Çocukluk, anıları ve yaşanmışlığıyla hayatın zamansız parçasıdır. Gözün hep gördüğü yerdedir hikâyesine sıkı sıkı tutunduğu silinmeyen manzarası. Kulağın sıklıkla işittiği tuhaf sesiyse, kalbin hayati kararlarını alırken insanın mücrim gibi istikbaline baktığı yerde, hiç umulmadık anlarda yankılanır. Zamanın bir kokusu olsaydı ardında bıraktığı, yüzeyi yıpranmış ve aşınmış, anlamı tam orta yerinden çatlayıp parçalanmış dünyanın suretine en kallavi cevap olurdu muhakkak. Birinin yüzüne baka baka varlığını sahip olduğu kokuyla hatırlatmak, hafızanın meşgalesini kader denenle yüzleştirir çünkü. Sokaklar değiştirilir, yokuşlar çıkılır, şehirler bırakılır, evler taşınır, davetsiz gelenler beklenmedik biçimde gidenlere eklenir, eşyalar eskir, gözlerin kenarındaki çizgiler ruhla harmanlanır, saçların beyazındaki dalgınlık gülüşte ufalanır; ama çocukluk dik dik bakışıyla kalır, durur, bekler.
Bir pencerenin kenarında, bir kapının eşiğinde, silindiği an yeniden tozlanan masanın etrafında, köşesi ayağa takılan halının altında, duvarın kat kat farklı renklere boyandıkça değişeceği sanılan yüzeyinde, bir arkadaşın mektubunda, diğerinin siteminde, ötekinin yokluğunda, yolculukların özellikle sabaha dönen serinliğinde durulan mola yerlerinde, başlangıçlarla bitişler arasında henüz yönü belirlenmemiş yolların ucunda o vardır. Hatıranın derinliğine meyyal anlar hızlandırılmış resmi geçidinin müjdesini genellikle umulmadık zamanlarda anımsanan çocukluğun renkli ve özgür merasimlerine bırakır. İnsan kaç yaşında olursa olsun, yaşadıkları henüz yaşamadıklarına hangi hakikatin payını düşürürse düşürsün, öylesi bir elini ayağını koyacağı yeri bilememe duygusuyla, bu merasimi en ön sıradan hüznünden şüpheli bir gülümsemeyle selamlayandır. Hayaliyle, rengiyle, kokusuyla çocukluk, adına yetişkinlik denen esasen hayatın duraklayan zamanına ait eksikliği ve sıkıcılığı gün gelir bir kitabın arasında iyimserlikle unutturmak istercesine anlatan olur.
Karin Karakaşlı’nın Günışığı Kitaplığı tarafından basılan, çocuklar için yazdığı ve Merve Atılgan’nın çizimlerinin eşlik ettiği kitabı Uçan Kız Volante, varlığını hiç unutturmayan çocukluğun o özel ve anlamlı dünyasına tekrar bakabilmeye olanak tanıyor. İtalyanca’da uçan kişi anlamına gelen adını çok seven Volante’nin anlaşılmak ve sevilmek hakkındaki hislerini birbirine içkin diğer anlamlarla birleştiren kitap, sıkıldığında uçtuğunu hayal eden Volante’nin hayatı renklendirebilmek niyetiyle boyalarıyla renklerin peşinden özgürce gidişini, yine hayata karşı büyüdükçe büyüyen merakını bir havaalanının içine yerleştiriyor. Anneannesine gitmek için ailesiyle birlikte havaalanında oldukları gün, aklından ve kalbinden geçenler, zihnindeki fazla sayıdaki hayalle birleşiyor. Her zaman mükemmel olduğuna inandığı ablası Tessa’nın yanında kendisini eksik ve yetersiz hissedişi, sürekli ilgi bekleyen küçük kardeşi Paulo’nun yanında sıkılışı, annesinin ve babasının onu sürekli gözden kaçırdıkları ve anlamadıkları düşüncesiyle rastlaşınca, ailesinin yanından uzaklaşıp havaalanında daha özgür olacağına inandığı bir uzamda farklı hikâyelere uzanıyor. Ailesi fark etmeden yanlarından uzaklaşan Volante, öncelikle hayallerinin keşif duygusuna hiç itiraz etmeden ekleniyor. Sonra, soğuk, mekanik ve sevimsiz olarak tanımladığı mekânda oturduğu koltuktan yavaşça yükselmeye başladığını hayal ediyor. Böylelikle hem hayaline ortak olan eşyalara hem de ailesine yukarıdan bakmanın canını sıkan her şeyi bertaraf edeceğine inanıyor. Yükseldikçe aslında herkesin birbirine benzediğini görüyor. Bu aynı sıradanlıkta, akışkan sanılan durağanlıkta, herkes bunca birbirine benzerken eşyaların ayrıksı tavırları hoşuna gidiyor ve onlarla konuşuyor. Yaşananları net göremeyeşinin puslu havasını kendisine sorduğu soruyla dağıtmaya çalışıyor. Sen neden böylesin sorusu, diğerlerinden farklı hissettiği özelliklerini anlayabilmek için Volante’ye dünyadaki asıl varolma sebebini sorgulatan uzun bir cevabı da saklıyor.“Dünyada her şey çok sıkıcı geldiğinde, renklere sığınmayı seviyor Volante.” Cümleler yerine renkler, gerçekler yerine hayaller…
Ailesinin yanından ayrıldığında gidişini fark etmemelerine içerlenerek havaalanında dolaşmaya başlıyor. Giyimiyle ve gülüşüyle ona rengârenk gelen Eşlin’le karşılaşıyor. Konuşmaya başladıklarında yazar olduğunu öğreniyor Eşlin’in. Hayatta neleri yapmaktan hoşlandıklarına dair konuşurken ailesinden kaçtığını söylüyor Volante. Ailesinin onu merak etmeyeceğine inanıyor. Havaalanındaki anons ile kendine geliyor. Ailesinin kaybolduğunu duyuran bu anonsla Volante yaptığı resmi Eşlin’e verip üzerine değiştirmek için uzaklaşıyor. Bir anda ailesiyle beraberken uzak kaldığını düşündüğü duyguların yaşattığı heyecanla daha eşit, özgür ve mutlu hissediyor kendisini. Üzerini değiştirmek için girdiği kafenin tuvaletinde siyahi çalışan Amali’yle kısacık sohbetinde onun uzaktaki kızını çok özlediğini öğreniyor ve üzerindeki tişörtü kızına vermesi için Amali’ye hediye ediyor.
