Öğretim programından “felsefe” dersi çıkarıldığından beri eğitim ortamlarının da tadı kaçtı sanki. Karşımızda magazin programları ve her akşam başka bir dizi ile uyuşturulan bir kitle. Her sabah yüzümüze alık alık bakmaktalar. Sormaz, sorgulamazlar. Ne anlatırsak dinliyor görünürler. Soruyla teyit istendiğinde kafayı sallayarak teyit ederler. Anlatılanla yetinirler, önlerindeki ile doyarlar. Ötesini bilmezler, bilmek de istemezler. Mutludurlar küçük dünyalarında. Bilgi peşinde koşmak yorucu bir eylemdir sözünü ettiklerim için. Sayıları az da olsa öğrenme aşkıyla yerinde duramayanlar da vardır ama. Ne olmuş, neden olmuş, nasıl olmuş, ne zaman olmuş, kim yapmış? Durmadan sorarlar. Fakat gelin görün ki bunlar da ya korkutulup sindirilirler ya da olanak sunulmadığından bir noktada kilitlenirler. Yeni yeni kapıların açılmasını sağlamaksa yine kitaplara, eğitimcilere düşer. Bir de o kitapları yayımlayacak olan yayınevlerine. Sormak, sorgulamak, felsefe denilince sözün biraz da Günışığı Kitaplığı’na ve nitelikli hizmetlerinin en kıymetlilerinden Çıtır Çıtır Felsefe dizisine geleceğini anlamışsınızdır.
Dizi 29. kitaba ulaştı. En yeni kitap “Hatırlamak ve Unutmak” üzerine. Çocukları belleğin gizemiyle tanıştırıp düşündürüyor. Hani bazen hatırlamak isteriz fakat başaramayız, bazen de unutmak isteriz fakat zihnimizde çakılı kalır unutmak istediklerimiz. İşte bunun nedenleri üzerine bir fırtına oluşturuyor zihnimizde bu kitap.
Sahi, hiç sordunuz mu, niçin unutmak istediğimiz şeyler her dem canlılığını korur belleğimizde? Ya da hatırlamak istediklerimizi bir türlü geri getiremeyiz istediğimiz anda. Neden?
Brigitte Labbe, Dupont Beurier ile birlikte çocuklara anlatmaya çalışıyor yine incelikli bir konuyu. Sadece çocuklara demek haksızlık olur böylesi kitaplar için. Aslında okuma bilen herkes için demek daha doğru bir ifade olacaktır.
Aynı konuyu/olayı iki kişi niçin farklı anımsar? Kitapta Roza ve Halil örneğini vermiş yazar. (Ya da Türkçeleştiren kişi bu adları tercih etmiş.) İlk öpüştükleri anı sorgulatıyor. Ve Roza ile Halil bu anı farklı farklı anımsıyorlar. Olayın gelişim süreci, geliştiği yer ve ayrıntılar her ikisinde de farklı!
Bu sadece örneklerden biri. Okuyanlar daha başka örnekleri kitapta bulacaklar ve daha farklı sorgulamalar geçekleştirebileceklerdir.
Hatırlamak ve unutmak üzerine yazar şunları da söylemiş: “Bazı anılar ağırdır. Kimi zaman o kadar ağırdır ki; hareket etmemize, koşmamıza, gülmemize, mutlu olmamıza, aşka inanmamıza, bir dosta güvenmemize, yeniden bisiklete binmemize, bir parti düzenlememize, kendimizi sevmemize ve daha pek çok şeye engel olurlar. Kendimize şöyle diyebilsek ne kadar iyi olurdu: “Şunları, şunları, şunları unutacağım; şunları, şunları ve şunları hatırlayacağım.” Ama bu imkânsızdır. Anıları silmeye de unutmaya da karar veremeyiz.”
Ama geçmişi inşa edebiliriz sanırım. Edebilir miyiz? Yanıtını kitaptan bulalım artık. Bundan sonra bir temennim olur sadece: “Hatırlamak istediğiniz hiçbir şeyi unutmamanız dileğimle.”
Günışığı Kitaplığı’ndan ve güzel bir kitaptan söz etmişken, yayınevinin 20. yaşını da kutlayalım buradan. Çocuklar için, kendini çocuk hissedenler için ve eğitim sistemimiz için daha nice 20 yıllar 20’li yaşlar dileyelim…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (29 Şubat 2016)