut etmek, geleceği tasarlamak için… Biz yetişkinlerin çoğu zaman söyleyemediği bu gerçeği Cumhuriyet söylüyor onlara. Benim de aklımdan mutlu, özgüvenli, özgürlüğün kıymetini bilen, kendini değerli hisseden milyonlarca çocuk yüzü geçiyor.
Kitabınızı, “daha güzel bir dünya umudunu çoğaltan çocuklara” ithaf ediyorsunuz. Daha güzel bir dünyanın umudu için “edebiyat” nerede duruyor?
Buradaki anahtar sözcük “umut”… Umudu olmayanın hiçbir şeyi yoktur gerçekte. En karamsar metin bile içinde umudu barındırır. Aksi halde o metnin yazılmasına gerek duyulmazdı. En çok da bu nedenle “daha güzel bir dünya umudu için” edebiyat tam da merkezde bir yerde duruyor. Her şeyi düzeltme gücü olduğundan değil; görme, gösterme, hissettirme gücü olduğundan… Hayat dediğimiz de “hissetmek”ten başka nedir ki! Acıyı, sevinci, kederi, neşeyi… Bizi robotlaşmaktan kurtaran yegâne şey bu; hissedebilmek… Edebiyat da bunu yapıyor. Ve çocuklar… Bu umudun mayalanıp kabaracağı toprak gibiler.
Tam da bu nedenle “Çocuk Edebiyatı” çok özel bir alan. O alanda kalem oynatmaktan, kelimelerimi çocuklarla paylaşıp çoğaltmaktan mutluyum.
Çınarımızın yüzüncü yaşı bir kez daha kutlu olsun. Nice yüz yıllara taşınsın o güzelim çocuk ellerinde, kalplerinde…
edebiyathaber.net (23 Ekim 2023)