Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Günlük yaşamımda da esprili ve gülmeyi seven biri olduğum için çocukluğumdan beri gülmece karikatürlerini, mizahı çok severim. Okuma yazmayı öğrendiğim çok küçük yaşlardan itibaren mizah dergileri, çizgi romanlar, kitaplar ve ansiklopediler evimizden eksik olmadı. Bir de kağıtlar, kalemler ve boyalar…
İstanbul Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Prehistorya Bölümünde okudum. Daha öncesinde de, bir şekilde karikatür çizmeyi aklıma koymuştum. Fakat nedense başlamak için kendimce bir tarih belirlemiştim. 1. sınıfı bitirince espriler bulup birkaç karikatür çizecek ve Leman Mizah Dergisi’ne götürecektim. Öyle de yaptım… Karikatürlerim yaklaşık 1 yıl kadar derginin amatör sayfasında yayımlandı.
İlerleyen yıllarda pek çok mizah, kadın, ekonomi, çocuk dergisinde, günlük gazetelerde grafik çalışmalarım, karikatür ve illüstrasyonlarım yayımlandı.
3 yıldır da çocuk kitapları yazıp resimliyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
4 kitabım yayımlanmış olmasına rağmen, çocuk edebiyatı gibi son derece önemli ve komplike bir alandaki yolculuğumun henüz çok başlarında olduğumu düşünüyorum. Bu nedenle her ayrıntıyı ince ince araştırıyorum. Bazen, beğenmediğim için tüm bir kitap metnini sil baştan yazdığım oluyor.
Yazacağım kitapla benzer tür ve konuya sahip çocuk filmlerini, dizileri izlerim, kitapları okurum. Çocuk edebiyat eserlerini zaten mümkün olduğunca satın alıp okuyorum. Okuduktan sonra bu kitapları karşı apartmandaki komşumuzun torunu Melisa’ya ve başka çocuklara hediye ediyorum… Parklarda, arada sırada verdiğim karikatür atölyelerinde, sokakta çocukları gözlemler ve onlarla sohbet ederim. Ne tür müzikler dinliyorlar, nelere gülüyorlar, nasıl vakit geçiriyorlar, bunları gözlemlemek bana çok şey katar.
Kitaplarımı yazmaya başlamadan evvel, gözümde çizimleri, kapak ve iç sayfaların genel görünümünü bitmiş halde canlandırdığım için yazma aşamasını tamamlayınca hemen hayal ettiğim görüntüleri hayata geçirmeye başlarım.
Bilgisayarını alıp kafe ve restoranlarda kitabını yazan yazarlara çok imreniyorum ama ben sessiz, karmaşasız ortamda ve çalışma masamda yazabiliyorum. Çizerken ise gürültü patırtı, müzik sesi, telefon çağrıları, konuşmalar vs beni pek etkilemez.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Her profesyonel alanın uzmanına teslim olmak gerekir. Yazınsal ve görsel olarak kitabı editör yönetir adeta bir film yönetmeni gibi. Ben de tüm yönlendirmeleri uyguluyorum hemen hemen.
Fakat ne yazık ki cümlelerime yaptığı müdahale ile yazı dilimi bozan, lezzeti bozan, çizimlerle ilgili saçma sapan müdahaleler yapan editörlere rast geldim. Bu durumda söyleneni uygulamıyorum. Konusunda yetkin editör-yazar-yayıncı bir arkadaşımın okumaları üzerinden yol alıyorum şimdilik. Belki bundan sonraki kitaplarımda o editör arkadaşımla profesyonel olarak ya da çocuk yazını konusunda yetkin başka editörlerle çalışma imkânı bulabilirim.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Sosyal medyada Dünyanın çeşitli ülkelerinden sanatçıları takip ediyorum. Sadece karikatür, illüstrasyon, grafik değil seramik, kostüm tasarımı, mimari, iç mimari, takı tasarımı, animasyon, kukla tasarımı, otomaton, artistik bebek tasarımı gibi pek çok sanat dalında yapılan işler ilgimi çekiyor. Özellikle Türk, Slav ve İranlı sanatçıların gelenekselden günümüze uyarlanmış illüstrasyonlarını, Afrika sanatını çok seviyorum. Arkeoloji mezunu olduğum için antik medeniyetler, arkeolojik eserler, mitolojiler, komplo teorileri, eski el yazmaları vs de görsel ve yazınsal olarak etkilendiğim malzemeler…
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Şimdiye kadar basılan kitaplarımı hem yazıp, resimlediğim hem de kapak ve iç sayfa tasarımlarını yaptığım için tümünü kapsayacak şekilde anlatayım isterseniz:
Kitabı yazmaya başlamadan önce hikâyemi belirler ve birkaç cümle halinde yazarım. Daha sonra senaryo öncesi sinopsis yazar gibi kitabın kısa bir hikâyesini yazarım. Daha sonra senaryo tretmanı yazar gibi, bölümlere ve başlıklara ayırarak hikâyemi detaylandırırım. Sonrasında tretmana göre kitabı yazmaya başlarım. Bundan sonra işim daha kolaylaşır.
Metin tamamlandığında tekrar tekrar okuyup düzeltmelerimi yaparım. En az 40-50 okuma yaparım. Yüksek sesle de defalarca okurum. Ardından editör okumaları gerçekleşir. Birlikte çizim örneklerine bakarız. Sayfa tasarımları, kapak vs her aşamada editör, yayıncı görüş ve yönlendirmeleriyle ilerlerim.
Sayfa sayısına göre kaç çizim olacak, renkli mi, siyah-beyaz mı olacak, çizimlerin tarzı nasıl olacak, bunlara karar veririm… Sonrasında kitabın çizimlerini tamamlarım.
Ardından işin en keyifli ve önemli kısımlarından birine gelir sıra: Kitabın kapağı… Bence kapak rafta dikkat çekmeli ve albenili olmalı. Çünkü orada binlerce kitap var ve sizin kitabınız bu kadar kitabın arasında göze batmak zorunda… Kitap kapağına renkli, eğlenceli, dikkat çekici bir şekil kazandırdıktan sonra iç sayfa tasarımlarına geçerim. Bu aşamadan sonra kapak ve iç sayfaları baskıya hazırlar ve yayınevine gönderirim… Kitap basılıp elime ulaşıncaya kadar kafamın içinde ‘Umarım bir hata yapmamışımdır.’ cümlesi dolanır durur… Kitabımı elime aldığımda hissettiğim mutluluk paha biçilmezdir. Kitaplar matbaadan dağıtım şirketleri aracılığıyla kitap satış noktalarına ulaşır.
Kitaplarım ve aslında tüm çalışmalarımla ilgili, karikatürist, illüstratör, grafik tasarımcı, yazar, müzisyen, hemofili ve engelli koçu, yazılımcı olan, on parmağında on marifet 🙂 eşim Mustafa Akyol’un görüşlerini, önerilerini alırım. Çünkü insan çoğu zaman kendi yaptığı işlerle ilgili objektif olamıyor ve hataları göremiyor. Onun fikirleri, eleştirileri benim için çok değerlidir. İlk okuyan, çizimlerimi ilk değerlendiren odur…
edebiyathaber.net (23 Nisan 2022)