Georges Simenon, Türkiye’de hak ettiği ilgiyi görüp görmediğinden emin olamadığım yazarlardan. Simenon’a, yayıncılık çerçevesinden baktığımızda, kitaplarının uzun yıllardan beri farklı yayınevleri tarafından, nitelikli çevirmenlerin Türkçeleriyle yayımlanıyor olduğunu görebiliriz. Buna karşın, yazarın oldukça geniş olduğunu söyleyebileceğimiz külliyatının çoğu dilimize kazandırılamadığı gibi, döneminde Simenon kitapları basan yayınevleri (Kabalcı, Nisan, K Kitaplığı, Feniks,Chiviyazıları, Metis vd. ) birkaç kitaptan sonra ya kapanmış ya da yazarın diğer kitaplarını basmamışlar. Bu durum, okurun ilgisizliğine mi işaret ediyor, bilmiyorum.
Bununla birlikte, Everest Yayınları, Kasım 2016’dan itibaren Georges Simenon’un kitaplarının tekrar ve yeni baskılarını yapmaya başladı. Bu doğrultuda iki kanaldan ilerlediklerini söyleyebiliriz.
İlk kanal, daha önce farklı yayınevleri tarafından basılmış ve uzun zamandır baskıları bulunmayan ve her biri edebiyatımızın ustaları tarafından çevrilmiş kitapların yayımlanmasıyla oluşuyor. Serinin adı: “Ustaların Türkçesiyle”
Bu kapsamda, Kanaldaki Ev (Oktay Rifat çevirisi); Yaşamak Hırsı (Sait Faik Abasıyanık); Bella’nın Ölümü (Bilge Karasu); Katil (Tahsin Yücel); Üç Kardeştiler (HayaletOğuz [Alplâçin] ); Ormandaki Deli (Erhan Bener); Oynayan Gölgeler (Çetin Altan); Manhattan’da Üç Oda (Oktay Akbal); Kiralık Oda (Nurullah Ataç) ve Kaçak (Tahsin Yücel) yayımlandı.
Everest Yayınları; Simenon kitaplarını, farklı alt grupların içinde yayımlamaya devam etti: Ahmet Ümit’in önsözüyle yayıma hazırlanan “Georges Simenon Türkiye’de” ve Modern Klasikler arasında yayımlanan “Kirliydi Kar” kısa aralıklarla okurlarıyla buluştu.
II
Georges Simenon, 13 Şubat 1903’te Belçika’da doğdu. 1922’de yerleştiği Fransa’da İkinci Dünya Savaşı bitene kadar yaşadı. İşgal altındaki Fransa’daki kimi tutumları nedeniyle, savaştan sonra soruşturmaya uğradı. Bu döneme ilişkin kısa bilgi notunu Metin Celal’in 07.12.2017 tarihli Cumhuriyet Kitap’ta yer alan yazısından aktarabiliriz:
“Simenon’un savaş sırasındaki davranışı önemli tartışmalara yol açmış. Bazıları onu Almanlarla ortak çalışıyor gibi görürken, diğerleri Simenon’u aslen oportünist olan ama hiçbir şekilde bir işbirlikçi olmayan apolitik bir adam olarak görüyorlar. “Simenon” ve “Simon” isim benzerliği nedeniyle soyadından dolayı Gestapo’nun Yahudi olduğundan şüphe ettiği de söyleniyor.
Simenon, savaşın bitiminde, işgal sırasında Alman stüdyolarıyla kitaplarının film haklarını görüştüğü gerekçesiyle soruşturmaya uğramış. 1950’de beş yıllık bir süre cezalandırıldığı için bu süre zarfında yeni bir eser yayınlanması yasaklanmış.”
Simenon denilince bir okur olarak, ilk anda aklıma Metin Celal’in paylaştığı bilgiler değil de yazarın müthiş üretkenliği geliyor.
Bu noktaya ait bilgileri de Celal Üster’in25.07.2003 tarihli Radikal Kitap’ta yer alan yazısından aktarabiliriz:
“Soğukkanlı pipo tiryakisi Komiser Maigret’nin yaratıcısı Simenon, kuşkusuz, yirminci yüzyılın en çok satmakla kalmayan en çok okunan, en çok okunmakla da kalmayan en çok yazan yazarlarının başında geliyor. 1922-1936 yılları arasında her gün yaklaşık 80 sayfa yazarak 1500 kadar öykü kaleme alan, sonraki yıllarda da yılda 10’dan fazla yapıt vermeyi sürdüren; kendi adıyla 200’den fazla, 17 ayrı takma adla da 400’den fazla roman yazan Simenon’a, “kalem efendisi”nden çok, “kalem emekçisi” nitelemesini yakıştırmak yanlış olmasa gerek.”
III
Üster’in de vurguladığı gibi müthiş üretken bir yazar var karşımızda. Bununla birlikte, okuduğum Simenon kitaplarından yola çıkarak, bu denli yoğun üretebilmiş bir yazar için son derece derinlikli eserler verdiğini söyleyebilirim.
Kaba bir sınıflandırmayla Georges Simenon’un yazdığı kitapları polisiye olarak adlandırabiliriz. Bununla beraber, klasik polisiyenin kalıplarıyla kıyaslarsak, Georges Simenon, “Katil kim?” sorusundan çok “Katil nasıl bir insan?” sorusuna odaklanmıştır. Kısa ve kolay okunur cümlelerle okurları avucuna almayı bilen bir yazardır Simenon. Kahramanlarını yargılamaktansa anlamayı ve anlatmayı tercih eder. Bu sayede klasik kötüler ve klasik iyiler yazma tuzağına düşmez. Tüm ikilemleriyle ve hesaplaşmalarıyla birlikte okuruz Simenon’un kahramanlarını. Bu nedenle olsa gerek, ne denli kötü olurlarsa olsunlar onları yargılarken bulmayız kendimizi.
