Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Her çocuk gibi kendini ifade etmenin bir aracı olarak kağıt kalem kullanma hevesim hep vardı. Hatta geniş alanları (duvarlar, kaldırımlar gibi) boyamak beni çok heyecanlandırıyordu. 6 yaşındayken Doğan Kardeş dergisinin çevre konulu bir resim yarışmasında birinci olmuştum ve pastel boya seti kazanmıştım. Ortaokuldayken resim defterimin kapağındaki bir uçurum resminden etkilenip nasıl çizildiğini anlamaya çalışmıştım.
Boş ders gibi geçen resim derslerinin birinde öğretmenime o resmi nasıl yapabileceğimi sorduğumda bana işin bir tekniği olduğundan, derinlik ve perspektif kullanımından bahsetmek yerine ‘Onu sen çizemezsin, o Van Gogh’ demişti. Sıra arkadaşıma ‘Sırf bu yüzden hırs yapıp çizer olurmuşum’ diye espri yaptığımı hatırlıyorum 🙂 Sanata olan merakım ve ‘ömür boyu yapmam gereken o tek bir şeyi seçme ’ konusundaki kararsızlığım birleşince, üniversitede Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı okudum. Tiyatro, sinema, fotoğraf, video, grafik tasarım, sahne tasarımı gibi birçok farklı alanda dersler aldığım halde zorunlu resim dersleri dışında illüstrasyon dersi almamış oluşumu ortaokul öğretmenimin heves kırıcı cevabının çizime yeteneğim olmadığı algısına sebep oluşuna bağlamıştım. Üniversite sonrasında bir yayınevinde sanat yönetmenliği yapmaya başladığımda çizimden daha fazla kaçamayacağım aşikardı. Tasarımcı olarak rolüm hayalimdeki görüntüyü çizere tarif etmekti fakat sürecin sonunda hep bir şey eksik kalıyor gibi hissediyordum. Zamanla, bunun içimdeki çizmeye yönelik güdüyü bastırmamla ilgisi olduğunu fark ettim ve önüme gelen bir sonraki işi kendim çizdim. Böylece çizmeye kitap kapağı illüstrasyonları yaparak başladım. Elim hep çocuklara yönelik hayvan figürleri çizmeye gidiyordu. Hala en keyif alarak yaptığım çizimler hayvan ve doğa illüstrasyonları ve soyut çalışmalardır.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Bir metni okur okumaz –hatta çoğu zaman metin daha bitmeden- zihnimde hikayeye dair görüntüler belirir. Oluşan o ilk görüntüyü unutmamak adına hemen kaydederim. Çizim defterime ya yazıyla tarif ederek ya da çizerek ilk skecimin taslağını oluştururum.
Daha sonra benzer kitaplar ve karakterler hakkında detaylı bir görsel araştırma yaparım. Metnin duygusuna en yakın görsel örnekleri bir araya toplarım. Bu aşamadan sonra çizim ve boyamanın tarzı aşağı yukarı belirginleşir. Eskiz sürecini defterimde tamamladıktan sonra ana karakteri şövaleme büyük bir boyutta çizerim. Bir süre bu çizim, odamda hiç de azımsanmayacak bir yer kaplayarak benimle birlikte yaşar. Gide gele, onu her görüşümde içime sinmeyen yerlerini değiştiririm ve karakterim son halini alır. Ardından dijital çizim tabletime aktararak yazarla paylaşırım.
Bunu takip eden süreçte günlük rutinimdeki her şeyi metne dair bir ilham unsuru ve fikir olarak görmeye başlarım. Doğada karşıma çıkan zıt ve uyumlu kompozisyonlar, öğrendiğim yeni bilgiler, günlük eğlenceli anlar ister istemez ‘acaba kitapta yer verebilir miyim?’ sorusuyla zihnimin algıda seçici süzgecinde birikmeye başlar.
Örneğin Milanda’nın Şarkısı kitabında Milanda’nın duygu dünyası tepe taklak olduğunda sayfaların yönünün de değişmesi fikri bu şekilde oluştu. Kitabın çizimleri üzerinde çalıştığım bir dönemde bir arkadaşımın bebeğini elindeki kitabı farklı yönlerde evirip çevirirken görmüştüm. Milanda’nın hayatında ilk defa yaşadığı zor duygularla empati kurmasına yardımcı olmak için, ‘yönünü kaybetmiş olma’ halini çocuk kitabı okurken birebir deneyimlemesi için kitabı çevirerek okuması fikri doğmuştu.
