Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Elime ne zaman kâğıt kalem aldım, tam olarak kaç yaşlarındaydım, hatırlamıyorum ama kendimi bildim bileli hep çizerim. Güzel sanatlara ilgisi olan bir ailem var. Bendeki ve ablamdaki resim merakını babam çok önceden fark etmiş olacak ki bizlere hep çizimlerle ilgili kitaplar alırdı. Babamın aldığı bu kitaplar resim yapma isteğimizi hep besledi. Yıllar sonra, o da benim gibi çocuk kitabı çizeri olan ablam Nuran Özekçin, T.G.S.Y.O. Grafik bölümüne girdi. Gördüğü resim eğitimi beni çok heyecanlandırmıştı.
Okulun büyüsüne ben daha ortaokuldayken kapılmıştım ve o zaman yüksek öğrenimimi nerede yapacağımı çoktan kararlaştırmıştım. Ben de M.Ü.G.S.F. Grafik bölümüne girdim. Okulu bitirdikten sonra uzun yıllar reklam şirketlerinde sanat yönetmeni olarak çalıştım. Reklam sektörünün fazla mesaili çalışma temposu bana hayalini kurduğum çocuk kitaplarının büyülü dünyasına girip, çocuklar için resimler yapmama olanak vermiyordu. 2006 yılında reklamcılığı bırakıp ağırlıklı çocuk kitapları resimlemesi olmak üzere serbest illüstratörlüğe başladım. Reklamcılıkla geçen bu dönemin grafik tasarım algıma ve disiplinler arası düşünme yeteneğime katkısı olduğunu düşünüyorum. Elbette ki bunun yanında M.Ü.G.S.F. den aldığım eğitim ve bana kazandırdıkları için kendimi çok şanslı bulurum. Belki öğrenim görürken fark etmiyorsunuz ama gördüğünüz dersler, çalışma hayatında sizin yolunuzu açıp, aydınlatıyor. Güzel sanatlar eğitimi öğrenciyi yoğurup, şekillendiriyor. Mezun olup çalışma hayatında pratik yaptığınızda hayat size ince ayar çekiyor. M.Ü.G.S.F. den aldığım eğitimin ve bana hayatın yaşattığı ince ayarın sonucudur ürettiklerim. Okulda aldığımız dersler bizlere bir yol gösteriyor. Daha sonra biz bu bilgiler, algılar, görüşler üzerine cila atıyoruz. Ve hayata bakışımız şekillendikçe beraberinde gelişim ve bazen de değişim oluyor.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Resimleyeceğim kitabın dosyasını okurken metindeki en vurgulu sahneleri bulmaya çalışıyorum. Bu sahneleri bulmak işin çatısını oluşturuyor. Daha sonraki aşama bu sahnelerin her birini nasıl daha etkili çizebilirim sorusunu getiriyor. Bu soruya tatmin edici bir cevap bulana kadar çok kağıt harcıyorum.
Benim ‘yuvarlak yuvarlak çizmeye başladım’ diye tanımladığım bir aşama var. Her yeni işe başladığımda çizgilerimin rahatlaması için bir süreye ihtiyaç duyuyorum. Bu süreyi atlatmak için bolca karalamak gerekiyor. Bu süre bazen çok kısa, bazen biraz uzun oluyor. Çizgilerim rahatladığında kendi kendime, artık yuvarlak yuvarlak çizmeye başladım diyorum. Formlar tabii ki yuvarlak değil. Buradaki yuvarlak kelimesi sadece bir rahatlamayı, elimin açılmasını ifade ediyor. Bu aşamadan sonra sahneleri nasıl daha etkili çizebilirim sorusunun cevapları bir bir gelmeye başlıyor. Çizimleri oturttuktan sonra ise daha rahat bir çalışma süreci başlıyor. Çünkü artık sağlam bir altyapım var ve bundan sonra yapmam gereken çizgilerimi renklerle, ışık etkileriyle giydirmek. Çocuk kitabı resimlerken, karakter ve mekan tasarımlarına, renk kullanımına, hikayedeki duyguyu doğru anlatmaya, resmin yazıyla birlikte sayfadaki yerleşimine önem veriyorum. Ama en önemlisi kağıtta ya da bilgisayarda, çizgilerinizin yaşadığını hissetmeniz. Çizgilerinizin ve renklerinizin bir ruhu olduğunu duyumsayabilmeniz. Bilgisayar ekranı ile sizin aranızdaki bu sinerji, sizde heyecan oluşturuyorsa, dürüst ve samimiyse olması gerektiği gibi hikayenin içindesiniz demektir. Bir de çizmeye başlamadan önce farklı kaygılarla araştırmalar yapmak gerekebiliyor. Örneğin İngiltere’de bir yayınevi olan Purple Pomegranate Press için yaptığım bir çalışmada öykü 19. Yüzyıl İngiltere’sinde geçiyordu. Böyle bir hikâye beni mekânlar, kostümler ve karakterler için bir dönem araştırmasına yönlendirirken, Çekül Vakfı için yaptığım ‘İstanbul’un Doğal Alanları’ kitabında, çizimlerle anlatmamız gereken bitki örtüsü ve hayvan popülasyonu, beni bolca biyolojik araştırma yapmaya yönlendirdi. Bilgilenmek, yeni bir şeyler öğrenmek beni her zaman mutlu eder. Bu da işimin en keyifli yanlarından bir tanesi.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Genelde yazardan çok editörle iletişim halinde oluyorum. İşin yapım sürecinde editörle dirsek temasını önemsiyorum. Editör yapılacak işle ilgili bir takım dokümanlar, dosyalar gönderiyor. Bu bilgiler oldukça işime yarıyor. Editör, dolayısıyla yayınevi bazen bir çizim planı gönderiyor, bazen de hangi sahnelerin çizileceği konusunda tamamen serbest bırakıyor. Her iki çalışma koşulunun da farklı bir işleyişi oluyor.
