Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Çok küçük yaşlardan beri çizdiğimi hatırlıyorum. Sanırım içe dönük bir çocuk olmamın etkisi de vardı çizmemde. Çizmek bana özel bir konum yaratıyordu. Ortaokulda, lisede resim yarışmalarında ödüller kazanmak hoşuma gidiyordu. Karikatürler çizip GırGır dergisine gönderdiğimi hatırlıyorum. Sanırım çizimlerim yüzünden değil, espriler yüzünden hiç yayınlanmadı. Hayret bana komik geliyordu…
Çizmeyi sevdiğim halde, geçim kaygılarını her şeyin önüne koyan büyükler tarafından yönlendirilerek iktisat fakültesine girdim. Ama büyük adam (!) olma yolunda pek fazla ilerleyemedim ve güzel sanatlar fakültesi grafik bölümüne geçtim. O yıllarda resim yeteneği iyi olanlar grafiker olarak daha çok tercih ediliyordu. Çünkü üretimin büyük çoğunluğu elle yapılıyordu. Fotoğraftan çok illüstrasyon kullanılıyor, hatta başlıklar bile elle yazılıyordu. Bina duvarlarındaki reklamların tamamı çizimdi. Kısacası reklamcılığın yıldızları çizerlerdi. Sonra dijital dünya geliştikçe çizim ikinci plana düştü ve üretimlerimizi daha çok hazır materyallerden yapmaya başladık… Çok uzun yıllar sonra ben çocuk kitapları ile çizime geri döndüm. İyi ki de dönmüşüm…
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Sanırım her çizerin bu aşamalarla ilgili kendine özgü cevapları vardır. Çünkü çizmenin ne bir formülü, ne tek bir şekli, ne de bir şablonu var. Zaten tam da bu yüzden çizmek heyecanlı bir yolculuk gibidir. Hatta nereye varacağınızı bilmeden yaptığınız bir yolculuktur. Bir kitabı resimlemeye karar verdiğinizde yolculuk başlar. Elinize çizim aletini almadan öykü ile yatar kalkarsınız uzunca bir süre. Ne yazar gelir aklınıza ne editör. Hazır hissettiğinizde yaptığınız çizimlerin çoğu da çöpe gider zaten.
Metni bana ait olan bir kitabın resimleme süreci ile başka yazara ait bir metni resimleme süreci çok farklıdır. Kendi kitaplarımın üretiminde metin ile resim neredeyse baş başa ilerler. Bazen metin resmi, bazen de resim metni yaratır. Bu çok daha özgür, keyifli ve tatmin edici bir üretim biçimidir. Anlatmak istediğim öykülerim vardır ve çizim yeteneğimi çocuklarla bu öykülerimi paylaşmak için kullanırım. Başka bir yazarın metnini resimleyeceksem, mümkün olduğunca öyküyü içselleştirmeye çalışırım.
Dilge Güney’in yazdığı “Peribacasının İçinde Ne Var?” ilk resimlediğim kitap oldu. Böylece çocuk edebiyatı dünyasına adım atmış oldum. Ardından eşim Emel Karaca’nın kaleme aldığı “Antika’nın Sihirli Kutusu” geldi. “Asansör Köpekleri” o dönemde çıkan sokak hayvanlarına eziyet haberlerinin bir sonucu olarak şekillendi kafamda. Çok eskiden bir belgeselde gördüğüm ilginç asansör, köpeklerle çalışan asansör fikrini doğurdu. Dikköy’ün görkemini yansıtabilmek için kitabı tepeden açılır şekilde tasarladık. Bu tasarım bazılarına garip, bazılarına ise ilginç geldi. “Balık Kent’in Kaçakları” ise yine toplumsal bir hastalığımıza tepki olarak doğdu. Bir süre sonra Suriyeli mültecilerden şikayetler başlamıştı ve çocuklar için bile acımasızca şeyler dillendiriliyordu. Oysa dünyanın her yeri çocuklarındı, kimse onlara ‘neden geldiniz?’ diyemezdi. Denizin dibinde kurulmuş olan Balık Kent’e giden Ayran ve Gazoz’a kimse neden geldiniz diye sormadı. Sanırım, yüreğimi burkan bazı olaylardan, çocukların keyifle okuyacakları ve daha iyi bir yaşamı amaçlayan kitaplar yaratmaya devam edeceğim. Tam da söyleşinizin ismi gibi ‘yazıyorsam, çiziyorsam “insani” bir sebebi var’.
Tüm hayatım neredeyse çocuklarla geçtiğinden çocukluğumda okumadığım kadar çocuk kitabı okuyorum. Animasyon filmleri izlerim. Bir çizer olarak filmlerin arkasındaki emeği görebildiğimden bin kat daha fazla hayranlıkla izlerim onları.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Ya kendi kitabımı yapıyorumdur ya da bana çok güvenen yakın bir yazar arkadaşımın kitabını resimliyorumdur daha çok. Bu yüzden de yazarla olan iletişimimde çok vahim bir hata yapmamışsam eğer sorun yaşamayız pek. Kendimi bir yazarın kitabını para karşılığı resimleyen birisi gibi konumlandırmak istemem. O kitabın bir parçası, yaratıcısı, kitaba gönül vermiş biri olarak görürüm kendimi.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Çizmek sınırları olmayan bir eylem. Ancak sınırsızlığı sizin arayışlarınız olmadan bir anlam ifade etmez. Ne kadar çok ararsanız o kadar çok yeni bir şeyler bulabileceğiniz bir yerdir çizim dünyası. Sürekli yeni tarzlar, materyaller, biçimler, dokular, zeminler ve araçlar arıyor olmanız gerekir. Sadece bilgisayarla çizerseniz çok şey kaçırırsınız. Sadece kalemle çizerseniz yine çok şey kaçırırsınız. Doğa ve teknoloji size sonsuz imkânlar sunar bu işte. Madenci olmak gerekir, değerli şeyler bulabilmek için. Zordur evet, ama sonuca değer.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Yukarıdaki sözlerim, bir kitabın matbaaya girişine kadar ki süreçle ilgiliydi aslında. Ve kaygılar ortaktı bir bakıma, yazarla, editörle, yayıncıyla. Ama kitabın matbaaya girmesi çizer için daha sancılı bir sürecin başlaması demektir. Özene bezene yaptığınız resimlerin istediğiniz gibi basılabilmesi için çoğu zaman baskının başında olmanız gerekir. Çünkü o renklerin birbiriyle olan ilişkisini kimse sizin kadar önemsemez. Biraz açık veya biraz koyu olması kimsenin midesini ağrıtmaz. Siz olmasanız kimse tüm kalıpları yenileyip tekrar baskıya girmez. O en çok sizin çocuğunuzdur o anda ve kitap raflara çıkıncaya kadar yüreğiniz sürekli pır pır eder.
edebiyathaber.net (9 Ocak 2021)