Michele Botton’ın yazdığı, Letizia Cadonici çizdiği, renklendirmesini de Francesco Segala’nın yaptığı “Bukowski”, hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağımız bu kendine has “moruğun” hayatını çizgilerle ve iyi yazılmış bir metinle anlatan bir çizgi roman.
Charles Bukowski’yi okuyan birinin onu sevmek için de ondan nefret etmek için de onca sebebi olabilir. Kimine göre o içmekten, kadınlarla toksik ilişkiler yaşayan, girdiği hiçbir işte dikiş tutturamayan ayyaşın biri, kimine göre ise kendini yazmaya adamış, aynı tutarda okuyan, “yaşayan”, Amerikan rüyasını yerle bir etmiş bir yazar. İkisi de kabulümüz. Zira her iki seçenek de Bukowski’yi Bukowski yapan şeyler. Ve biz bunların çoğunu zaten biliyoruz. Ancak Michele Botton’ın yazdığı, Letizia Cadonici çizdiği, renklendirmesini de Francesco Segala’nın yaptığı, Karakarga Yayınları’ndan Ayla Meltem Görgün’ün çevirisiyle çıkan “Bukowski” çizgi romanı, “Pis Moruğun” hayatının dönüm noktalarını çizgilerle anlatan bir kitap.
Bukowski ailesi Almanya’dan Los Angeles’a taşındığında Charles Bukowski henüz 2 yaşındaydı ve 1929 Buhranı’nın eli kulağındaydı. Buhran patladığında baba Bukowski genelde işsizdi. Annesi ise zenginlerin evlerine temizliğe giderek evi çekip çekiştirmeye çalışıyordu. Bu arada Charles Bukowski ilkokul çağına gelmişti ve babasının kayışı sırtından eksik olmuyordu. İşte “Bukowski” kitabı da açılışını bu dönemle yapıyor. Evdeki mutsuzluğun okulda da devam etmesi nedeniyle yapayalnız ve sessiz bir çocuk olan Bukowski’nin babasına attığı yumruktan sonra evden ayrılması elbette bu bölümün bam telini oluşturuyor. Sonrası malum: en ucuz otel odalarını mesken tutması, onun hayatını sonuna kadar etkileyecek alkolle ve kütüphanelerle iyiden iyiye içli dışlı olması çorap söküğü gibi geliyor. Günden güne bağlandığı alkol, girip çıktığı onlarca iş, bar taburelerinde başlayan kadınlarla ilişkisi, geceler boyunca şişeler eşliğinde yazılıp da dergilerden geri dönen onlarca şiir, öyküyle beraber dibe vurmaya doğru giden yol kitabın ilerleyen bölümlerinde karşımıza çıkıyor. Basılan ilk şiir kitabından sonra işlerini düzelten Bukowski’nin amansız mutluluğu uzun bir gelişme bölümü şeklinde resmedilirken hayatına girip çıkan kadınlar tüm bu süreye çok iyi yerleştiriliyor.
Charles Bukowski, 9 Mart 1994 yılında bu dünyadan göçtüğünde ardında onlarca kitabın yanında kocaman bir muamma da bırakmıştı. Kimdi bu adam? Neden bu kadar mutsuzdu? Derdi neydi? Bukowski’nin tüm bunlara bir cevabı vardı kuşkusuz. Ancak okur olarak biz onun sırtına binen bu derdi gerçekten anlayabilmiş miydik, net değil. Ama sevgili amirimiz Behzat Ç.’nin de dediği gibi, bazıları hayata sonbaharda başlardı ve Bukowski de onlardan biriydi. “Bukowski” kitabı da bu kurşuni mevsimin göbeğine düşmüş “pis” bir adamın hayatının gerçek bir “resmi”.
edebiyathaber.net (19 Eylül 2023)