Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Kesin bir tarih vermem zor ama okul sıralarıydı sanırım, yani gerçekten sırada oturduğum hatta iki üç kişi oturduğumuz zamanlardı. Sürekli karaladığımı, bir şeyler çizdiğimi hatırlıyorum. Ama hissettiğim bir sıkıntı hali ya da zaman geçirmekle ilgili değildi, keyif aldığım bir şeydi çizmek.
Pek çok ilkokul öğrencisi gibi kitap sayfalarının yanlarındaki büyük boşluklara çizim yapabileceğimi keşfetmiştim. Art arda sayfalara çizimler yaparak küçük animasyon filmleri hazırlıyordum. Film dediğime bakmayın sayfaların çıkardığı fırrrtt sesi eşliğinde iki-üç saniyede biten eğlencelik şeylerdi. Köpeğin kovaladığı bir adam ya da bulutların arasından ilerleyen bir uçak… Küçük animasyonlarımı izleyen arkadaşlarımın yüz ifadelerine odaklandığımı hatırlıyorum ve küçük bir aydınlanma anı… çizerek bir şeyler anlatabildiğimi keşfettiğim o an. Tabii o zamanlar bu keşfimi net bir şekilde tanımlayamıyordum ama hissedebiliyordum.
Okul zamanları biraz böyle geçti diyebilirim. Çizgi romanlarla tanışmam, Örümcek Adam, Karaoğlan, Conan, Temel Reis… Kitapların sayfa kenarlarına ve boş sayfalarına yaptığım çizimleri de artırdı tabii.
MSGSÜ sınavlarına girmem ve Resim bölümünde eğitim almama kadar aslında çizerliğin bir meslek olabileceğinden bile habersizdim. Eğitim süreci içinde elbette teknik, kültürel ve sanatsal anlamda kendinizi geliştiriyorsunuz, değişiyorsunuz. Ancak o kitap sayfalarına çizim yaparken hissettiğim şey benim için hala geçerliliğini koruyor. Çizerek iletişim kurabildiğimi hissediyorum ve bu hissi seviyorum, temel motivasyonum budur diyebilirim. Bir de garip gelebilir ama çizerken görünmez olduğumu düşünüyorum. Bu hissi de seviyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Tabii her çizerin kendine özgü bir yolu vardır, ben kendi rutinlerimden biraz bahsedeyim. İnandığım, çevresinde dolandığım temel bir düşünce var… Ne tüketirseniz o kadar üretiyorsunuz. Tabii buradaki tüketim ile okuduklarınızı, izlediklerinizi, kültürel ve sosyal anlamda nasıl beslendiğinizin önemli olduğunu vurgulamak isterim. Sonrasında rutinler önemli diyebilirim. Ben sıkı bir rutin severim… Yani birbirine benzeyen yapılarda çalışma ağları oluştururum. Çalışacağım içeriğin yapısına göre ki bu bir çizgi roman, bir oyun tasarımı ya da bir poster veya resimli kitap olabilir. Yapıyı oluşturan katmanlar ve içerik ne kadar yoğun olursa olsun öncelikle kendi kurguladığım yapının özünü anlamaya çalışırım ardından sıra taslaklar ve eskizlere gelir.
Bu noktada bir kitap üzerinde ilerlediğimizi düşünürsek… Öncelikle elimdeki metni okuyup önemli bulduğum vurgu noktalarını belirlerim. Bu vurguların çizgi romanda, resimli kitapta ya da bir illüstrasyonda kendini farklı şekillerde göstereceğini söyleyebilirim. Mesela kıkırdayarak okuduğum bir öykünün görsellerini tasarlarken sayfa yapısına, kompozisyonuna ve öykünün metinle verdiği akışı görsel dinamik ile yakalamaya dikkat ederim. Eskizlerle sayfaları ve genel akışı oluştururum. İşte bu akışla bir yerde yazarı ve editörü de dansa davet etmiş olursunuz.
