Çocuklardan çaldığımız dünya için hala umut var mı? | Şule Tüzül

Temmuz 13, 2024

Çocuklardan çaldığımız dünya için hala umut var mı? | Şule Tüzül

İnsanlara ve dünyaya dair umudumu ne zaman kaybettim hatırlamıyorum. Sanırım pandemi süreci bu konuda son noktamdı. Umudum yok diyorum ama demek ki içimde bir şeyler kalmış ki, tutkuyla sarıldığım birçok şey de var hayatımda. Bu duygular içindeyken çıktı karşıma Jane Goodall’ın Umudun Kitabı isimli kitabı. Kitabın kapağında aynı zamanda şu isim yer alıyor: Zor Zamanlar İçin Hayatta Kalma Kılavuzu.

Kitabı okuduktan sonra artık umudum yok diyemiyorum.

Bugün 90 yaşında olan Jane Goodall dünya çapında ünlü bir etolog (hayvan davranışlarını araştıran bilim insanı) ve çevreci. Kendisini bir biliminsanı değil doğabilimci olarak tanımlıyor. Küçük yaşlarından itibaren hayvanlara tutkun biri. 1957’de 23 yaşındayken Kenya’ya bir arkadaşını ziyarete gidiyor. Kenya’da paleoantropolog (arkeolojik ve biyolojik kanıtlardan faydalanarak insanın evrimini, insana en yakın maymunlar ile insanın evrimsel ilişkisini araştıran bilim insanı) Dr. Louis Leakey ile tanışıyor. Dr. Leakey ona doğal ortamlarında şempanzeleri inceleme görevini yapacak ilk insan olmayı teklif ediyor. Bu aşamada, Dr. Louis Leakey’i saygı ve hayranlıkla anmalıyız. Dr. Leakey, başka bir genç kadına, Dian Fossey’e, dünyada sadece Kongo, Ruanda ve Uganda arasında geniş bir alana yayılmış Virunga Masifi’nde yaşayan dağ gorilleri ile benzer şekilde çalışmayı teklif eden kişi. Dian Fossey de Dr. Leakey sayesinde, Jane gibi, bu alanda bilimsel bir kariyer yapıyor ve canı pahasına nesli tükenmekte olan dağ gorillerinin hayatta kalmasını sağlıyor. Dr. Louis Leakey orangutanlarla çalışması için de Biruté Galdikas’ı seçiyor. Akademik geçmişleri olmadığı gibi, hiçbir deneyime sahip olmayan bu kadınları özellikle seçiyor Dr. Leakey; böyle bir çalışmada akademik önyargı ve peşin hükümlerle zihni bağlanmış birilerini istemediğini, hiç bilgisi olmayan ama hayvanlara tutkuyla bağlı, bu nedenle onlara sabırla davranan, empati kuran kadınların sezgilerinin asıl ihtiyacı olan şey olduğunu söylüyor.

Jane 26 yaşında kendini Tanzanya’da bir ormanda tek başına şempanzeleri izlerken buluyor. Yanına yardımcı olarak annesi geliyor. Aylarca kayda değer hiçbir şey yapamıyor. Ama sonunda şempanzelerle dost oluyor ve onların, dolayısıyla tüm hayvanların, zekâ, duygu ve sosyal becerilere sahip olduğunu kanıtlayan gözlemler yapıyor. Çalışmaları hayvan davranışları konusunda akademik dünyada çığır açıyor. Çalışmalarında, o güne bir deney hayvanı olarak sadece numaralarla anılan şempanzelere isim vermesi de olay oluyor bilim dünyasında. İlk dostu şempanze David Greybeard. David sayesinde hayvanların da alet yapma becerisi olduğunu gözlemliyor. Ormanda tek başına geçirdiği aylara dair “Bana her şeyden çok orman yardım etti,” diyor. Hayvanları laboratuvarlarda inceleyen bilim insanlarının çalışmalarının geçersizliğini kanıtlamak, hayvan deneylerini kaldırmak için tek başına mücadele ediyor. Bilimsel araştırmalarda şempanzelerin deney hayvanı olarak kullanılması yöntemi onun sayesinde kaldırılıyor.

