Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı
Çizimle ilişkim kendimi bildim bileli vardı. Belki çizimle ilişkisi olan aile bireylerim olduğundan… Öte yandan Güzel Sanatlar okumak aklıma bile gelmedi. Tiyatroyla ilgilenen, yönetmen olmak isteyen, bu arada yazıp çizen bir çocuktum. Anadolu Üniversitesi’nde İletişim (şimdiki adıyla İletişim Tasarımı) okudum önce ve Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde bir yıl yandan yaptım bu sırada. Bu dönemde kendi kendimi eğlendirmek için matrak öyküler, şiirler yazıp resimlemeye başladım. Ardından Nâzım Hikmet Akademisi’nde Edebiyat ve İstanbul Üniversitesi’nde İtalyan Dili ve Edebiyatı okudum. Akademi yıllarımda yapmak istediğim şeylerden birinin çocuk kitabı resimlemek olduğundan emin hale geldim ve 2011’de Nesin Yayınevi için ilk kitabımı, Zeynep Uzunbay’ın yazdığı Kedi Merdiveni’ni resimledim. Ardından başka yayınevleriyle çalışmaya başladım. Yurtdışında atölyelere, sergilere katıldım ve 2019 Tudem Edebiyat Ödülleri’nde sessiz kitabım “Evden Çıktığımda”yla ikincilik kazandım.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Her kitap öncesinde kitaplığımdaki resimli kitapları, özellikle en sevdiklerimi ve gerekirse başka kitapları, raftan indirir ve- kim bilir kaçıncı defa- incelerim. Figürlere, renklere, kompozisyona, sayfanın nasıl kullanıldığına bakarım. Resimleyeceğim metin neyi odağına aldıysa ona ilişkin görselleri hem elimdeki kitaplarda hem de internette tararım. Diyelim ki bir pancarı anlatıyor kitap, pancar fotoğraflarına, farklı teknikler ve üsluplarla çizilmiş pancar resimlerine, illüstrasyonlarına bakarım, pancarın özelliklerini araştırırım vs… Ardından bana ilham veren noktalar üzerinden ilerleyerek bir yandan eskiz çizerken bir yandan kullanacağım tekniğe karar vermeye çalışırım. Karakteri oluşturmaya çalışırken etrafımda hiç ses istemem ve bu işi masa başında değil de genellikle yatağımda, koltukta veya evimden, çalışma ortamımdan uzakta bir yerde yaparım. İllüstrasyonu kanlı canlı hale getirdiğim noktada masada çalışırım anca. Bu aşamada, belki, müzik dinlerim. Genellikle de beni eğlendiren, komik bulduğum veya alıştığımdan tamamen farklı müzikler… Bir ara her kitabı belli bir şarkıcıyı dinleyerek yapıyordum. Mesela resimlediğim son kitap Biri Merhaba mı Dedi?’nin baskıları benimle birlikte bol bol rap ve Orhan Gencebay dinledi. Linolyum baskı yöntemiyle çalıştığım kitaplarda kalıpları oyarken kafamı iyice dağıtabileceğim şeyler dinlemeyi özellikle tercih ediyorum. Bu aslında biraz çelişkili bir durum: Fazla dikkat gerektiren işlerde çok fazla odaklanıp odağımı kaybetmemek için dikkat dağıtıcı şeylerden faydalanmam gerekiyor. Tabii kıkırdayıp arada dans etmek de yardım ediyor buna. – Hazırlanmanın ötesine geçip bütün süreci anlatmış oldum size böylece…
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Bu esnada onlarla aramda çok da diyalog olmuyor aslında. Özellikle de yazarla. İşe başlamadan söylemek istedikleri şeyler olursa dinliyor ve ne kadarını yapacağımı / yapabileceğimi söylüyor ve kendi fikirlerimden söz ediyorum. Kararlaştırılmış taslaklar üzerinden ilerleyen bir çizer değilim. Kabaca eskizler yapmış olsam da iş ortaya çıkarken pek çok şeyi değiştirebiliyorum. Öte kendimi kolayca baskı altında hissedebildiğim ve bundan olumsuz yönde etkilenip işten soğuduğum için sınırlarımı olabildiğince net çizmeye ve kendime geniş bir alan açmaya önem veriyorum. Fikir alışverişinden ve ortak çalışmadan yana olmadığım sonucu çıkmasın ama bundan. Aksine, “gerçekten” yaratıcı işbirliklerine daima açığım ve hatta buna bayılıyorum da. Maalesef çok sık karşıma çıkan bir durum değil ama bu. Çizerlerin genellikle karşılaştıkları cümleler şunlar olur: “Biz yazarla konuştuk, şöyle olsun.” veya “Yazar burasının şöyle olmasını istiyor.” Böyle yönlendirmelerden hoşlanan, bunun işlerini kolaylaştırdığını düşünen çizerler olduğu gibi bu cümleleri nahoş bulan çizerler de var – ki ben onlardan biriyim. Bu nedenle bu cümlelerle, veya daha doğrusu üstten bakan bu siparişçi tavırla, karşılaşmayacağım yerlerle çalışmayı tercih etmeye çalışıyorum. Yaratıcı işlerde herkesin kendi özerk bölgesi olduğunu ve o alana dahil olmadan önce oranın diline hâkim veya en azından aşina olmak gerektiğini gözden kaçırıyoruz.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Başka sanatçıların işlerini takip ediyorum. Oyun oynuyorum, dinliyorum, okuyorum, bakıyorum; meyvelere, ağaçlara, etrafıma… Aslında tüm bunları sanatımı beslemek için değil, kendimi beslemek için yapıyorum. Veya aslında bir amaç gütmeden yapıyorum. İster istemez de yansıyor tüm bunlar hayatımdaki her şeye; uğraşlarıma, ilişkilerime…
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Önce metin gelir ve bin türlü karalama dönemi başlar. Ben bu döneme “çöpe çalışmak” diyorum. Genelde işi bitirmek için sahip olduğum sürenin yarısı çöple ilişki halinde geçer. Bu süreçte kullanacağım, o öyküye en uygun tekniğe de karar vermeye çalışırım. Ben geleneksel yöntemlerle çalışan bir çizerim. Haliyle tekniğe karar verme işi biraz zaman alıyor. Tabii çizmeye karar verdiğim karakterle ve hatta kurguyla da şekilleniyor bu. Çizimleri bitirip taraması için yayınevine veririm veya kendim taratırım. Ardından, gerekliyse, bazı ufak tefek değişiklikler yaparız. Sonra işin dizgi / tasarım kısmı başlar. Bu aşamada tasarımcıyla dirsek teması içinde olmaya önem veririm. Font seçimi, metnin yerleşimi ve başka işleri de kazasız belasız atlattıktan sonra kitap matbaadan gelene dek bir süre rahatlarım. Bu süreci de atlatırsam (renk kaybı yaşanmadıysa, baskı kaliteliyse) kelimenin gerçek anlamıyla kocaman bir oh çekerim ve heyecanım söner.
edebiyathaber.net (20 Mart 2021)