Havaalanındaki kalabalık dünyanın karmaşasında yanına oturduğu yaşlı Massimo’dan büyümenin ve yaşlanmanın zorlu ama zevkli taraflarını dinliyor. Onu bulabilmek adına ailesinin havaalanında tekrarlattığı anonsların sıklığıyla Volante, artık ailesinin yanına gitmesi gerektiğine karar veriyor. Aniden ortadan kayboluşuyla ailesinde yarattığı korku ve merak, yanlarına gittiğinde sevgi, sevinç ve mutlulukla harmanlanıyor. Bu ânın resmini yapmaya karar verişiyle Volante, anneannesinin anlattığı kısa hikâyeyi kendi hayatının gözüne olumsuz görünen parçalarıyla tamamlayarak olumluyor. Küçük mutlulukların sihrine inanmaya başlıyor.
Anneannesinin evinde tatildeyken annesinin ve babasının o akşamki hediyesi Volante’nin daha çok resim yapabilmesine aracı oluyor. Büyük, dalları ve yaprakları gökkuşağı renkleriyle buluşan bir ağaç çizen Volante, bu resmi ablasına hediye ediyor. Ağaçların sustuğu sadece iki kardeşin kahkahalarının duyulduğu o yaz gecesinde, bize bizi “anlayan” kısa bir hikâyeyle, uzakta kalan anlamları, anıları ve sorgulayışları tekrar hatırlatıyor aslında Karin Karakaşlı. Çocukluğu… Hayatın zamansız parçasını. Yetişkinliğin mutlak zaferlerin saklandığı yer olduğunu zanneden kibirli görünüşüne ve hissedişine kitabın alt metnine ustalıkla yerleştirdikleriyle cevap veriyor. Deneyimlerin hırçınlığının karşısına iyimser hayallerin ilgisini, koruyuculuğunu ve şifalandıran yanını koyuyor. Bunu gerek kitabın her bir karakterine ait kişisel özellikleri tanımlarken gerek adlarının anlamını açıklarken (adının anlamı rüya olan Eşlin ve umut olan Amali) gerekse Volante’nin havaalanında eşyayla ve diğer insanlarla ilişkilenme biçimindeki detayları aktarırken sağlıyor.
Kitabın ana mekânını çevreleyen yerin havaalanı olarak seçilmesinin; zihnin ve ruhun özgürleşme bağını güçlendirmesi, farklılığı ve çeşitliliği görünür kılabilmesi açısından önemli olduğunu söyleyebilirim. Kalabalığın çağrısına ortak seslere eklenerek değil kendine ait olanla, uygunluk çizgisini ihlal edecek bir başka sesle, inanarak cevap verebilmenin içtenliğini cisimleştiriyor Volante. Mükemmel bütünlük arayışına daha görece, daha yakın ve kusurlu ilkeyi ilikliyor; iç görüsünü ve iç sesini kaybetmeden, kararları ve tercihleriyle büyüyenin kavrayışını. Benzer sayılanla koşulsuz uzlaşmanın yerine bitmeyecek büyüme mücadelesini, yetenekleriyle, tercihleriyle ya da vazgeçişleriyle ben neden böyleyim sorusunu korkmadan soranların cesaretiyle açıklıyor.
Volante’nin olanları ve olmasını istediklerini çizdiği resimlerdeki renklerin hayalini, yetişkinliğin hayata vakfettiği tutsaklığın gölgesine yansıtıyor. Konuşmadan anlayabilmenin ve anlatabilmenin kırılganlık karşısındaki gücünün sevgiyle tamamlanabileceğini anlatan kitap, aileyi bütünsel temsil alanı yerine farklılıklarla biçimlenen bir ard alan olarak görebilmeyi de öneriyor. Büyüdükçe kuvvetle muhtemel başkalarının varlığıyla yüceltilecek hayatı, hiç yok olmayacak çocukluğun yetişkinliğin hantal çehresine gülümseyen düş gücüyle tekrar tanıştıran Uçan Kız Volante; çocukluğundan kaçmak isteyen ve fakat kaçmak istedikçe her köşe başında çocukluğunun manzarasına dönüp bakan yetişkinlere de soluklanıp yola devam edecekleri kısa bir durak oluyor. Tıpkı Volante’nin anneannesinin söylediği gibi: “Kaçmak, insana aslında bir yeri terk ederek çözebileceği bir şey olmadığını gösterir. O yüzden, mutlaka geri dönersin. Ama arkanda bıraktığın yerde de değişiklik olur. Döndüğünde kimseyi ve hiçbir şeyi aynı bulamazsın.”
Funda Dörtkaş – edebiyathaber.net (26 Eylül 2018)