Kafka’dan Yana Kafka’ya Karşı, Günther Anders ile Türkçede tanıştığımız ilk kitap. İthaki Yayınları’ndan çıkan eser, Günther Anders’ın alışılmış metinlerinden biraz farklı olsa da iyi bir ilk karşılaşma.
Bir yirminci yüzyıl filozofu olarak çok öne çıkmamış, gruplara ve fikirlere ait olmamış bir adam Anders. Sivri, rahatsız edici ve radikal sorgulamalarıyla yaşadığı çağa ve çağın felaketlerine gerçekçi bir açıdan yaklaşmış. 1902’den 1992’ye kadar olan ömründe İkinci Dünya Savaşı, Hitler iktidarı, Yahudi kampları, Hiroşima, Vietnam, Soğuk Savaş, Çernobil gibi dünyadaki dengeleri değiştiren olaylara tanıklığı, onu kendi içine dönmekten uzak tutmuş. Yüzünü her zaman ezilenlere ve tehdit altında olanlara çevirmiş, onlar için yazmış. Zaten Anders, kendini bir filozoftan öte bir antifaşist olarak tanımlamış.
Güçlü sentez yeteneği
Çağının olaylarına tanıklık ederken güçlü bir sentez yeteneği sergilemiş. Öyle ki Anders, çoğu düşünürün, “badanacının teki”nin yazdığı bir kitap diyerek dikkate almadığı “Kavgam”da Hitler’i görmüş ve çağının önde gelenlerini bu sezdiği tehlike karşısında uyarmış.
Kafka’dan Yana Kafka’ya Karşı’nın alışılmış metinlerinden farklı olduğunu söylemiştik. Bu metne temel hazırlayan ilk yazısını, hayata tutunma çabası içerisinde geçinme derdiyle yazmış aslında. Güçlü sentez yeteneği burada da devreye girmiş; sivri dili, alışılmışın dışındaki bakışıyla onu dinleyenleri, yaklaşmakta olan “Kafka modası”na karşı uyarmış. Yıl 1934, Franz Kafka henüz Kafka olmamış…
Anders “…erken davrananın hali geç kalanınkinden de berbattır” diyor o günler için. Yazılma amacına ulaşamasa da yazınsal serüvenini başlatan bu notlar, kenara atılıp unutulacakken bir şekilde peşini bırakmamış Anders’in. İyi ki…
Semboller yerine yöntem
Bir yazarın dikkatimizi çekme sebeplerinden biri, düşünce dünyamızda önemli bir meselemize dokunmasıdır. Kafka’ya büyük bir hayranlık beslemeyen Anders, o dönem yayımlanan kitaplarını okumuş olsa da en çok Şato’dan etkilenmiş: “Kadastrocu K.’nin “bir-türlü-Dünya’ya-gelemeyişi” beni tahrik etmişti. Ne de olsa insanı, daha felsefi antropoloji dalındaki ilk karalamalarımda, Dünya’ya tamamlanmamış ve belirlenmemiş halde gelen bir varlık olarak tanımlamıştım.”
İşte, Kafka’dan Yana Kafka’ya Karşı, Kafka’daki “bu dünya” ve “öteki dünya” kavramlarını sorgulayarak başlıyor. “Öteki Dünya Olarak Bu Dünya”, “Semboller Değil, Metaforlar”, “Medusa”, “Utangaç Ateizm” ana başlıklarından oluşan eser, Kafka’nın çeşitli öykü ve romanlarına değinmekle birlikte Şato romanı ekseninde, Kafka’nın sembollerini değil, yöntemini inceler şekilde ilerliyor.
Anders genel kabul görmüş düşünceleri tersyüz edip Kafka’nın olağandışı dünyasındaki gerçekliği gösteriyor bize. Tıpkı Kafka’nın gerçekliği alıp, tersyüz edip yeniden tasvir etmesi gibi…
“Çıkmaz sokak”
Kafkaesk dünya ait olamamanın, yabancılaşmanın dünyasıdır. “Başkasının” olan dünyada var olmak, sürekli bir çaba gerektirir. Kendisiyle aidiyet kurmaya çalışılan bu dünyada, insanın bulduğu “ben” de bir yabancıya dönüşür. Anders bu dünyayı, bir “çıkmaz sokak” olarak tanımlar.