Yazar, okurları için kahramanını anlatır ve kenara çekilir. Bundan sonrası insanlık ortak paydasında birleşmiş okur ile kahraman/anti kahraman arasında olur biter.
IV
Kirliydi Kar’da olaylar, 1948 yılında Alman işgali altındaki Fransa’da geçer. İşgalcilerin kontrolündeki ülkede yaşam son derece zordur. Yiyecek, karneyle dağıtılır, ihtiyaç duyulan şeyler bulunmamaktadır. Yerli halk, can güvenliğinden endişe etmeleri, yokluk ve yoksulluk çekmelerinin yanında işgalci ülkenin askerleriyle muhatap olmak zorunda kaldıkları için mutsuzlardır ve gururları kırılmıştır.
Kitapta, bu koşullara rağmen oldukça rahat bir yaşam süren 19 yaşındaki FrankFriedmaier’in yaşadıkları anlatılır. Frank’in annesi; işgalcilerin, varlığına göz yumdukları bir randevuevini işletmektedir. Buradan gelen gelir sayesinde Frank’in, annesinin ve evdeki kadınların yaşamlarında maddi anlamda önemli bir eksikleri yoktur. Frank’in cebinde bol parası vardır ve evdeki kadınlarla gönlünden geçtiği gibi birlikte olabilmektedir.
Buna rağmen Frank’in içinde, bir türlü dolduramadığı bir boşluk vardır ve bu boşluğu, o dönemde bulmanın son derece zor olduğu alkolle doldurmaktadır. Frank, romanın başında oradan oraya savrulan ve var oluşunun amacını arayan bir karakterdir. Bu savruluş sürerken nedensiz bir cinayet işler.
Kirliydi Kar romanı, cinayeti kimin işlediğinin çözülmeye çalışıldığı bir polisiye değil. Frank, cinayetidaha kitabın başlarında işler ve hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam eder. İçindeki boşluğu işlediği cinayetle de dolduramaz ve ilerleyen sayfalar boyunca mantıksız kararlar alır, paraya hiç ihtiyacı olmadığı halde soyguna karışır, bir cinayet daha işler. Tutarsız ve kontrolsüz hareketlerine devam eder ve kendisini uyarmaya çalışanları dinlemez.
Kitap, Timo’nunMüşterileri, Sissy’ninBabası ve Penceredeki Kadın adlı üç bölümden oluşur. İlk bölüm seksen beş sayfa; ikinci bölüm doksan iki sayfa ve son bölüm de altmış dokuz sayfa uzunluğundadır. Kitabın yaklaşık ilk yüz elli sayfası boyunca Frank’in yukarıda kısaca özetlediğim hatalı davranışlarını okuruz. Bu bölümlerde Frank, gençliğin verdiği boş özgüvenle insanlara nedensiz yere kötülük yapan bir anti kahraman olarak resmedilir.
Simenon, Frank’i okur gözünde hoşlanılmayan bir karakter pozisyonuna soktuktan sonra kahramanımız gözaltına alınır ve romanın kalan yüz on sayfası boyunca Frank’in Alman disipliniyle yürütülen sorgulanmasına şahit oluruz. Simenon’un klasik polisiyenin kalıplarını ters yüz ettiği kısım burasıdır.
Frank, o kadar çok suça bulaşmıştır ki hangisi için tutuklandığını kestirememektedir. Ne ile suçlandığı da kendisine açıklanmaz ve sayfalar ilerledikçe biz okular da Frank’le beraber onun içine düştüğü gizemi çözmeye çalışırız.
Yazarın esas amacı, bu gizem etrafında okurun ilgisini canlı tutarak Frank’in yaşadığı dönüşümü gözler önüne sermektir. Simenon, kahramanını adeta bir otopsi masasına yatırarak romanını oya gibi işler ve okurlarıyla Frank’in kurduğu bağı sürekli bir gel git halinde tutar.
V
Kirliydi Kar, kısa cümlelerle yazılmış kolay okunan bir kitap. Bir tarafta işgal edilmiş bir ülkedeki günlük yaşamı okuruz diğer tarafta ise işgali fırsata çevirmeye çalışan çıkarcı işbirlikçileri görürüz. Yerli halk ise en temel ihtiyaçlar çerçevesinde günlük kaygılarıyla resmedilir. Kirliydi Kar, İkinci Dünya Savaşı’nı fon olarak kullanırken kendini savaş romanlarının içinde konumlamaz. Bu açıdan bakıldığında gündelik hayat tüm monotonluğuyla devam etmektedir. Simenon, romanın çerçevesini bu şekilde sınırlayarak anlatımı, bireyleri merkeze alarak sürdürür.
Ümit Moran Altan’ın dilimize kazandırdığı “Kirliydi Kar” hakkındaki son sözü, Metin Celal’e bırakabiliriz:
“Kirliydi Kar hem işlediği konu hem de anlatımı ile etkileyici bir roman. Okura kendi ile ilgili birçok sorular sorduracak olay ve olguları ele alması ile de önemli. Gerçek bir başyapıt.”
(Alıntı yaptığım yazıların tamamını okumak isteyenler, Celal Üster’in,“K Kitaplığı’ndan 3 K” yazısı için şu linke:http://www.radikal.com.tr/kitap/yeryuzu-kitapligi-855148/
Metin Celal’in “Suç hep suçlunun yanına kâr kalır mı?” yazısı için de şu linkehttps://okudugumkitaplar.blogspot.com.tr/2017/12/suc-hep-suclunun-yanna-kar-kalr-m.html tıklayabilirler.)
edebiyathaber.net (14 Mayıs 2018)