Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
1955 doğumluyum. Köy Enstitüsü mezunu öğretmen bir anne, babanın büyük oğluyum. Bir öğretmen çocuğu olarak oldukça sorumluluk sahibi bir birey olarak yetiştirildim. İlk, orta, lise eğitimi derken, 1974 ‘te kendimi o zamanlar İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ne bağlı Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’nda buldum. Bölümüm Tekstil bölümüydü. Çok da bilinçli bir seçim yapmamıştım doğrusu. Aslında önemli olan, öncelikle bu okulda öğrenci olabilmekti. Sonrasında bölümümü, okulumu, hocalarımı, babamın karşı çıkışına rağmen çok sevdim. Sanat okumak için de zor zamanlardı. Her şeye rağmen okulu bitirmeyi başardım.
Sene 1978… İş bulup bir düzen kurma kaygısı çoktan başlamıştı. Kısa süreli birkaç iş deneyimi sonrasında kendi okulumda, kendi bölümümde asistan olarak işe başladım. Sürekli araştırıyor, tercümeler yapıyor ve düzenli şekilde yorulmaksızın desen çiziyordum. Çizdikçe daha çok mutlu oluyor, yaptığım işlerin içinde kendimi buluyordum. Bir yıl kadar sonra hocalarım beni Akademiye transfer ettiler. Bir yandan derslere giriyorken, diğer taraftan da mastır ve sanatta yeterlilik çalışmalarımı tamamladım. 1985 yılına geldiğimizde bütün üniversitelerde olduğu gibi YÖK yaptırımlarının uygulamadaki saçmalıkları, birlikte görev yaptığımız hocaların bugün mobing diye adlandırılan yine saçma sapan davranışlarına daha fazla tahammül gösteremeyeceğimi anlayıp, bir grup arkadaşımla birlikte çok sevdiğimiz mesleğimizden ayrıldık. Sonrasında yaşanan yine zor zamanlardı. Üstelik okuldan bir kız arkadaşım ile evlilik de yapmıştım. Bu arada eşim ile İstanbul Teşvikiye’de bir ev tekstili firması kurmuştuk. İşlerimiz pek iyiye gitmiyordu maalesef. Bu dönemde iş yerimin arka odasında her zamanki gibi desen çizmeye, küçük boyutlarda sulu boya çalışmaları yapmaya başladım. Akademideki eğitimimi çok değerli hocalardan dersler alarak tamamlamıştım. Edip Hakkı Köseoğlu, Gevher Bozkurt, Kudret Aral, Sabri Berkel, Nurullah Berk, Emin Barın hocalarımı aklıma geldikçe minnetle anarım. İşte tam bu dönemde, 1986 yılında çocuk kitapları tasarımları, resimlemeleri yapmam konusunda teklifler gelmeye başladı. Bir anda kendimi yeni bir iş alanında buluvermiştim. Yeni dostluklar ile adım, sektörde duyulmaya başlamıştı. Ben de çok keyif almıştım bu işten… 1990 yılında yine bir sanatçı arkadaşımın referansı ile Cağaloğlu’nda bir yayın evinde sanat yönetmeni ve çizer olarak işe başladım. Bu işle birlikte Ataköy’de bir sanat atölyesinin uzun soluklu (20 yıl ) yönetici hocalığını da üstlendim. Kendime kalan zamanların çoğunda ise atölyemde gece gündüz resim yapıyordum. Böylelikle resim sergileri açma sorumluluğumda kendiliğinden oluşuverdi. Yayınevinde kesintisiz on dört yıl çalışıp 2005 yılında emekli oldum. Bu süreçte birçok çocuk kitabı tasarladım, otuz beşin üzerinde kişisel (dördü yurt dışı ) ve bir o kadar da grup resim sergisi gerçekleştirdim. Açtığım resim sergileri benim resim e olan tutkumu daha da güçlendirdi. Sergi olsun ya da olmasın atölyemde düzenli resim üretmeye başladım. Emekli olduğumun haftasında Beykent üniversitesinden çalışma teklifi aldım. Böylelikle ikinci çalışma hayatım hemen başlamış oldu. Arkasından İstanbul Teknik Üniversitesinde 4 yıl (Life drawing ) dersini. Haliç Üniversitesinde 6 yıl tam zamanlı, Temel Sanat Eğitimi ve Mesleki Temel Sanat derslerini, İstanbul Moda Akademisinde bir yıl, İstanbul Bilgi Üniversitesinde ve en son Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde 8 yıldır, adı geçen dersleri hep aynı heyecanla vermekteyim.