Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Çizimle olan ilişkim 9 yaşında bitip 26 yaşımda tekrar başladı. Çok havalı ve hayran olduğum resim öğretmenim, çizdiğim kadın portresine ‘’bu resmi başkası mı çizdi’’ diye inanmaz bir tavırla sorunca, aşırı gururlu ben Yeşilçamvari bir şekilde yanlış anlamayla resme küstüm. 26 yaşıma kadar herkese çöp adam bile çizemem diyordum. Çünkü gerçekten de öyle sanıyordum.
Bu arada tiyatroya merak sarmıştım. Sahne arkasında çalışmayı seviyordum. Reji asistanlığı ve sahne amirliği yapıyordum. O sıralar sanırım sıkıntıdan not defterlerime tuhaf kadın karakterler çizmeye başladım. Bu birkaç arkadaşımın dikkatini çekti ve ‘’Müjde sen çiziyorsun, farkında mısın?’’ dediler. Sonra çizdiklerime daha dikkatli bakmaya başladım. Ve araştırma sürecine girdim. Açıkçası hiç eğitim almadım diyebilirim. Kendi kendime çözmeye çalıştım. İzledim, okudum, taklit ettim. Sonra epey büyüyünce bir üniversitenin uzaktan eğitim programına katılıp Grafik tasarım okudum. Dijitale geçmiştim ve program öğrenmek istiyordum. İşime yaradı da. Çiziyorsam en çok dostlarım sayesindedir diyebilirim. Ve bence öğretmenlere dostluk eğitimi verilmeli.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Diğer arkadaşlarımı bilmem ama ben rutinlerine inanılmaz bağlı biriyim. Beni oturan boğa diye tanımlayabilirsiniz mesela. Çalışma alanımı asla değiştirmem. Çok özenirim öyle kafede, çay bahçesinde çalışan insanlara. Ama ben evimde tabletimi sadece benim görebileceğim şekilde konumlandırırım. Çizerken kimsenin bana bakmaması gerek elim ayağıma dolaşır sakarlaşırım.
Metin bana geldikten sonra mutlaka baskısını alırım. Artık okumaya başlarken nasıl bir kitap olacağı hemen beliriyor kafanızda. Önce tekniği düşünüyorum. Sonra kitabın genel olarak nasıl bir renge sahip olduğu. Rengi aşağı yukarı bulduktan sonra başlıyorum araştırma sürecine. Bitmez benim araştırmalarım. Her şeyin bir anlamı olacak illa ki. Her sorunun cevabını verebilmeliyim. Mesela ‘’Teşekkürler Kırçıl’’ kitabını yaparken (kitap İstanbul’da geçer ama özellikle semt belirtmez ve bir sokak köpeğini anlatır) neredeyse araştırmalarım çizmemden daha uzun sürdü. Köpeğe gizli bir cins buldum. O cinsi araştırdım. Boyunu, kilosunu, tüy yapısını… Bir heykel kullandık heykeli yapan sanatçının tüm özgeçmişine kadar indim. Beşiktaş iskelesini çiziyordum, tarihini, içindeki işlemeleri tek tek inceledim. Ben ayrıntıları severim. Önde hikâye devam ederken arkaya muzip ayrıntılar, bazen bulmacalar yerleştiririm. İçimden de ‘’Hadi çocuk gör beni’’ derim. Okur çocuğa imza niteliğinde gizli mesajlar bıraktığım kitaplar olmuştur. Gizli mesaj derken eğlenceli şeylerden bahsediyorum tabii ki. Bazen Banksy’e bazen de Da Vinci’ye gönderme yapmak gibi.
Tüm bunlar kriminal aşkımdan ileri geliyor sanırım.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Yayınevleri ile çalışırken ilk önce editör ile iletişim halinde olursunuz zaten. Yazarla olan bağı da editörünüz sayesinde kurarsınız. Ben eğer ilk kez çalışacağım bir yazarsa mail yoluyla da olsa tanışmayı ve hikâyeyi ondan dinlemeyi seviyorum. Yarattığı dünyayı bilmem gerek. Sonrasında sadece editörümle iletişim halinde olmayı tercih ediyorum.
Ortak üretim yaparken ‘’ben ne istiyorum, sen ne istiyorsundan’’ çok, kitabın neye ihtiyacı var cümlesinin kurulması gerekiyor. Yani kitaba hizmet ettiğimizi asla unutmamalıyız.
