Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Aslında ne zaman başladığına dair net bir zaman vermem zor. Tabloların, yağlı boyaların, terebentin kokusunun içinde büyüdüm diyebilirim. O zamanlar ablam güzel sanatlar lisesi resim bölümü öğrencisiydi doğal olarak çocukluğum onu gözlemleyerek geçti. Zaten öncesinde de en sevdiğim oyuncaklarım boya kalemlerim ve yüzeyini karalayabileceğim nesnelerden ibaretti (sehpa, duvar, kağıt, kapı…) 🙂
Bu erken çocukluk karalamalarını saymazsak, ilk temel sanat eğitim sürecim ablamın yaptığı işleri izlerken başladı diyebilirim. Evdeki bu sanat kokusuna karşı koyabilmek çok da mümkün olmadığından ben de Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’ne hazırlandım ve kazandım.
O yıllarda üniversite hayalleri kurarken aklımdaki tek bölüm animasyondu. Derslerde defterlerimin köşelerine minik animasyonlar yapar, karakterler çizerdim. Zaten sonrasında Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Çizgi film- Animasyon Bölümü’nü bitirdim.
Lisans döneminde yine çizimlerime eş zamanlı olarak profesyonel olmasa da çocuk hikayeleri ve çizgi film senaryoları da yazmaya başlamıştım.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Gözlem yapmak ve algıları sürekli açık tutmak sanırım bir çizer için en önemli beslenme kaynağı. Her meslektaşımın yöntemi farklı tabii ama ben öylece ilham perilerinin gelmesini beklemeyi sevmediğimden bana ilham olabilecek şeyler aramayı daha eğlenceli buluyorum. Bazen izlediğim bir filmde, bazen çıktığım bir seyahatte, bazen de herhangi bir toplu taşıma aracındaki kalabalığın arasında bi yerlerde buluyorum.
Not ve eskiz defterimi her zaman yanımda taşırım, aklıma gelen bir cümleyi hızlıca yazmak ya da minik eskizler atmak, sonrasında unutmamak adına bana kolaylık sağlıyor. Bazen çizim tabletimi alıp kafede ya da açık havada çalışmak evde bilgisayar başında geçen sıkıcı rutinimi bozmak da oldukça rahatlatıcı oluyor.
Örneğin Pera’nın Dev Sandığı’nı İstanbul’da bir sahilde, rutin yürüyüş sonrası bankta oturmuş gelip geçen insanları gözlemlerken yazmıştım. Herkesin mutlu gözüktüğü ama pek çoğunun o kadar da mutlu olmadığını fark ettiğim güneşli bir gündü. Çizim aşamasında da yine bol bol gözlem yaparak kendimce minik ilhamlar toplamıştım.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Yazar- editor – çizer bu üçlünün uyumunu oldukça önemli. Uyumdan kastım her birimizin farklı bakış açıları olsa da yeni fikirlere açık olmak ve bir diğerine özgür alan bırakabilmek.
Bir çocuk kitabında, özellikle de Picture book dediğimiz okul öncesi resimli kitaplarda yazar ve çizerin kitaba olan katkısı diğerinden üstün değil. Çizim ve metin tıpkı bir dans gibi uyum içinde olmalı. Aslında bu uyumu öngörüp çizeri seçen ve süreci yöneten de editör oluyor. O yüzden kitabın mutfak süreci boyunca yazardan daha çok editör ile iletişim halinde oluyoruz. Editörler hem yazarın hem de çizerin ne istediğini bildiğinden fikirleri orta noktada buluşturmaya gayret ediyorlar.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Çok hoşlanmasam da günümüzde sosyal medya, bir sanatçı için hiç kapanmayan dev bir sergi-fuar alanına dönüşebiliyor. . Dünyanın bir ucunda benimle aynı mesleği yapan birinin anlık olarak çizimini görebilmek, yaşadığı kültürün izlerini illustrasyonlarında bulmak beni heyecanlandırıyor.
Bunun dışında çeşitli edebiyat dergilerini takip etmeye çalışıyorum. Hem dünyada hem de ülkemizde yapılan çalışmalara güncel kalabilmek oldukça önemli.
Benim gibi sürekli evden çalışan biri için seyahat etmek, farklı kültürlerle buluşmak da oldukça ufuk açıcı oluyor.
Tüm bunlardan bağımsız olarak eklemem gerekir ki yetenek önemli olsa da her yol önce çok çalışmaktan geçiyor. Tüm bu ilham kaynaklarımı, beslendiğim her şeyi çalışma masama döküp çizim kalemimi elime aldığımda en keyifli süreç başlamış oluyor.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Öncelikle editörden gelen metni okuyorum. Zaten ilk okuduğunuzda o metnin sizin çizginize uyup uymayacağını o kitapta çalışmak isteyip istemeyeceğinizi anlıyorsunuz.
Projeyi kabul ettikten sonra eğer içerikte bilmediğim bir konu var ise biraz araştırma yapıyorum.
Artık başlayabilirim dediğim noktada deneme yanılma eskizlerinden sonra (editörle en çok bu noktada iletişim halinde oluyoruz) karakterler ve kompozisyonlar oturduğunda boyama ve diğer ayrıntılara başlıyorum.
Metin yoğunluğuna göre illustrasyonda alanlar bırakıp, tamamen içime sindiği noktada çizimlerimi yayınevine teslim ediyorum. Revize ya da herhangi bir hata yoksa yayınevi tarafında kitabın basım hazırlık süreci başlıyor.
Son aşamada editör çizere baskı öncesi PDF dosyasını yolluyor, herhangi bir sorun yoksa oradan doğruca baskıya ve raflara ulaşıyor.
Ve taa taaaaa!!! En büyülü an!
Rafta çizdiğiniz-yazdığınız kitabı görmek! Sonra sıcak bir kahve eşliğinde gelen tarifsiz mutluluk 🙂
edebiyathaber.net (27 Mayıs 2022)