1993 yılında Hanene Ay Doğacak isimli ilk kitabıyla Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü değer görülen Şebnem İşigüzel’in son kitabı Gözyaşı Konağı – Ada, 1876 İletişim Yayınları’ndan çıktı.
Gözyaşı Konağı, genç bir kadının gayrimeşru çocuğuna hamile kalmasıyla başlıyor. Zengin bir ailenin en küçük kızı olarak paşalarla evlendirilmesi düşünülürken bu yasadışı hamilelik ailenin bütün planlarını alt üst ediyor. Artık ellerinde geri dönüşü olmayan ve saklanması gereken son derece edepsiz bir sır var. Ailenin kadınları, öncelikle ağabey ve baba olmak üzere bu hamileliği toplumdan gizlemeye çalışmak için en küçük kızlarını Ada’ya, adeta bir sürgün hayatı yaşamaya yolluyorlar. Bu “gizlenme” yolculuğu bir bakıma toplumun bütün kirli yüzünü de ortaya çıkartıyor. Bu sırrın herkes tarafından bilinmesi ve ifşa edilmesi, fısıldaşmaların haykırışlara çevrilmesine yetecek bir kuvvete dönüyor.
Romanda, 1876 yılında toplumun, hiçbir “ayıba” göz yummayacak kadar namuslu olduğu gözler önüne seriliyor. İşigüzel, gayrimeşru hamilelik üzerinden toplumun kadına ve erkeğe bakış açısını irdeliyor: Bu gayrimeşru çocuk sadece kadının ayıbı olarak kalacak, fail olan erkek günlük yaşamını kaldığı yerden olduğu gibi devam edecek. Kadın gizleyecek, çünkü ayıbını gizleyebildiğin sürece ayıp, ayıp değildir!
İşigüzel, bu kitapta sadece kadın-erkek arasındaki eşitsizliği irdelemekle kalmıyor, aynı zamanda aile dinamikleri, kölelik, hürriyet ve düşünce özgürlüğünü de dönemin koşulları çerçevesinde sorguluyor. Bir kölenin özgürlüğünü kazanma uğruna nelerinden vazgeçtiğinin, ne kadar yakın olurlarsa olsunlar bazı insanların neden hiçbir zaman eşit olamayacağının, daha doğru bir ifadeyle neden eşit “görülmeyeceğinin” bilançosunu çıkarıyor.
Öte yandan o dönemde ülkeye yeni yeni giren bir hürriyet havası ve bunun karşısında devletin takıntığı sansürcü ve cezalandırıcı yaptırımlara da değiniliyor. Kitapta, dönemin aydınlarının seslerini duyurabilmek için kendilerini gizlemek zorunda kaldıkları, acı bir şekilde işleniyor. Saklandıkları pelerinlerden çıkmak zorunda kaldıklarındaysa karşılaştıkları ceza özgürlüklerinin ellerinden alınması oluyor.
Toplum, kendi horluğunun üstünü örtmek için her zaman bir av arar: Dışlayacak, baskılayacak, ayıplayacak bir av ve bunu bulduğunda da bu hakkını sonuna kadar, bir böceğin kafasını ezermiş gibi kullanır. Bu, gerek gayrimeşru hamilelik olsun gerek düşünme hürriyeti elinden alınmaya çalışılan kaçak bir sürgün… Öyle bir durumdayken nefesinizi bile sessizce alıp vermek zorunda hissedersiniz. Toplum nezdinde neden yoktur, sonuç vardır. Bu sonuç en ağır kınamaları hak eder niteliktedir. Bu göz yaşartıcı oyunda bir kadının namusu tüm toplumun namusunu tehlike altına alabilir. Çünkü çoğunluk, haklı olmasa da her zaman kazanır.
Şebnem İşigüzel, akıcı anlatımıyla bizlere tüm bunları ve aslında yüzyıllardır değişmeyen toplum yapısını, kadın-erkek sorunsalını, özgürleşme olgusunu taze bir sıcaklıkla sunuyor.
Elif Zeynep Filizci – edebiyathaber.net (2 Haziran 2016)