Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Çocukluğumdan beri oyun kavramına ve performans sanatlarına olan ilgim dışavurum ve ifadeyi paylaşma ihtiyacı ile beni görsel sanatlara yönlendirdi. Hissettiklerimi anlamak ve paylaşabilmek için kurguladığım sahneleri çizmeye devam ettikçe kendimi hikayeciliğin ve illüstrasyonun içerisinde buldum.
Eğitim süreçlerimde görsel iletişim tasarım, plastik sanatlar, sinema gibi bölümlerde deneyimlerim olsa da akademi dışında farklı alanlarda çalışmak ve yaşamak kurguladığım sahnelerde benim için daha besleyici oldu. Tekrar eğitim hayatıma devam etme kararı aldığımda bölüm olarak iletişim tasarımına odaklandım. İletişimin ve tasarımın hayattaki kapsayıcı rolünü temel alarak görsel tasarım ve illüstrasyon alanında çalışmalarıma devam ediyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Kitap hazırlık süreçlerinde hikayeyi paylaşabilmek, içerik ile empati kurabilmek benim için temeli oluşturuyor. Aslında yazar ya da yayıncının değil yazılanın evrenine girmek ve hissedilenin ikincil bir anlatıcı (çizer) olarak görsel bir süzgeçten geçerek ifade edilmesi sürecin aşamalarını bir araya getiriyor diyebilirim. Besleyen faktörler, rutinler değişse de, bu aşamalarda çalışırken hikayenin içerisinde dolaşabilmek, özgün ve sade bir dilin somutlaşabilmesi için yeterli oluyor.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Serbest çalışan bir çizer olarak kitap hazırlık süreçlerinde yazar, editör, yayıncıdan bağımsız zamanlar geçtiğini söyleyebilirim. Bu bağımsızlık halinin temelinde çizeri özgür bırakan bir taraf olduğunu düşünüyorum. Kitap hazırlık süreçlerini oluşturan iş bölümünü ve uyumu birincil planda tutarak, diyalogların yazar, editör, yayıncı ve çizer arasında çalışma başlamadan ve bitişinde gerçekleşmesi tasarımın bütünselliğini ve özgünlüğünü koruyor.
Başlangıç aşamasında dinleyici/okuyucu olan çizer, görsel oluşum aşamasında tasarıda rolünü alan ikincil bir anlatıcıya dönüşüyor. Çalışmanın sonunda bütünsel bir bakış ve inceleme ise tarafların kendilerini daha net ifade edebilmelerini sağlıyor.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Sanatı beslemek ile ifadeyi beslemek benim için aynı anlama geliyor. İfadeyi beslemek için ise insan hayatın kendisini kullanıyor. Hayatı tasarlarken de sanatı yani ifadeyi tasarlamış oluyoruz. Fark edilebilen her detay besleyici bir role bürünebiliyor, fark edilmeyenlerle birleştiğindeyse şaşırtıcı sonuçlar doğabiliyor. İfadeyi besleyebilmek adına iletişim ve etkileşimin güçlenmesi gerektiğine inandığım için çalışmalarımı Kalamış’ta, açık stüdyo olarak kurduğum Lusidhane’de yürütüyorum. Açıklık/berraklık ve rüyada farkındalık anlamlarını taşıyan “lusid”, bireysel ve toplu paylaşımlar / atölye çalışmaları için özgür, bağımsız bir üretimhane. Burada ve dışarıda gerçekleşen paylaşımların ve tasarlananların hepsi özgün ifadeyi besliyor ve paylaşıyor.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Kitap proje süreçlerini, diğer bir çok çalışma alanı gibi, oyuncuların bir araya geldiği bir tiyatro sahnesi gibi görüyorum. Başlangıcında çalışanların iletişimindeki netlik oyunun temelini oluşturuyor. Sonrasında herkesin kendi rolünü üstlendiği ortak bir performans sergileniyor. Özgünlük ve uyum esas alındığında, herkes özgün rolüne sağdık kaldığında, tasarımdaki bütünlük ve işlevsellik ortaya çıkıyor.
Çizer olarak benim rolüm dinleyici/okuyucu olarak başlıyor. Anlatılanın bir çeşit psikanalizini yaptığımda çeşitli anahtar kelimeler/cümleler buluyorum, beraberinde görsel çalışma başlamış oluyor. İkincil, görsel bir anlatım oluşturmakta aktif okumayı tetikleyebilecek kompozisyonlar oluşturmaya özen gösteriyorum ve çalışma tamamlandığında parçalar birleşiyor, performansta yer alan oyuncular bir araya geliyor, uzlaşıldığında ise kitap raflardaki yerine ulaşıyor.
edebiyathaber.net (21 Mayıs 2022)