Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Çocukken bir oyun aracıydı benim için resim yapmak. Oyuncaklarımı kendim çizer, dergiler hazırlar, kitaplarda daha çok görsel okuma yapar, gazetelerin hep karikatür sayfalarını kurcalardım. Orta okul yıllarımda kendimce karakterler çizer kıyafetlerini tasarlardım.
Meslek olarak hiçbir zaman düşünmemiştim zira güzel sanatlar diye bir bölümden de bihaberdim. Lisede bambaşka bir alanda okuduktan sonra bir bunalım anımda bu ilgimi hatırladım ve araştırmaya başladım. Böylece güzel sanatlara hazırlanarak tekrar çizime kavuştum. Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği Grafik Tasarım Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Üniversitede çocuk illüstratörlüğüne olan ilgim arttı. Portfolyomu bu yönde geliştirmeye çalıştım ancak bir süre reklam ajanslarını tecrübe ettikten sonra bir yayınevine çizer olarak girdim ve çocuk kitapları ile serüvenim burada başladı. Son üç yıldır da evimde özgür zamanlı olarak resimlemeye devam ediyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Çalışma ortamım çok çeşitlidir. Dijital resim yapmanın da avantajıyla tek bir mekâna bağlı kalmam. Genellikle sessiz ortamları ararım. Özellikle eskiz aşamasında asla bir şeyler izleyip dinleyemem.
Hazırlık sürecini metnin kendisi belirler. Bazı metinler için dönem kıyafetleri, eski eşyalar vs. araştırmasına başlarım. O zamanlarla görsel olarak çelişmemeye dikkat ederim. Veya spesifik bir şehirde geçiyorsa oranın coğrafyasına uygun mimarisi, bitki örtüsü gibi inceliklerini bilmem gerekebilir. Misal, son zamanlarda resimlerini yaptığım Bir Tür Kıvılcım için Google Earth ile Edinburgh sokaklarında gezdim bolca.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Çoğunlukla editör ile iletişim halinde oluyorum ve bunu tercih ediyorum. Editör olaya hem yazar hem çizer cephesinden bakabilen muazzam bir konumda. Dolayısıyla yazardan gelen ricaların editör süzgecinden geçerek bana ulaşması önemli keza benim doğrularımın uygun şekilde iletilmesi için de öyle. Kitabı bana güvenerek, pek de yönlendirmeden teslim eden, çizer notlarına boğulmamış (özel istekler yoksa) ve sürecin nasıl gittiğini sorgulamayan bir editörle çalıştığımda şanslı olduğumu düşünüyorum:) Sessiz ve köşemde çalışmayı seviyorum zira. Bu yüzden süreç içinde pek fazla iletişim kurmam gerekmiyor. Sürelerime bağlı kalmaya çalışarak ilerliyorum ve kendim memnun olarak bitirdiğim bir işin geri dönüşünde pek fazla revizeyle de karşılaşmıyorum.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
İyi bir yönetmenden çok fazla etkileniyorum. Kullandığı sahne açıları, renk tonları, kompozisyon… Hepsi benim için rehber. Ben de kendi kitaplarımın yönetmeni olduğumu düşünürüm hep. Oyuncularımı seçerim yani karakterlerimi tasarlarım -ki en önemli kısımdır fikrimce, gelen senaryoyu en doğru açılarla izleyiciye sunarak duyguyu iletmeye çalışırım onlar gibi. Siyah beyaz filmler ise en sevdiklerimdendir. Belki bu yüzden tamamen özgür olduğum çalışmalarda siyah beyazın büyüsüne kapılır, daha az renk kullanmayı tercih ederim.
Bunların yanında fotoğraf çekmek beni büyüten şeylerden biri. Özellikle analog makinamla iyi bir şeyler yakalamaya bayılırım. O deklanşöre basmak için daha fazla düşünmek ve hesap kitap yapmak zorundayımdır ve bu da seçici olmak, sahne üzerine çokça emek harcamak, hatalarımı ve kusurları sevmek gibi değerler katıyor sanatıma eminim.
Hayatı izlemek hepsinden de önemli esasen. Her normal, rutin gibi görünen şeyin derinine indiğimde çok farklı detaylar yakalayabiliyorum ve aslında gün içinde ne kadar kıymetli noktayı es geçtiğimize hayret ediyorum. Bu yüzden yavaşlığa çok güvenirim ve olabildiğince hiçbir ayrıntıyı görmezden gelmeden yaşamaya çalışırım.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Proje ilk geldiğinde onu sindirmem biraz zaman alır. Okuduktan sonra gözümde ilk canlananları zihnimden atmak, ondan uzaklaşmak için süre tanırım kendime. Başka işlere yoğunlaşırım, sevdiğim ressamların çizgilerini incelerim. Projeye yabancılaştığımda, zihnimde demlenen metni daha iyi anlamaya başladığımı hissediyorum. Kurgulanan bir dünyayı hayal süzgecimden geçirip okura sunmak beni çok heyecanlandırıyor. Bu heyecan bazen haddinden fazla tereddüt yaşamama, özellikle karakteri tasarlarken sürekli sıfırdan başlamama sebep oluyor. Sonra karar aşamasında özellikle beni en yakından tanıyanların fikirlerini çok önemsiyorum. Bu kişi de genellikle eşim oluyor. Onun görece acımasız eleştirileriyle son şeklini alıyor karakter. Sahne eskizlerini de bitirebildiğimde iş tamamlanmış gibi hissediyorum ve tüm stresim kayboluyor. Yayıncının talebine bağlı değişken olarak eskizleri onaylatıyorum. Bundan sonrası boyama ki en zevkli kısmı bu.
Bir kitaba yaşamımdan ne kadar zaman ayıracağım, kitaba tanınan süreyle çok ilişkili. Bana tanınan süre yayıncımın bana emanet ettiği metne ne kadar güvendiğini gösteriyor. Bir kitap üzerine çalışmak sürekli kalem oynatmak demek değildir. Zihinde olgunlaşması için vakit gerekir. Kendi yaptığım çizimin üzerinden ne kadar tekrar geçebilirsem, o kadar iyi sonuç aldığımı düşünüyorum. Attığım çizgiye ilk etapta aşık olabilirim, fakat üzerinden zaman geçmeli ki onun gerçek yüzünü görebileyim. Bitti dediğimde bile bir süre çekmecede dinlendirip elime almam gerekir ki bir okur gözüyle bakabileyim o işe. Bu yüzden çok acil işleri kabul etmemeye çalışıyorum.
Metin iyi, süre yeterli, sözleşme hakkaniyetli, bütçe tatmin edici ve ben de hakkını vererek çalışmışsam ortaya nitelikli bir eser çıkmıştır ve geriye baskıdan gelecek kargoyu beklemek kalır. Bir görsel sanatçı olarak onca titizlikle üzerine titrediğim eser iyi bir baskıyla da elime ulaştıysa değmeyin keyfime.
edebiyathaber.net (18 Mart 2023)