Son elli yılın en sıcak yaz mevsimini yaşıyormuşuz. Bunu söyleyenlerden aktarıyorum. Çünkü ben, son otuz altı yılın tanığıyım sadece. Hafızaya dayanarak bu konuda herhangi bir iddia da ortaya koyamayacağıma göre bu verilere inanmak durumundayım. Zaten biraz daha ısınırsa hava, buhar olup yok olmamak içten bile değil. Ve öylesine sıcak ki; değil evden dışarı çıkmak burun ucunu göstermek istemiyor insan kapıdan dışarı. Zorunlu haller dışında ev en güvenilir sığınak bu sıcaklara karşı.
Peki, evde nasıl zaman geçireceğiz? Tabii ki okuyarak. Aslında o kadar sıcak ki kitap bile okunası yok ama adıyla ferahlatacak bir kitap buldum neyse ki. Kitabın adı “Bir Kış Gecesi.” Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlanan kitabı Ilgın Veryeri Alaca yazmış ve resimlemiş.
“Bir Kış Gecesi” sıradan bir kış gecesini anlatmıyor. Aslında sıradan da bizim için değil. Onu sıra dışı yapan benim ve kuşağımın çocukluğundan bir kış gecesini anlatması. Bugünün çocukları için çok yabancı olan bir kış gecesi…
Bu kitabı okuyacak olan bugünün ebeveynleriyle aynı kuşaktan olduğum için düşüncelerimizin de paralel olacağını düşünüyorum. Kitap hemen başında öyle güzel bir manzara çiziyor ki bizlere alıp götürüyor otuz yıl öncesine. “Anneannem gazete okuyor, dedem gözlüğünü takmış, kuruttuğu pembe domates tohumlarını bir bir kontrol ediyordu. Birazdan ıhlamur içecektik ki dışarıdan bir ses geldi. Füüüüt.”
Sözü edilen bu füüüüt sesi gece bekçisinin sesi. O keskin düdük sesi kulağınıza çalındı değil mi? Sobadan gelen çıtırtıları duyuyor musunuz? Eğer bu çıtırtıyı duyduysanız o alevlerin “kavuniçi yeleli bir canavar gibi har har harlayan sobanın açık pervanesinden çıkacak gibi” olduğunu da görmüşsünüzdür.
Hepsi çocukluğumdan bir an sanki. Pencere altından gelen vuuu, vuuu, vuuu sesi, yaprakların hışırtısı, sesinden korktuğum ve yorgan altına gizlendiğim gök gürültüsü… Kavuran bu sıcakların içinde kışı mı özledim acaba?
En iyisi kışın sesini dinlemeye devam edelim. Mısır tanelerinin (ki biz İzmirliler için darıdır o!) pat pat patlama sesi. Su birikintilerinden taşan foşşş sesi, kışımızın olmazsa olmazı “Boooozaaaa”cısı. Bir de sık sık elektrik kesilirdi o gecelerde. Şiddetli rüzgâr en büyük düşmanıydı evimizi aydınlatan enerjinin. Olmayınca elektrik sarılırdık gaz lambalarına. Sonra sonra mum ve lüks lambaları o canım gaz lambalarını saf dışı bıraksa da yeri başkadır gönlümüzde. Ve daha neler neler yer etmiştir o günlerden içimizde.
“Bir Kış Gecesi” bir kitabın ötesinde suluboya resim sergisini de andıran bir sanat galerisi adeta. Çizimler o kadar renkli ve o kadar güzel ki, gözünüzü alamıyorsunuz.
Ve tabii bir de baştan beri sözünü ettiğimiz sesler var. Kitabın sesleri… Resimleri, sesleri ve anlatımıyla kış gecesi hikâyesini bütünleştirince ortaya bir sanat eseri çıkıyor.
Ilgın Veryeri Alaca, çocukluğuna dair bir kış gecesi anısını paylaşmak istemiş çocuklarla. Bugünün çocukları için bir masal tadı verebilir anlatılan gece. Fakat biz ebeveynler için bir anı tadında, alıp götürüyor çocukluğumuza.
Yazın en sıcak günlerinde “Bir Kış Gecesi”ne davet ediyorum sizi. Buyurmaz mısınız?
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (18 Temmuz 2016)