Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Çizim yapmaya başladığım zamanı hatırlatan ilk şey, içinde tükenmez kalem ile çizdiğim resimlerin bulunduğu bir defter. Hem de çizgili. Üzerinde annemin el yazısıyla “Şebnem 5 yaş” yazıyor. Komşu çocuklarının ödevlerini bana çizdirdiklerini hatırlıyorum bir de. Okula gidince meseleyi anlayıp, bir daha çizmemiştim. Sanırım hep resim yaparken hatırlıyorum kendimi.
Pek çok çocuk gibi bana da ne olacaksın diye sordular… Elbette ressam olacaktım. Aynı soruyu orta okul, lise, üniversitede de sordukları da oldu. Cevabım hiç değişmedi. Üniversiteyi Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim bölümünde bitirdim. Ardından İTÜ ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Yüksek lisans kazandım. Uzun uzun okuyup bitiremediğimiz nur topu gibi iki yüksek lisansım oldu. Bu arada heykele âşık oldum, kavramsal sanat ile tanıştım, fotoğraf ile seviyeli bir ilişki kurup, video ile zor günler geçirdim. Bu arada Görsel Sanatlar öğretmenliğine devam ediyordum. 2010 yılında bilgisayar ile çizim yapmaya, ardından da çocuk kitapları resimlemeye başladım. Pek çok alanı denemiş biri olarak, sunduğu imkanlar ve dili bana daha yakın geldiği için illüstrasyon yapmaya devam ediyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Bir kitabın çizimine hazırlanma süreci, kitabın metnini okuduktan sonra küçük bir kalp sıkışmasıyla başlıyor. Hımmm, şimdi bu karakter nasıl olmalı? Yüzü, gözü, bakışı, gülüşü, hoplaması, düşmesi? Bir hayvansa, mesela bir mirket ise tüm mirket belgesellerini izleyip, huyunu suyunu, uyumasını, yemesini, aile ilişkilerini öğrenip, tüm hallerinde fotoğraflarını topluyorum. Sonra çizilmiş mirketlere benzememesi için, mirket illüstrasyonlarını araştırıyorum. Sonrasında karakteri çizmeye, bozmaya başlayınca ilk ve en can alıcı aşama kendi yolunu buluyor.
Editörler ve yazarların hayal ettiği karakter ile bir ortaklaşma olması için denemeler yapıyorum. Bu konuda Redhouse Kidz yayınlarından basılan ve sevgili Nihan Temiz’in kaleme aldığı Mirket Nineler Parti Veriyor ve Mirket Nineler Uyuyamıyor için yaptığım çizimleri örnek gösterebilirim.
Çalışma mekanım, çizim tabletimin ve müziğimin olduğu her yer oldu bu güne kadar. Kahvesi güzel olan kafeleri daha çok mekân tuttuğum doğrudur. Kahvesiz çizmek zor gerçekten.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Bir kitabın gelişiyle başlıyor her şey. Bazen sıradan bir mail gibi, bazen sevilmiş, özenle seçilmiş, sizinle çalışılması çok istenmiş bir metin olarak geliyor bana. Editörler, yazarlarla daha önce çalışmış oldukları için nasıl bir çalışma olacağı bilgisini veriyorlar. Ne hayal ediliyor ise anlamaya çalışıyorum. Sizin dilinizi bilen biriyse ve sizi bu yüzden seçmiş bir editör ise şahane oluyor tabi. Değerlendirmeler esnasında bana farklı bakış açıları sağlayan editörlerden de pek çok şey öğrendim. Yazarlar ile bazen birebir, bazen hiç, bazen de en sonunda iletişime geçebiliyorsunuz.
Biraz da yayınevinin tercihi bu şekilde olabiliyor.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Uzun yıllar tiyatroyla ilgilendim, aynı zamanda çocukların çılgın dünyalarına şahit oldum. İkisinde de bol hayal, bol oyun, bol merak ve iletişim vardı. Hem kendiniz ile hem karşınızdaki ile. Bu arada sanat tarihi ve resme olan merakım sebebiyle tüm gördüklerim kafamda birer tabloya dönüşüyor.
Kitapların metinleri bu oyunun senaryoları gibi geliyor bana. Bir yandan şiirsel bir kare olmasını, eğlenceli ve muzip tarafını da kaybetmemesini sağlamaya çalışıyorum.
Bol müze, galeri, oyun ve çocuk izliyorum kısacası. Tümünün bir müziği olmasını.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Çizdiğiniz bir kitabı raflarda görmek, tiyatrodaki “Perdeeee” sesi gibi. Perde açılıyor ve siz tüm çalışmalarınızı okuyucuyla paylaşmaya başlıyorsunuz. Geri dönüşler, paylaşımlar, tebrikler, telifler, güzel bir süreç yani 🙂 Karakter “Bizim Atlas” diye anılıyor. Yazar, çizer ve editörün karakteri olmanın ötesine geçmiş oluyor. Basılma süreçleri bazen uzayabilir, bazen zor yetişilir, bazen o değil bu kâğıda basılır, renkler beğenilir, beğenilmez.
Shakespeare’in dediği gibi “Yeter ki sonu iyi bitsin” denip tekrar yeni kitaplara başlanır. Öyle değil mi ya. Yeter ki…
edebiyathaber.net (16 Ekim 2021)