Bu çıkmaz sokaktaki varma çabası, insanı oradan oraya sürükler. Kafka’nın insanını var eden, bu varma çabasıdır. Kafka’nın karakterleri sanki durmuş bir zamanda, bir ait olamama halinde, uzlaşmaz bir çelişkiyi sürekli yaşar.
Anders, sürekli tekrarlayan bir boşunalık halinde olan kahramanların neredeyse tek ediminin sayısız olanağı düşünüp tartmak olduğunu söyler.
Anders en sert eleştirilerinden birini, Kafka’nın “tek tipleşmenin ahlakçısı” olduğunu söyleyerek yapar. Ayrıca Kafka’nın, insanın bir yere ait olmak için, iyi görmediği kötüleri onaylaması gerektiğinden bahsettiğini söyler.
İnsanın “aslında” ne olduğunu sorgulamaya izin vermeyen Kafkaesk dünyada, herkes yapması gereken işi yapar. İşin doğru veya yanlışlığının, neye hizmet ettiğinin önemi yoktur. İnsan nesne haline gelmiştir, içinde olduğu durumun farkında değildir ve bu durum onu paramparça edene kadar da güzel bulur onu.
Anders’ın tespitleri, içinde yaşadığımız dünya düşünüldüğünde düşündürücü, rahatsız edici ve son derece gerçekçi değilse nedir ki?
İkilemlerin dünyası
Kafka’nın ikilemlerini ortaya çıkarır Anders. Sürekli yaşadığı gelgitlerde, kuşkulu yaklaşımlarda, olaylara bağlı farklı sonuçların tasvirinde aslında Kafka’nın da ne yaptığını bilmediğini savunur. Kafka’nın Günlükler’inden alınmış, “Ben, başlangıç ya da sonum” ifadesi hem ikilemlerinin hem de ilerlemeyen zamanda çaresiz çırpınışlarının, sürekli bir “geliş” halinin özeti gibidir. Anders “Çaresizin duası şiir olur” derken Kafka’nın sanatına ve diline duyduğu beğeniyi de gizlemez. Buna rağmen ikilemlerinin, metaforlarına yansıdığını, birbiriyle çarpıştığını söyler. İnanç bakımından da Kafka’yı muğlak bulur. Genel olarak ortaya çıkan bu “nerede duracağını bilememe” halinin ise onu, felsefi ve ahlaki bakımdan incelemeyi imkânsız kılacağını savunur.
Kitabın başından sonuna Anders ve Kafka arasında hissedilen benzerlikler ve birbirlerinden kuvvetle ayrışan noktalar arasında gezinirken “Kafka’dan Yana Kafka’ya Karşı” adının anlamının da derinleştiğini söylemek gerek. Evet, Anders hem Kafka’dan yana hem de ona karşı…
Kafka modası
Anders’ın çıkarımları, bugüne kadar sayısı on bini aşan Kafka incelemeleri arasından Avrupa’da sıyrılmış. Anders gibi herhangi bir yere ait olamayan, herhangi bir kategoriye sığdırılamayan Kafka’nın eserleriyse yaşadığımız dünyada hala güncelliğini koruyor.
Çağının olumsuzlukları üzerinde kafa yormuş Anders, iyimserliğe tepeden bakmasına, ilerlemeye ve umuda inancı olmamasına rağmen umutluymuşçasına devam etmeyi bilmiş. Gördüklerini yazmaktan ve ileri görüşlülüğü ile dünyayı uyarmaktan vazgeçmemiş.
Umuda kapılmadan, umutsuzluğa da düşmeden soralım: Sistemin kurallar koyduğu, kitle iletişiminin beğenileri belirlediği, bilinmez bir gözün bizi izlediği ya da farkında olmadan eğlenerek olan biteni kabul ettiğimiz hayatlarımızda, “popülerleşen Kafka” Anders’in baştan uyardığı “Kafka modası”nın hakikaten gerçekleşmiş hali olup, Anders’i haklı çıkarabilir mi?
Beril Erbil – edebiyathaber.net (14 Mart 2017)