Claudio Morandini’den doğa ve insana dair bir roman: Taşlar

Mart 8, 2019

Claudio Morandini’den doğa ve insana dair bir roman: Taşlar

Claudio Morandini’nin Taşlar adlı romanı, Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle Timaş Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Küçük İtalyan köyü Sostigno’da her yer taşlarla dolmaktadır. Tarlalarda, sokaklarda, evlerde açıklanamaz bir şekilde ortaya çıkan ve gün geçtikçe sayıları artan taşlar canlı varlıklarmış gibi hareket ederler. Fısıldadıklarını duyanlar bile olmuştur…

Jeologlar, taşların bölgedeki yer kabuğu yapısının bir sonucu olduğunu öne sürseler de köyün taşlarla dolmasına bir açıklama getiremezler. Böylece köylüler, inanışları ve tecrübeleri ışığında yaşadıklarını anlamlandırmanın ve taşlarla mücadele etmenin yollarını aramaya başlarlar. Olayların nedeni gibi başlangıç noktası da söylentilere göre değişir. Hayaletlerin ya da kötü ruhların işi midir bu? Yoksa doğa yılların intikamını mı alıyordur? Belki köy halkının sakladığı sırlardır sebebi?..

Dino Buzzati’nin günümüzdeki temsilcisi olarak gösterilen Claudio Morandini, tüm bu küçük, sakin, pastoral parçaları alıyor; çokça hayal gücü, doğayla insan arasındaki çatışma ve edebiyatın büyüsüyle harmanlıyor.

“Claudio Morandini, hayal kurmasını bilen bir yazar. Peri masallarını, efsanelerin hafifliğiyle işleyip, trendlerden bağımsız olarak, berrak ve evrensel hikâyeler yaratan bir ruh. Aslen Aosta Vadisi’nden bu ses, Beckett’e ve Buzzati’ye yakın anlatım stiliyle melez edebiyatın bir temsilcisi.” – Sergio Pent

“Yazar, otuz kısa bölümden oluşan hikâyenin tonunu ve kurgusunu öyle iyi ayarlamış ki kapalı bir anlatı atmosferi ve dağ manzarasının da yardımıyla duygusunu çok net aktarıyor: Tuhaf. Morandini, yetenekli bir şekilde kullandığı üslubuyla sonuçta basit bir hareketle başlayan zengin bir macera yaratıyor: Bir taş belirdi.” – Corriere della sera

“Şiirsel bir tehditle parçalanmış bir toplum arasında bir roman: Taşlar.” – Fabrizio Ottaviani, Il Giornale

Kitaptan Alıntılar

Bir düzlükte nasıl yaşanır ki?

O sırada aşağı yaptığımız bu yolculuğun, dağ ile vadi arasındaki zamansız ve gitgide bizi göçebelere çevirecek kadar sıklaşan gidiş gelişlerimizin ilki olduğunu henüz bilmiyorduk.

Sonra çıkıp bize işlerin düzelmesi için göçebeler gibi durmadan dağa çıkıp vadiye inmemizin hiç de gerekli olmadığını söylersiniz. Ama siz nereden bileceksiniz ki!

Bazen, dağların üzerinden yoğun bir ışık vurur üzerimize. Gözlerimizi başka bir yere çevirmek zorunda kalırız. Bu ışık, kayaların donuk ruhunun bir yansımasıdır ve evlerimizin içine kadar her yere yayılır. Eğer dikkatli olmazsak mobilyaların üzerinde bir yanık izi bırakır, yiyeceklerimizi bozar, çocuklarımızı kör eder ve kafesteki kuşlarımızı öldürür. Bu yüzden sanki akşam olmuş gibi perdelerimizi kapatıp Saponaralar gibi karanlıkta kalırız.

O bana, hiç acele etmeden ve bir şeyler ispatlamaya çalışmadan güzelce anlatılan hikâyelerin ne kadar keyifli olduğunu öğretti.

edebiyathaber.net (8 Mart 2019)

Yorum yapın