Yaptığı çalışmalar sadece akademik dünyada değil, hayvan hakları ve çevre konusunda da devrim niteliğinde değişimlere neden oluyor. Bunlar Jane’in başarılarının sadece bir kısmı. Şempanzelerin avcılık, hayvan kaçakçılığı, yaşam alanlarının yok oluşu gibi nedenlerle karşı karşıya oldukları zorluklar karşısında Afrika’daki birçok bölgede çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar sırasında görüyor ki, şempanzelerin yaşadığı sorunlarla yoksulluk ve adaletsizlik altında ezilen yerel halkın sorunları birbiriyle tam anlamıyla bağlantılı. Bunun üzerine önce yerel halkların adil bir yaşam sürmesi için çalışma başlatıyor. En az üç sene şempanzelere dair hiçbir şey yapmıyor, kendini yerel halkların refahına adıyor. Ondan sonra yerel halkla birlikte şempanzelerin ve doğanın korunması yönünde büyük başarılara imza atıyorlar. Çünkü insanlar bu çalışmalar sayesinde kendi geleceklerini ancak doğanın geleceğini koruma altına alarak var edebileceklerini anlıyorlar.

Jane bugün 90 yaşında, dur durak demeden Birleşmiş Milletler Barış Elçisi ve Umut Elçisi olarak dünyayı dolaşıyor. İnsanlara umut vermek, biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmak, hep birlikte bir şeyler yapılması için. Britanya İmparatorluk Nişanı sahibi. Sahip olduğu ödül ve takdirlerin sadece birkaçı bunlar. Konferans konuşmaları, kitapları ve yazdığı makalelerle milyonlara ulaşmış bugüne kadar.

Gerçekleştirdiği başka önemli bir başarı da bugün 60 ülkede şubesi bulunan Roots and Shoots organizasyonu. Bu organizasyonun amacı üyesi olan gençler sayesinde çevre ve biyoçeşitlilik konusunda katkı vermek, farkındalık yaratmak. İlk olarak Tanzanya’da doğmuş ve kurulmuş. Ana mesajı şu: “Her birey önemlidir, her bireyin bir rolü ve gezegen üzerinde her gün bir etkisi vardır ve nasıl bir etkimiz olacağı bizim seçimimize bağlıdır.”

Tanzanya’da Gombe ormanlarında, 26 yaşında tek başına bir kadın, elinde bir dürbün ve defterle başladığı yolculuğu milyonlarca insanı kendine yol arkadaşı yaparak sürdürüyor. Peki tüm bu yolculuk hep başarılarla, güzelliklerle mi dolu? Kesinlikle hayır. İki dünya savaşına, Afrika’daki iç savaşlara, onlarca hayvanın ve insanın ölümüne, acı çekmesine tanık olmuş. Her insan gibi üzüldüğü ve motivasyonunu yitirdiği zamanlar çok olmuş elbette. Asla vazgeçmemiş. Onun ve dünyanın başına gelen tüm olumsuzluklar çalışma azmini ve umudunu perçinlemiş.  

Kitabın bu kadar etkileyici olması Jane Goodall’ın örnek alınası, hayranlık uyandıran yaşamı değil sadece. Adına yaraşır bir kitap: Jane Goodall umudun ne olduğunu anlatıyor yaklaşık 250 sayfa boyunca. Öncelikle çok ama çok çalışmak gerekiyor. Jane’in beslediği umudun dört ana nedeni var: şaşırtıcı insan aklı, doğanın kendini iyileştirme becerisi, gençlerin gücü ve yılmaz insan ruhu. Kitapta bu nedenlerin her biri için oldukça uzun dört ayrı bölüm var.

Jane Goodall, kendini doğabilimci olarak tanımlasa da hayvanlar ve doğa için çalıştığı kadar insanlar için de çalışıyor. Çünkü, nasıl ki yerel halkların sorunlarını çözmeden şempanzelerin yaşamlarını koruyamayacağını Afrika’daki çalışmalarında tespit ettiyse, dünyadaki bazı sorunları çözmeden umut etmemizin mümkün olmayacağını söylüyor. Birincisi yoksulluk. İkincisi, refah içinde yaşayanların yaşam tarzlarının daha sürdürülebilir olması. Üçüncüsü, yolsuzluk. Dördüncüsü, giderek artan insan nüfusu ve bu nüfusu beslemek için yetiştirilen besi hayvanlarının neden olduğu sorunlar.