Burada biraz Nutuk çizgi romanının hazırlık ve çizim sürecinden bahsedebilirim. Kitabın hazırlık süreci üç yıldan biraz fazla sürdü. Tabii Nutuk’un 600 sayfa olması, konunun yakın tarihimizle, Mustafa Kemal Atatürk ve bağımsızlık mücadelemizle ilgili olması zaten çok dikkatli bir çalışmayı gerektiriyordu. Çizgi romana başlarken de bunun farkındaydım. Ancak pek çok projede olduğu gibi işin içinde ilerledikçe her yapının kendi zorlukları olduğunu keşfettiğiniz bir an oluyor. Nutukta da asıl zorluk çizimler ilerledikçe kendini göstermeye başladı. M.K. Atatürk, bir yerde “o zaman biz de araçlara bindik ve Erzurum’a yola çıktık” dediğinde… Atatürk’ün yakın çevresinde o an kimlerin olduğu, o dönemde nasıl kıyafetler giydikleri, nasıl bir araca binmiş olabilecekleri, yolların, Erzurum şehrinin, Erzurumun o dönemdeki silüetinin nasıl olacağı sorularının cevaplanması gerektiğiyle yüzleştim. Yüzleştik. Sevgili editörüm Senem Kale de aylar süren araştırmalarında konuyla ilgili farklı kitaplara, özel koleksiyonlara ve pek çok farklı kaynağa ulaşarak ihtiyacımız olan her türlü bilgiyi sağladı. Ve sıkı bir çalışmayla çizgi romanımızı üç yıl gibi bir sürede tamamladık.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Yazar, editör ve çizerin masanın aynı tarafında olduklarını düşünüyorum. Aralarındaki uyum bence çok önemli. Bu iletişimi anlatabileceğim en güzel örnek üçlü bir dans, tango gibi bir şey olurdu herhalde 🙂 Üç dansçının da kendinden emin hareketlerle yaptığı bir uyum gösterisi. Elbette bu koreografide sert ayak hareketleri, yeri geldiğinde kopuşlar ve yeniden birleşmeler yaşanabilir. Farklı görüşlere ve pratiklere sahip insanların bir araya gelmesi her zaman çok kolay olmayabilir ama bence koreografi iyi tasarlanmışsa, gerçekten iyi bir sebep için bir araya gelmişilerse izleyicilerine , pardon okuyucularına unutulmaz gösteri sunacaklarına inanırım.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Sosyal medyanın hayatımıza istesek de istemesek de dayattığı bir akış var. Bazen buna kayıtsız kalabiliyorum ama her zaman değil. Dünyamın duvarlarını yükselttiğim dönemlerde kankalarıma sığınırım… Mike Mignola, Katsuhiro Otomo, Ursula Le Guin, Neil Gaiman, Akira Kurosawa… beni pek geri çevirmezler ben de onları överim de överim, sayfalar dolusu överim 🙂 Kendime ayırdığım zamanımın önemli bir kısmını da iyi bir çizgi roman okuru olmaya çalışmakla geçiririm.
Seçimlerimi yaparken de net sınırlarım yoktur diyebilirim. Öyle Marvel, Dc takıntım pek yoktur özellikle içini karıştırdığım çizgi romanlardaki panel tasarımlarına, kontrasta, sayfa kompozisyonuna bakarım. Çizerin neyi nasıl verdiğine odaklanmaya çalışırım. Bağımsız işlere, mangalara, Fransız çizerlere kayıtsız kalmak çok zor.
Bunun dışında da çalışırım 🙂 Ama gerçekten çalışırım, bazen anlamaya çalışırım, bazen çizmeye çalışırım, bazen de kaçmaya…
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Aslında bu gerçekten zor bir konu, yoğun bir emek, ekip çalışması, bilgi, deneyim ve teknik beceri gerektiren bir durum. Pek çok kişinin bildiği halde biraz görmezden geldiği bir konu. Çizer hiçbir zaman sadece kendi çizgilerinden sorumlu olmuyor, olamıyor. Siz ne kadar hazırlanırsanız hazırlanın, eskizlerinizle, taslak kitabınızla, görsel akışınızla ön hazırlıklarınızı ve final çalışmalarınızı tamamlamış olun, sonuçta ekonomik koşullar sebebiyle çalışmanızın basılacağı kağıt, sonucu doğrudan etkileyebilir.
Dahası, doğru kalibre edilmemiş ya da kontrol edilmemiş baskı sürecinde, günde beş kitabın dosyalarını hazırlamak zorunda bırakılan ve varoluş savaşı veren bir grafikerle uyum içinde çalışmalı ve çözüm odaklı olmalısınız. Haliyle bu sürecin parçası olan bütün paydaşlar için çok zor ve yıpratıcı bir konu bu mutfak süreci. Yani bu bir ekip çalışması ve bu ekibin uyumu çok önemli. Sonuç olarak mutfakta herkes mutfağın imkanlarından yararlanabiliyor mu, karnını doyurabiliyor mu? Bu konulara da bakmak lazım.
edebiyathaber.net (8 Nisan 2022)