Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
İlkokuldayken (3. sınıf) bir sıra arkadaşım vardı. Çok güzel resim çizerdi. Galiba ona özendim. Resim defterime ‘abidik’ resimler çizmeye başladım. Sonra kağıtlar yetmeyince evimizin duvarlarına dadandım. Annemden azar işitip de kendime gelince duvara çizme huyumdan vazgeçtim. O günlerdeki çizimlerim çöpten adamdan halliceydi. Ortaokul yıllarımda haftalık çocuk dergisi satın alıyordum.
Böylece o dergide yer alan karikatürlerdekilere benzer patates burunlu adamlar çizer oldum. Okulda, öğretmen ve öğrenciler arasında yaşanan komik olayları gözlemleyip çiziyordum. Bu çizimler okulun duvar gazetesinde görücüye çıkıyordu. Bir gün kendisiyle ilgili bir karikatür çizdiğim öğretmenimi duvar gazetesi önünde gülerken görünce (oysa ben sinirleneceğini düşünmüştüm) kendi kendime: “doğru yoldasın adamım devam et!” dedim. Ve devam ettim.
Liseyi İzmir’de okudum. İzmir benim gibi yazıp çizmeye hevesli bir genç için büyük şanstı. Bu arada mizah dergilerini takip ediyor ve çizimlerimi bu dergilere gönderiyordum. Yayınlandıkları zaman dünyalar benim oluyordu. O günlerde İzmir merkezli Sinek adlı bir mizah dergisi yayın hayatına başladı. Ben de bu derginin amatörleri arasına karıştım. Cuma günleri öğleden sonra okuldan kaçıp (Bu arada okuldan kaçmak doğru bir davranış değildir.) çizimlerimi dergiye götürüyor oradaki ustaların eleştirilerini dinliyordum. Derken dergi kısa bir süre sonra kapandı, grup dağıldı. Ben de liseden mezun oldum. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğini kazandım. Edebiyat öğretmeni olacaktım ama karikatürden de kopamıyordum. O günlerde bir karikatürist bana ileride mesleğimle hobim arasında çatışma yaşayabileceğimi bu yüzden ikisinden birini seçmemin doğru olacağını söylemişti. Bir müddet kararsız kaldım. Sonra edebiyatla ilgili çalışmalara ağırlık verdim. Bu durum çok fazla sürmedi. Nihayet ikisinde de devam etmeye karar verdim. Şehrin yerel gazetelerine haftada iki gün köşe yazısı yazıyor, aynı zamanda günlük karikatür çiziyordum. Üniversite bitti. Atandığım yerlerde yazıp çizmeye devam ettim. Bu arada yüksek lisansa başlamıştım ve karikatürün edebiyat öğretiminde kullanımıyla ilgili bir tez hazırlayarak yüksek lisansımı tamamladım. Sonra karikatür tarihi üzerine yoğunlaşarak şair ve yazarlarımızın hayatlarını dönemin mizah dergilerinde yayınlanmış karikatürler üzerinden anlatan yazılar kaleme aldım. 2014 yılında bu yazıları Karikatürün Aynasında Edebiyatçılar adıyla kitaplaştırdım. Karikatürden de edebiyattan da kopamadım.
Hâlen Burdur Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Öğrencilerimle derslerden arttırdığımız zamanlarda çalışarak Teneffüs adlı bir mizah dergisi hazırlıyoruz.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Öncelikle bir kitap yazmak/ çizmek için kişinin belli bir birikime sahip olması gerekiyor. Bu birikimi de insan kendi yaşantısından, okuduklarından, izlediklerinden edinir. Ben okumayı çok severim. Hele biyografi ve hatıra türünde eserler okumaya bayılırım.
Bütün bunlar bir yazar/ çizer olmaya yeter mi? Elbette ki hayır! Bütün bunlara ek olarak yazar/ çizerler dünyaya farklı bir perspektiften bakmayı da bilmelidir. Öğrencilerime dediğim gibi söylersem bir yazar amuda kalkıp bir de oradan bakmalı dünyaya.
Ben herhangi bir kitaba hazırlanırken öncelikle bana verilen (yahut kendi belirlediğim) konuyla ilgili derinlemesine bir araştırma yaparım. Bulduğum kitapları dikkatle okurum. İnternetten istifade ederim. Çalışacağım konuda evvelce bir şey yazılıp çizilmiş mi, diye incelerim. Onlardan farklı ve yeni ne yapabilirim diye sorarım kendime. Bu ön çalışma sırasında notlar alırım (çoğu zaman bu notları da çizerek alıyorum.). Sonra taslak çizimler yaparım. Eş- dost, arkadaş görüşlerine başvururum. Çünkü onların görüşleri benim için çok değerlidir.