Jane “Hikâyeler insanları istatistiklerden daha fazla harekete geçirir,” diyor. Bu nedenle kitap Jane’in hikâyeleri ile dolu. Ve her biri çok dokunaklı. Kitap boyunca sayamadığım kadar çok kez gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Üzüntüden değil, hikâyelerin olağanüstü güzelliği nedeniyle, coşkumun içime sığmamasından. Altını çizdiğim o kadar çok cümle var ki, hangi birini bu yazıya koyacağımı bilemedim. Ayrıca söyleşinin parçaları olarak hepsi kitapta çok daha derin ve çok daha anlamlı duruyor. Jane’in söylediği her cümlenin altı, yıllar süren, büyük emek harcanan büyük mücadelelerin deneyimleri ile dolu. Tüm bunları okuyunca umutsuzum demek en başta Jane’e karşı saygısızlık hissi uyandırıyor içimde. O da ne zaman umutsuzluğa düşse, hepimize umut veren başka insanları düşünüyormuş. “Kötülüğe karşı çıkanların sesleri ne kadar güçlü ve ilham verici. Hayatlarını kaybettikten sonra bile zamanın ötesinden yankılanan sesleriyle bize ilham ve umut veriyorlar; yaklaşık altı milyon yıl önce maymun benzeri bir canlıdan evrilmiş olan insan adlı bu garip, çelişkili yaratığın aslında iyi olduğuna dair bir umut,” diyor.

Kitabın bir yerinde Jane, bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık, deyişine itiraz ediyor; “Fakat onu çocuklarımızdan ödünç almadık. Onu çaldık!” diyor. Ve bu hırsızlığının kabul edilemez boyutlara ulaştığını söylüyor. Umudun Kitabı, aslında bu hırsızlığı durdurmak için ne yapmamız gerektiğini söyleyen bir kılavuz.

Kitabın içinde Jane Goodall’ın çalışmaları sırasında birçok fotoğrafı var. Hayvanlarla ilişkisini belgeleyen fotoğrafları kıskanmamak elde değil.

Umudun Kitabı, Douglas Abrams’ın Jane Goodall ile yaptığı bir nehir söyleşi kitabı. Gencecik bir kadının 70 yıllık bir yolculukta bu kadar çok şeyi nasıl başardığına dair tüm merakımızın sözcüsü olmuş Douglas Abrams. Jane, tüm bunları yapacak gücü nereden buluyor? Kitabın bir yerinde soruyor Doug. Jane’in cevabı: “Şempanzeler bana o kadar çok şey vermişti ki onlar için bir şeyler yapma sırası bana gelmişti.”

 Umudun Kitabı beni çok etkiledi. Sanırım içimde birçok dönüşüme neden oldu, olmaya devam edecek. Herkesin okumasını çok istiyorum. Çünkü Jane Goodall ne kadar çok kişiye ulaşırsa, bana yaptığını yapacak, bu yolculukta ne kadar çoğalırsak o kadar muhteşem bir dünya olacak, düşüncesindeyim.

 Bu şahane kitabı Türkçeye kazandırarak bu coğrafyada da umut beslememize güç katan Meav Yayıncılık’a ve çevirmen Şiirsel Taş’a teşekkürü borç bilirim.

 Dr. Louis Leakey’i , Dian Fossey’i ve Biruté Galdikas’ı bu yazı vesilesiyle saygıyla anıyorum.  

Kitap, Jane Goodall’ın insanları umuda davet eden bir yazısı ile başlıyor. Bu yazıyı o yazıdan bir alıntıyla bitirmek en iyisi:

“Umut bulaşıcıdır. Eylemlerimiz başkalarına da ilham verir. Bu kitabın ıstırap zamanlarında teselli, belirsizlik zamanlarında yön, korku zamanlarınızda cesaret bulmanıza yardımcı olması en içten dileğimdir.”

edebiyathaber.net (13 Temmuz 2024)

Yorum yapın