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Haliç Üniversitesinde çalışırken bir ara kitap resimlemesi, illüstrasyon derslerine de girmişliğim de oldu. Işık Üniversitesinde halen kadrolu Dr. Öğretim üyesi olarak çalışmaktayım. Bugüne kadar birçok öğrenci yetiştirdim. İçlerinde başarıyı çok erken yakalayanları da, kaybolanları da oldu. Çocuk kitabı resimlemenin çok ciddi bir sorumluluk olduğunu söyleyebilirim. Ciddi anlamda konsantrasyon ve araştırma gerektiriyor. Metni çok iyi anlama ve onun sınırlarını fazla zorlamadan yeni fikirlerle desteklenen bir estetik kurguyu, sonuçta estetik bir bütünü oluşturmak gerekiyor. Çocuk yanınızı hiç kaybetmemiş olmanız da ayrıca çok önemli.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Çalışma yöntem ve stiliniz ne olursa olsun, mutlaka yazar, editör ve yayıncı ile bir takım çalışması gerçekleştirmeniz de gerekiyor. En başından yapacağınız işle, bir fayda ürettiğinize, tasarladığınız kitabın eşsiz, özgün ve sevilerek alınıp okunacağına yürekten inanmalısınız. Tempolu çalışmak gerekir.
Aceleye gelmeyecek işlerdendir… Ben ne yazık ki diğer iş ve sorumluluklarımın zaman içinde öne geçmesi nedeni ile uzunca bir süredir çocuk kitabı resimleme işime ara vermek durumunda kaldım. Fakat biliyorum ki resimlerimde bu özlemi bir nebze de olsa hafifletme şansım olabiliyor.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Güzel sanatlar eğitimimdeki sabrımın sınırlarını zorlayarak yaptığım tekstil tasarımı çalışmaları, çocuklara yaptığım işler, hayata bakışım, sonuçta bir sentez oluşturarak özgün resimsel kimliğimi ortaya çıkardı. Resimlerimde biraz dikkatle bakıldığında bütün bu disiplinlerden harmanlanmış bir bütünün varlığı sezilir. Değişik, farklı renk paletleriyle çalışmayı her zaman çok sevmişimdir. Bazı dostlarım benim bir renk ve doku sihirbazı olduğumu söylerler. Bilmem ne kadarı doğrudur. Resimlerimde figürün varlığı ve çeşitliliği vazgeçilmezimdir. Çocuksu karakterlerim resmimin lezzetini olgunlaştırır. Her boya malzemesi ve tekniği benim için kutsal bir araçtır.
Rahatlıkla her malzeme ve teknikle çalışırım. Karışık teknik ve kolajı da resimlerimde sıkça severek uygularım. Şiir ve müzik her zaman resmimi besler. Resim içindeki yazılı bir satır o kadar çok güzellik katar ki işime. Müziksiz çalışamam. Müzikte de seçici davranırım. Resimlerime isim koymaktan da kaçınırım. Anlaşılmaları için izleyicimin de yeterince caba göstermesini beklerim. İzleyicim de resmimin içine girip özgürce dolaşmalı.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Samimiyetle söylemem gerekirse çalışırken resimle konuşurum. Resim bana adeta kendini yaptırır. Bu anlamda resmin emekçisi olmak çok güzel bir duygudur. İnanırım ki Sanat öncelikle sanatçı içindir. Diğerleri arkadan gelir. Bitişi olmayan bir sevdadır sanat, bir başkaldırıdır… Resim verip gönül alırsınız. Çok dost biriktirirsiniz. Doğaldır ki sanatçının titri de (çıraktır, kalfadır, ustadır) emekliliği de olmaz. Asıl soylu olan, sanatçı olarak yaşayıp, sanatçı olarak bitirmektir ömrü… Uzun, meşakkatli, heyecan barındıran bir yoldur sanatçının yolu. Çokça cam kırıkları vardır üzerinde her yerini kanatan… Karşılığındaki ödül ise ölümsüzlüğe kayıt düşebilmektir.
edebiyathaber.net (18 Aralık 2021)