Kaloriferin üzerinden çorapları kaldır, pencerenin önünden kadraja girme hadsizliğinde bulunan anlamsız çiçeği kaldır, o koca oraya olmuş mu Allah aşkına? Çocuğu uyandır, kocayı komple kaldır. Gel miniğim anneye kocaman sarıl. Demek tüm gece uyumadın ve sinir krizinin eşiğine gelen annen kendi saçlarını yola yola uyuyakaldı, bu bahsi kapatalım şimdi, fark eden takipçilerimize “bad hair day” der geçeriz artık. Kedi? Boşver, tekir ve yaşlı, kaldır. Karakterimizi de şöyle halının altına süpürüverelim, hazırız. “Günaydın! Biz yeni uyandık. 🙂 :)”
Sıradan insanların bu kurgulanmış hayatları karşısında ev hanımlığını, anneliği, kadınlığı öteden beriden çekiştirerek yeni isimlerle bambaşka kılıflara sokma ihtiyacı duymayan Ceylan Taş’ın ilk kitabı “İyiyim Oturuyorum“, Küsurat Yayınları etiketi ile okurlarıyla buluştu. Kurduğunuz turşuları, serdiğiniz tarhanaları, yüzünüzdeki antidepresana muhtaç bakışları saklayın, sosyal medya evinize geldi. “Yuvarlanıp gidiyoruz,” hâlinin “Her gün yavaş yavaş ölüyoruz,” muamelesi gördüğü yeni düzende, “Kusursuzluk hırsında düşes gelinine hayatı zehir zıkkım eden Kraliçe Elizabeth gibi ol!” ilkesine sırtını yaslamışların hakimiyetindeyiz. Kendileri dünyaya gelmek için izin isteyecek naiflikte çocuklar doğuruyor, komşuları tarafından ses yaptıkları için değil, hayat belirtisi göstermeleri için oklava ile tavana vurulmak suretiyle uyarılıyor, Ziyagilleri tahtından edecek ev şıklıkları ve her daim biblo bebek edasıyla öylece duran evlatlarıyla toz pembe dünyalarında süzülüyorlar. Tüm bunları görünce pijamasındaki çamaşır suyu lekesinden battaniyenin altına, duvarları boyayan evladından Allah’a sığınan “ana”, kendini dışında kaldığı bu hayatın suçlusu olarak görüyor, el âlemin toz pembe dünyasından ona düşen toz payına yanıyor.
“Cübbe, stetoskop veya T cetveliyle yapılabilecekler sınırlıdır. Fakat un için sayısız olasılık var; o sebeple ev hanımıyım. Kışın yazlıkları, yazın kışlıkları hurçta, bezelyeleri buzlukta saklarım. Yes veya no gibi şeyleri yok sayamayacağımız için, gönül rahatlığıyla İngilizcem var diyebilirim. Fakat diğer dillere anlam veremiyorum. Bu kadar dille ne yapmaya çalışıyorsunuz?”
Yaşadığımız hayatı gerçek kılan, eşsiz ve kusursuz olana ters düşmesiyken, sosyal medya, perde arkasını gizlemesini nimet bilenler için bir hayal dünyasının içinde yaşama yeri haline geldi. Yazar, hayatının her anını bir fotoğraf karesinde gözükeceği miktarda yaşayan tarafın aksine, market kasasından, mutfak tezgahına, iki çocuklu evinden, hastane koridorlarına ve son olarak tüm bu değişen konumlarına yazarlık ünvanını da ekleyerek pek de peri masalı olmayan -olmak zorunda da olmayan- son derece “bizden” hallerini okurlarıyla paylaşıyor. İyiyim Oturuyorum’u okurken toz pembenin dışında başka renklerin de olduğunu ve bu sıradan hayatınızda hali hazırda gülmeye, hüzünlenmeye ve sabır taşınızı çatlatmaya yetecek pek çok şeyin zaten var olduğunu fark edecek, yazarın samimi anlatımı sayesinde yeni edindiğiniz bir arkadaşınızla sohbet etmiş kadar olacaksınız.
İnci Büşra Aksak – edebiyathaber.net (19 Ocak 2018)