Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Çocukluğumda resim yapmayı, bütün çocuklar gibi ben de çok severdim. Henüz çok küçükken izlediğim çizgi film karakterlerini birebir çizdiğimi hatırlıyorum. İlkokulda, ortaokulda, lisede en sevdiğim derslerden biri hep resim dersi oldu. Üniversiteye geldiğimde ise, her ne kadar çizimle ilgili bir bölüm okumasam da çizimle ilgilenmeye devam ettim.
Üniversitenin resim sergilerine katıldım, değişim programıyla Almanya’da okurken pastelle yaptığım portreleri bir festivalde satışa çıkardım, daha sonra kolaja merak sardım, arada resim kurslarına katıldım, daha sonra suluboya illüstrasyona merak sardım ve bu böyle devam etti. Ta ki, çizim yapmak önce yaşam biçimim, daha sonra profesyonel mesleğim haline gelene dek.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Yeni bir kitaba başlayacağım zaman öncelikle kısa bir mola verip zihnimi boşaltırım çünkü genel anlamda çok yoğun bir iş ve hayat tempom var. Muhtemelen dijital çizeceğim için dijitali özlemek adına bir süre eskiz defterlerimle ve boyalarımla hemhal olurum. Uzun süre art arda dijital çizdiğim zaman dijitalden sıkılabiliyorum, bu nedenle yeni kitap öncesi mutlaka geleneksel medyayla bir süre vakit geçirmem gerekiyor. Daha sonra eğer hikâye, üzerinde araştırma yapmam gereken bir konudaysa bununla ilgili araştırmalara başlarım. Eğer sadece hayal gücüne dayalı bir hikayeyse ilham aldığım kitapların arasında bir süre kaybolurum. Hazır olduğumda ise ya evimdeki çalışma masamda ya da dışarıda bir kafede çizimlere başlarım. Genellikle sabah saatlerinde çalışmayı seviyorum çünkü zihnim berrak oluyor. Dışarıda çalışmayı seviyorum, son kitabım Tavuk, Teyzem ve Ben’i büyük oranda evime yakın bir kafede resimledim. Bu da dijital çalışıyor olmanın en büyük avantajlarından biri sanırım.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Çizimlerini yaptığım kitap eğer kendi yazdığım kitapsa, editörle öncelikle metin üzerinde çalışıp anlaştıktan sonra ona birkaç sayfa örnek çizim yapıp gönderiyorum. Bu ilk çizimlerde karakterlere, atmosfere, renklere bakıyoruz ve gerekli gördüğü durumlarda editör bazı değişiklikler isteyebiliyor. Genellikle bu ilk değişikliklerden sonra, kitabın devamıyla ilgili çok büyük değişiklik talepleri gelmiyor çünkü iki taraf da kitabın ne şekilde devam edeceğini az çok görmüş oluyor. Yine de sayfa sayfa çizdikçe editörle paylaşıyorum, metin resim uyumuyla veya kompozisyonla ilgili farklı fikirleri varsa sayfayı revize ediyorum.
Nadir de olsa bir başkasının yazdığı metni resimlediğim oluyor, böyle durumlarda çizer genellikle yazarla değil editörle iletişim kurar, bende de işler böyle yürüyor. Editör yazarın taleplerinden uygun gördüklerini bana iletiyor, ben de çiziyorum. Resimli çocuk kitaplarında yazar-çizerin birlikte uyum içinde çalışması çok önemli çünkü anlatımın yarısını metin, yarısını çizimler yapıyor. Bu nedenle yazar ve çizerin önce birlikte oturup kitap üzerinde kafa yorması daha mı sağlıklı olurdu bilemiyorum fakat yazar ve çizer kitap yaratım sürecinde genellikle çok fazla iletişimde olmuyor, en azından bizim ülkemizde böyle. Dolayısıyla editöre çok fazla iş düşüyor.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Her şeyden önce iyi bir çocuk kitabı okuruyum. Çocuğum olmadan çok önce de kendime çocuk kitapları alıyordum ve ne zaman yurt dışına çıksam soluğu çocuk kitapçılarında alıyordum. Sıkı takipçisi olduğum yazar-çizerler var, Oliver Jeffers gibi, Shaun Tan, Guridi, Mark Janssen, Marianne Dubuc, Joe Todd Stanton gibi. Bunun yanında kendimi sürekli geliştirmek için kaynak kitaplar alıyorum, eğitimlere katılıyorum ve tabii ki sürekli çiziyor, yeni teknikler deniyorum. Kaynak kitapların çoğunun hala Türkçeye çevrilmemiş olması tabii büyük bir dezavantaj bizler için, kur farkından ve nakliye bedelinden dolayı aldığımız tek bir kitap bile çok maliyetli olabiliyor.
Bu da biz illüstratörlerin işini zorlaştırıyor. Dolayısıyla illüstrasyonla ilgili kaynak kitapların Türkçeye çevrilmesi için yayınevlerine buradan açık çağrıda bulunmuş olayım. Son olarak, çizgimi geliştiren en önemli şeyin sürekli eskiz defteri tutmak olduğunu söylemeliyim. Eskiz defteri tutmanın önemini her fırsatta dile getiriyorum, bir çizerin olmazsa olmazı çünkü bana göre eskiz defteri tutmak. Sadece fikir depolamak açısından da değil, spontane çizimler yapmak, anlık gelen ilhamları kaydetmek, yaratıcılığı hiçbir kaygı olmaksızın ortaya çıkarmak ve en önemlisi “kendi çizgini keşfetmek” için.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Öncelikle çizimlerini yapacağım kitabı birkaç kez okuyup zihnimde karakteri/karakterleri ve sahneleri canlandırmaya çalışıyorum. Metin bende nasıl bir etki yaratıyor, hangi duyguları harekete geçiriyor, bu duygular hangi renklerde? Çoğunlukla hikâyeyi okurken sahneler zihnimde belirmeye başlıyor ve bunlar ilk taslaklar oluyor. Detaylar içinse kanvası açıp resimlemeye başladığımda tekrar düşünmem gerekiyor. Bu sahneye hangi detayları eklesem anlatımı güçlendirir? Sayfada ne kadar detay olmalı? Bir de tabii kompozisyon çok önemli. Sayfayı hangi açıdan görmeliyiz, yakın plan mı uzak plan mı olmalı? Aslında tıpkı bir film yönetmeni gibi her şeye karar vermemiz gerekiyor: kamera açısı, karakterlerin duruşu/mimikleri, ışık ve diğer detaylar…
Eğer her şey içime sinerse sayfayı renklendirmeye başlıyorum, sinmezse tekrar bir eskiz daha yapıyorum. Bazı editörler eskizleri görmek istiyor, bazı editörler ise beni daha özgür bırakıyor ve tüm kitap bittikten sonra kitabın bütününe bakıp varsa revize istiyor. Duruma göre ben de eskizleri yayıneviyle paylaşıyorum veya renklendirdikten sonra direkt bitmiş sayfayı gönderiyorum. Tüm revizeler bittikten sonra metin resim uyumuna tekrar bir bakıyorum, genellikle kendi yazdığım kitapları resimlediğim için bazen metni tekrar revize ediyorum. Çünkü metnin söylediği bir şeyi çizimler zaten söylemiş olabiliyor ve böyle durumlarda metni sadeleştirmeyi seviyorum. Daha sonra kapak tasarımı, mizanpaj, son kontroller ve baskı… Kitabın raflarda yerini aldığını görmek ise -söylememe gerek yok sanırım, tarifsiz bir duygu…
edebiyathaber.net (5 Kasım 2022)