Çalışırken en belirleyici şey birbirimizin alanına ne kadar girebileceğimizi bilmek. Yani postallarımızla girmek yerine, onları çıkartabiliriz.
Ben ne çizileceğinin söylenmesinden hoşlanan bir çizer değilim. Zaten eskizle çalışıyorum ve iş birliği içindeyiz. Tıkandığım noktalarda ‘’editörüm yardım et’’ diyebilirim. Veya gerçekten işin içine çok girdiğimde gözden kaçırdığım noktalar olabiliyor. Üçüncü gözün doğru üslupla size bunu göstermesi güzel sonuçlar doğurabilir. Editörün ve yazarın size güvenmesi, bu işin ne kadar özgür bir ortamda yapılırsa o kadar iyi bir kitap ortaya çıkacağını kabul etmesi gerekir.
Ama bu uyum yakalanmazsa, kişiler birbirine güvenmezse, alın size bermuda şeytan üçgeni. O kitap bitmez, biterse de inanmadığınız ve bağ kurmadığınız bir kütleye dönüşür.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Çocuk edebiyatını yakından takip etmeye çalışıyorum. Uzun zamandır kendi çocuk kütüphanemi geliştiriyorum. Baskısı tükenen kitapların peşindeyim mesela. Beni tanıyanlar bilir ki ben tam bir Kuzey Avrupalı yazar ve özellikle çizerlerinin hastasıyımdır. Onların bana çok şey kattığını düşünmüşümdür her zaman.
Çocuklarla sohbet etmeyi de geliştirici bulmuşumdur. Onları izlerim, fikirlerini, sevdikleri, sevmedikleri şeyleri öğrenmeye çalışırım. Sanırım buna ihtiyaç duyuyorum.
İllüstratörleri yakından takip ettiğim gibi ressamları da takip ederim. Klimt’in renklerinin, Monet’nin bahçesinin beni çok beslediğini düşünmüşümdür.
Kitap resimlerken sesli kitap ya da Podcast dinlerim. Dinlediğim her şey genellikle polisiye, gerilim veya korku türüdür. Elim tatlı, minnoş çocuk kitabı çizerken kulağımda kan gövdeyi götürür yani. Hadi bakalım psikologlar bunu da açıklasınlar.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Mailinize gönderilen bir metinle başlar her şey. Süreler belirlenir, sözleşmeler imzalanır. Sonra editörünüz tarafından sayfa bölümlemesi yapılmış metni alırsınız. Baskı aldıktan sonra metni tekrar okurken ilk aklıma gelenleri yazarım. Zaten mesleki deformasyondan olsa gerek artık okuduğum, dinlediğim her şeyi bu bazen arkadaş sohbeti bile olabilir istemesem de sahne sahne görsel olarak kafamda canlandırıyorum. İlk işim karakter tasarlamak oluyor. Karakteri bulduktan sonra eskizleri çizip tamamını editörüme gönderiyorum. İlk savaş başlamış olur. Şaka tabii ki. Üzerine konuşuruz ve yapılması gerekli olan yani keyfi olmayan revizeleri yaparım. Sonra işin en eğlenceli kısmı başlar. Renklendirme. Buna bayılıyorum. Bu kısımda birinin bana dur demesi gerekebilir çünkü milyon tane şey daha deneyebilirim.
Tüm bu renklendirme işi bittikten sonra tamamını tekrar gönderip gözden kaçan bir şey var mı diye kontrol etmelerini isterim. Çünkü apartmanın kapısını çizmeyi unutmuş bile olabilirim. Ki bu bir gerçek. Bundan sonrası işin en stresli kısmıdır benim için. Çizdiğiniz tüm resimler, tüm çalışma dosyanız, tüm çıplaklığıyla hiç tanımadığınız birinin elindedir artık. Kitap dizgiye girer ve tasarımı başlar. Ve siz orada değilsinizdir J .Bu aşamada editörünüz aracılığıyla tasarımcı ile dirsek temasında olursanız müthiş olur. Baskıya gitmeden önce kitabı görmemiz şarttır. Karşılıklı her şey onaylandıktan sonra matbaaya gider ve tüm stres bir anda kaybolur. Sonrası heyecan. Çıktı mı? Ne zaman gelecek? Hadi gelsin artık, hemen uyursam belki zaman çabuk geçer gibi cümleler… Bu cümlelerin isteyen herkes için daha çok kurulması dileğiyle…
edebiyathaber.net (13 Ağustos 2022)