Ahmet Büke, çocuk ve gençlik edebiyatının yetişkinlere yönelik edebiyattan en büyük transferidir son dönemde. Yetişkinlerin özlemle onun öykülerini beklediği dönemde o peş peşe çocuklar için yazıyor, yazmaya devam ediyor. Büke, öykü dünyasının zirvesine adımlarını atarken böyle bir durumun gerçekleşmesi çok ilginç gelse de bana, dolaylı yoldan, transferin mimarının Müren Beykan olduğunu öğreniyorum. Zorlu bir ikna süreci olduğunu düşünüyorum ve kutluyorum Günışığı Kitaplığı’nın sevgili editörünü.
Ahmet Büke, “Mevzumuz Derin”le merhaba demişti genç okurların dünyasına. Sonrasında ON8 Blog’da her pazartesi yayınlanan öyküleri, “İnsan Kendine de İyi Gelir” ve “Gizli Sevenler Cemiyeti” adlarıyla kitaplaştı. “7’den 70’e” adlı çocuk edebiyatı dergisinde yazdığı öyküler ve ardından Zeyno kitapları dizisi artık bu dünyada onun gerçekliğini gösterdi bize. Yazar şimdilerde “Gökçe’nin Yolu” adlı kitapla selamladı küçük okurlarını.
Seval Teyze’nin bakkalında başlayan kitapta sıcak bir mahalle hikâyesi okuyacağımız sinyalini alıyoruz en baştan. Yaşamayı özlediğimiz o mahalleyi getirip önümüze koyuyor yazar. Fakat burada çok oyalamıyor okurunu. Hemen elektrik ve suyu dahi olmayan bir köye oradan da ormana…
Sıkıcı ders çalışma günlerinden sonra yazı Maya Hala’nın yanında geçirmek için yola çıkan Gökçe’nin dünyasında meydana gelen önemli değişiklikleri okuyoruz bu kitapta. O güne dek hiç tanımadığı Maya Hala’nın bir yaz mevsimi içinde Gökçe’nin önüne çıkardığı yeni bir dünya… Ormanın derinliklerine değin çıkılan yolculukta farklı duygular yaşarlar. Ormanın içinde olmak, kent yaşamında tadamayacağı çiçeğe, kuşlara, köpeklere, ceylanlara dokunmak, kurtlarla bir arada olmak… Günümüz çocuklarının sadece güvenlikli sitelerde, yüksek blokların arasına hapsolmuş parklarda doğayla kucaklaşabildiklerini düşününce, onlar için fantastik bir dünya olarak da değerlendirebiliriz kitabı. Yazar, ormanda kalmanın, yön bulmanın inceliklerini öyle güzel yedirmiş ki anlatıya, bir izci lideri olsa ancak bu denli anlatabilirdi.
Büke’nin diğer kitaplarından tanıdığımız, bildiğimiz, özlediğimiz Arap Hatçam Teyze de bir noktada başını sokup kendini gösteriyor farklı bir kimlikle. Yazarın sıkı takipçisi olan okurlarının yüzündeki mutluluğu görüyor gibiyim bu ayrıntı sayesinde.
Ahmet Büke, öykülerinden bildiğimiz o kendine has anlatımı, hikâye örgüsünü bu romanda da göstermiş bize. Yalın bir dille anlatacaklarını öne çıkarmış. Ama satır aralarına da incelikle sakladıkları var tabi: “Maya Hala’nın dediklerini anlamamıştım ama zaten hayat böyle bir şeydi. Önce anlamazsınız, sonra zaman size gösterir neyin ne olduğunu. Yeter ki acele edip sıkılmayın. Doğada güneş bile sabrettiği için doğuyordu galiba.” (s.57)
“Gökçe’nin Yolu”nda Gökçe’nin yaşadığı değişime bakarak kendi kişiliğimizi de tanımlayabiliriz. Bu noktada da Maya Hala’ya kulak verelim: “Bak Gökçe. Şu dünyaya gelen herkesin bir yolu olur. Kimi korkar çıkmaya, kimi kaybolur, kimi düşse de kalkar, devam eder. Bu karar senin. Eğer ben varım dersen, zor zamanlarında elini kalbine bastır. Orada sana yol gösteren bir ceylan yavrusuyla, ehlileşmez bir kurt var.
“Gökçe’nin Yolu”nu okuduktan sonra dedim ki kendime; Ahmet Büke’yi yetişkinlere yönelik öyküler yazan, iyi de yazan bir yazar olarak bilirken, onun içinden bir usta çocuk ve gençlik kitapları yazarı çıktı. İyi ki de çıktı. Böylesi bir kalemi okumak için çocukluk evresini geçmeyi beklemek çocuklar için önemli bir kayıp olacaktı.
“Gökçe’nin Yolu” Günışığı Kitaplığı etiketiyle, yolunu çizmek isteyen, gideceği yolu bilemeyen, gittiği yolun farkında olmayan okurlarını bekliyor…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (16 Nisan 2018)