Yayınevleri, daha önce birlikte çalışmadıkları çizer ile bir sürpriz yaşamamak için kimi zaman işin başlangıcında çizerden örnek bir çalışma isteyebiliyor. Eğer birçok yayınlanmış kitabınız varsa, yayınevleri sizi ve sizin tarzınızı biliyorlarsa iş bitiminde ne ile karşılaşacaklarını biliyorlar demektir. Yıllarca birlikte çalışmanın getirdiği güvenden olsa gerek, istisnalar dışında yayınevlerinden bir onay alma durumu pek olmuyor. Yayınevine çalışmamı teslim ettikten sonra her yaratıcı işte olduğu gibi bazen revizyon süreci olabiliyor.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Yaratıcılık gerektiren mesleklerde gözlemledikleriniz çok önemlidir. Hayatı algılamanız, okuduklarınız, izledikleriniz, dinledikleriniz, yaşadıklarınız, duyumsadıklarınız, hep birer gözlemdir aslında. Size bütün bunlar dolaylı olarak bir üslup şeklinde geri gelecektir. Hiçbir kaynaktan birebir olarak faydalanmak doğru değil. İlham kaynağı olarak her şey bilinçaltında gezinmeli, birbiriyle zaman zaman çatışmalı, zaman zaman uyum içinde olmalı ve dialektiğin sonucu bir anda ya da zaman içinde bir illüstrasyon fikri oluşturmalı ya da üslubunuza katkısı olmalı. Kendi felsefesiyle çizen, bunu amaçlayan bir çizer olmak önemli.
Bütün bunlardan kendi stiliniz çıkıyor. Yani stil oluşması zaman içinde, birçok olgudan beslenerek oluşuyor. Zaman içinde gelişiyor ve değişiyor. Çizerin çizgisinin gelişmesi, evrim geçirmesi, olgunlaşması, çizerin ruhsal ve mental gelişmesiyle paralel oluyor. Ayrıca takip ettiğim ve severek izlediğim birçok illüstratör, ressam, sanatçı var.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Yayınevinden proje bana geldiğinde, metni okuyup, taslak olarak resimlenecek sahnelerin çizim planını çıkarırım. Mekânlar, karakter özellikleri ile ilgili notlar çıkarırım. Gerekli araştırmaları yaptıktan sonra her bir kareyi çizgisel olarak detaylandırırım. Renklendirme aşamasına geçtiğimde oluşan kontrastlar ve ışık etkileri çizgilerle birleştikçe bazen beni şaşırtan güzel sürprizler ortaya çıkarabilir. Her şeyi planlayarak ilerlememe rağmen bu güzel sürprizlerin de etkisiyle çoğu zaman kitabın genel karakterine uygun düşebilecek ilaveler ya da ufak değişiklikler yaptığım olur. Kitabımı yayınevine gönderdikten sonra grafiker arkadaşın sayfa düzeni yaparken resmi yazıyla nasıl kullanacağı, baskının nasıl olacağı gibi heyecanlı, bir o kadar da kaygılı bir bekleyiş başlar. Kitap basıldıktan sonra ilk elinize aldığınız anın duygusu inanılmazdır. Bir kitabın ortaya çıkması kolektif bir emektir. Birçok insanın katkısı vardır. Bu ekibin bir parçası olmaktan mutluluk duyarsınız. Kitapla ilgili olumlu yorumlar almanın mutluluğu ise tarif edilemez.
edebiyathaber.net (11 Eylül 2021)