Oli; Mutluluğu Arayan Bir Ahtapotun Hikayesi’nde de ana karakterler dışındaki atmosferde çizdiğim karakterleri o sıra yaratıcı drama alanında çalıştığım çocuklardan ilham alarak çizmiştim. Her birinin favori deniz canlısını sormuş ve cevaplarını çizerken onlara benzeyen detaylarla süslemiştim. Böylece onlara hitap eden bu kitapta interaktif bir katılımları da olmuştu.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Naz Elkorek’le birlikte çıkardığımız ilk kitabımız Toko’yu yayınevimize ilk kez sunduğumuzda çizimleri tamamlanmış, dizgisi yapılmış matbaaya hazır haldeydi. Editörle buluştuktan sonra ufak tefek teknik değişiklikler dışında fazla değişiklik olmadan basıldı. Çoğunlukla editörler yazar ve çizer arasında köprü görevi görüyor ama hem benim grafik tasarımcı olmam hem de Naz’la 12 senelik bir çalışma geçmişimizin olması bu aşamayı atlayarak editörlerimizin de işini kolaylaştırdı sanırım. Bir kitabı çizmeye başlamadan önce editörle sayfa boyutu, sayfa sayısı gibi detayları konuştuktan sonra içerik ve yaratımla ilgili süreci yazarla birlikte yürütürüz. Onun hayalindeki atmosferle benim hayalimin somutlaşmış örnekleri üzerinden konuşur ve ortak kararlarla ilerleriz.
Bu ortak çalışma biçimimizi anlatan en yakın örnek olarak ACTECON için hazırladığımız en son çıkan iki kitaplık serimizdeki kitaplardan Ormanın En İyi Ressamı kitabını verebilirim. Bu kitabın ana karakterleri tarihteki altı önemli ressama atıfta bulunan orman hayvanları. Bu ressamları seçme aşaması, hangi gerçek kişiyi hangi hayvanla özdeşleştireceğimiz, hangi hayvanı ana karakter olarak seçmemiz gerektiği gibi konuları Naz’la uzun telefon konuşmaları sonrasında birlikte belirledik. Kimi zaman ortaya çıkan çizimlere göre de metne geri dönüp eklemeler yaptığımız oldu. Böylece dinamik bir çalışma tarzıyla daha bütüncül bir iş çıkardık.
4.Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Kendimi beslemek için yaptığım her şey sanatımı da besliyor diye düşünüyorum. Çocuklarla, hayvanlarla, doğayla iç içe bir hayat sürdürüyorum. Yolculuk yaparak yaşamayı, yogayı, bisiklete binmeyi, toprak ve bitkilerle yüzeysel olmayan bir ilişki kurmayı, kompost yapmayı, atık ve doğal malzeme toplayıp onları değerlendirmeyi, toplayıcılığı yaşamımın bir parçası olarak görüyorum. Hareket halinde olarak her defasında yeni durumlarla, yeni sorunlarla karşılaşıp onlara çözüm bulmanın ya da adapte olmanın insanın yaratıcılığını ve çözüm bulma becerisini geliştirdiğine inanıyorum. Birbirinden bağımsızmış gibi görünse de hayatta her şey birbirini besliyor diye düşünüyorum o yüzden ilgi duyduğum her alana burnumu sokmayı ve yeni şeyler öğrenmeyi önemsiyorum.
Hem yazıp hem resimlediğim Evini Arayan Yıldız kitabımın mutfak aşamasında bir gün tesadüfen gökyüzündeki yıldızların evrendeki kum tanelerinden daha fazla olduğuna dair bir haber okumuştum. Bu bilginin peşiden gidip gezegenlerle ilgili başka ilginç bilgiler öğrendim ve bunlar kitabın hem yazım hem de resimleme sürecinde bana esin kaynağı oldular.
Yerli yabancı bütün çocuk kitaplarını ve online çizim platformlarını mümkün olduğunca takip ediyorum. Çizerlik dışında yaptığım sanat yönetmenliği, grafik tasarım, tiyatro ve sinema oyunculuğu, yazarlık ve yönetmenlik, drama eğitmenliği, kreş yöneticiliği gibi işler beni profesyonel anlamda da beslemeye devam ediyor.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Metin düzelti ve son okuma aşamalarından geçtikten sonra son haliyle çizere ulaşır ve çizerin kitapla ilişkisi o zaman başlar. Ben çizimleri metinle birlikte düşünerek, tipografiyi de tasarıma dahil ederek mizanpaj ve dizgi aşamalarını da tamamlayarak kitabı matbaaya hazır halde gönderiyorum.
Bu aşamalar kısaca şöyle; aklımdaki fikirleri çizime dökmeden önce mutlaka bir storyboard taslağı hazırlarım. Kitabın basılacağı sayfa sayısı ve boyutunda bir döküman yaratırım ve metni konu bütünlüğüne göre sayfalara bölerim. Böylece her bir sayfada çizim için ne kadar yerim kaldığını görmüş olurum. Daha sonra her sayfa için aklıma gelen görüntünün kadrajını not alırım. Bu storyboard’u yazarla paylaşır, fikirlerini alırım. Ardından çizim ve boyama aşamasına geçerim. Genellikle bu iki aşamayı aynı anda yaparım yani bir sayfayı çizer çizmez boyarım. Renkli halini görme konusunda biraz sabırsızım çünkü renklerle oynama kısmı en sevdiğim aşama 🙂 Son olarak fontlar ve kitap kapağı netleşir ve kitap editöre ulaşır. Editörün de yorumları doğrultusunda son düzeltmeler dizgide yapılır, kapağa yayınevinin logosu eklenir ve kitap baskıya gider.
edebiyathaber.net (25 Mart 2023)