Çalışmak için uygun yer ve zaman arama lüksümün olmadığını çok erken yaşta öğrendim. Hele meslek hayatına atıldığımda neredeyse hiç boş zamanım kalmamaya başladı. Uykumdan çalmaya çalışıyorum. Gece geç saatlere kadar yazıp çiziyorum. Yani ben gecelerin adamıyım. Bu arada okulda, boş derslerimde de yazıp çizebiliyorum.
Yazacağım yazıya çoğu zaman bir çay yahut kahve eşlik eder, bunun dışında başka şeye ihtiyaç duymam.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Çizimlerimi yaparken yazar ya da editörlerle ciddi sorun yaşadığımı hatırlamıyorum. Üniversite yıllarımda üniversitemizin Rektör yardımcısı Suzan Erbaş hanımın muhtelif dergi ve gazetelerde yer alan yazıları için karikatür çiziyordum -ki bu benim ilk kitap çalışmamdı-. Yaptığım çizimleri ona gösterdiğimde o bana yaptığım bazı çizimlerin yazıya uygun düşmediğini söyleyince canım çok sıkılmıştı. Ama bugün geriye dönüp baktığımda hocamızın ne kadar haklı olduğunu görüyorum.
Yine Çankırı Karatekin Üniversitesi tarafından hazırlanan bir AB Projesi için benden bazı ünlü düşünürlerin insan hakları ile ilgili sözlerini karikatürize etmem istenmişti. Onların belirleyip bana gönderdikleri sözleri çiziyordum. Zorlu bir süreçti. Çizimlerime müdahale edilmesi; şunu çıkar, bunu ekle türünden müdahaleler itiraf etmeliyim ki canımı sıkmıştı ama sonuç güzel oldu. Ortaya güzel bir ürün çıktı.
Benzer bir çalışmayı 2019 yılında da yaptım. Bu kez benden kanunlarımızda kadın haklarıyla ilgili maddeleri çizmem istendi. Salgın günlerinde uzaktan yaptığımız canlı derslerin arasında elime kâğıt kalem alıp çizimleri tamamladım. Bu çalışmada da baskı aşamasında bir dizi sıkıntı yaşadık. Benim zihnimde tasarladığımla projedeki ölçüler tutmayınca dikey hazırladığım kapağı son anda yataya çevirmek zorunda kaldık. Aslında bu durum bana, kitap hazırlama sürecinde yazar, çizer ve editör üçlüsünün (ki buna basımevi de dahil edilebilir) koordinasyonunun ne kadar önemli olduğunu öğretti. Şunu da belirtmeliyim ki yazar, çizer ve editör üçlüsünün zihnindekiler birbirine yakınsa süreç sorunsuz ilerliyor, bu üçlünün zihnindeki tasarım birbirinden çok uzaksa sorun yaşanılması kaçınılmaz hale geliyor.
Karikatürün Aynasında Edebiyatçılar adlı kitabımda editörümle sıkı bir diyaloğumuz olmuştu. Sürecin her aşamasında beni bilgilendirmişti. Ondan kitabın yayın süreciyle ilgili çok şey öğrendim. Ortaya da güzel bir kitap çıktı.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Sanatçının üretebilmesi için beslenmesi ön şart. Edebiyatımızın önde gelen şair ve yazarlarının hayat hikayelerini okuduğumda bir şey dikkatimi çekmişti.
Onların istisnasız hepsi çok okuduklarını söylüyorlardı. Dolayısıyla sanatçının çok okuması gerekiyor. Çok okumak derken ‘abur cubur’ bir okumayı kastetmiyorum. Böyle bir okuma dimağınızda nahoş bir tat bırakır, okuma iştahınızı bozabilir. Ben pragmatist bir okuyucuyum yazacağım yazılarda yahut yapacağım çizimlerde bana fayda sağlayacak türden eserler okumaya çalışıyorum. Son zamanlarda Milli Kütüphane arşivinde yer alan eski gazete ve dergileri inceliyorum.
Sanatın kalbinin dergilerde attığına inandığım için elimden geldiğince edebiyat dergilerini, mizah dergilerini takip ediyorum.
Film izlemeyi de çok severim. Özellikle kaliteli çizgi filmleri çocuklarımla birlikte seyretmekten büyük zevk alıyorum.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Kitabın mutfak süreci yazar/çizerler için bir anlam ifade eder mi, bilmiyorum. Çünkü ben çoğu zaman bu sürece dahil değilim.
Herhangi bir sorun anında ancak bilgilendiriliyorum ve gereken düzeltmeyi yapıyorum. Onun dışında mutfakta ne yaşanıyor, onunla ilgili değilim. Çünkü ben bu süreçte yerimin yazmak veya çizmek olduğunu düşünüyorum ve hiçbir zaman editörün yahut basımevinin rolünden çalmak gibi bir davranışın içine de girmiyorum.
edebiyathaber.net (12 Ağustos 2023)