Biyografi yazarı, gazeteci Lorenz Wagner’ın yazdığı, E. Gülşen Yüksel’in çevirdiği, Timaş Yayınları etiketiyle çıkan Çok Hisseden Çocuk, dünyaca ünlü bir nörobilimcinin otizmli oğlunun yaşadıklarından yola çıkarak yaptığı bilimsel deneyleri ve gelişmeleri konu alan zaman zaman kısa söyleşilerin de yer aldığı bir biyografi kitabı.
Her beş bin kişide bir otizm vakasıyla karşılaşılıyor ama Amerikan Sağlık Dairesinin verilerine göre bu oran 58:1. Otizm tanısı konulması, tanı konulduktan sonraki süreç otizmli çocukların ebeveynleri için ciddi bir kaos. Sanırım otizmli çocuklarla ilgili en çok bilinen şey özel bir eğitime ihtiyaçları olmalı fakat bunun hiç de kolay olmadığını, üstelik o özel eğitimin çok da tartışmalı bir konu olduğunu biliyorum. Toplum içerisinde otizmli bireylerin tam olarak ne yaşadıkları pek anlaşılmıyor.
Çok Hisseden Çocuk da otizmli bir çocuğun yaşadıklarını konu alıyor, ama biraz daha farklı. Kai’nin babası dünyaca ünlü bir nörobilimci; oğlu Kai’deki farklılıkları kabullendikten sonra Henry Markram çalışmalarını otizm üzerinde yoğunlaştırıyor. Çok Hisseden Çocuk sadece bu çalışmaları anlatan, bilimsel içerikli bir kitap değil, aksine okuyanın empati yapmasını ve gelişmelerden haberdar olmasını da sağlayacak bir kitap. Alanında uzman bir bilim insanın oğlunun bile otizm tanısı konulmasının bu kadar zaman alması durumu tüm gerçekleriyle gözler önüne seriyor, varın diğer ailelerin yaşadığı çaresizliği siz düşünün. Üstelik tanı çözüm sunmuyor. Bilim dünyasının bu konuda yanıtlayamadığı çok soru var. Otizmli insanlar gerçekten empatiden yoksun mu? Duyarsız mı? Özel eğitime ihtiyaçları var mı? Hayatları “normal” olacak mı?
Kitap tüm sorulara motamot cevaplar sunmuyor, fakat Kai’nin yaşadıkları çerçevesinde aşama aşama ilerliyor. Kitabın ilk bölümü ağırlıklı olarak tanı konulana kadar geçen zamana ayrılmış. Kitabın ikinci bölümü ise tanı konulduktan sonra Henry ve Kamila’nın, araştırma ekibindeki diğer insanların çalışmalarına ayrılmış ve bir yandan da Kai’nin hayatında yaşadığı değişimler, karşılaştığı yeni zorluklar ve imza attığı yeni başarılar var. Kitapta bilimsel gelişmeler, analizler de var fakat bunlar oldukça yalın, herkesi anlayacağı bir dille aktarılmış. Kitabın diliyle ilgili beni rahatsız eden kısım şu oldu, ilk bölümde empati yapılmasını sağlamak, Kai’nin ve ailesinin çaresizliğini vurgulamak için bazı ifadeler var, bir okur olarak bunlara gerek olmadığı kanısındayım. Neyse ki ikinci bölüm hem bilimsel veriler açısından da hem de dil açısından daha doyurucu, daha tatmin edici. Ayrıca Kai’nin hayatında gelişmeler oluyor, bu da başta çizilen karamsar tabloyu hafifletiyor.
Yazar, tanıda geç kalınmasının sonuçlarını aktarırken kanser gibi sessiz sedasız ilerleyen insanın içini kemiren hastalıklardan bahsettikten sonra ekliyor:
“Ruhumuzu hedef alan ıstıraplar ise çok daha sinsi ilerler. Bu elemler cihazlarla görüntülenemez, kimse de onların peşine düşmek için kendini paralamaz ve böylece uzun süre fark edilmeden işlerini yapmaya devam ederler. Kimi zaman garipsenecek bir davranış, kimi zaman küçük bir işaret, kimi zamansa ufacık bir memnuniyetsizlik anının içine gizlenmiş halde kendilerini gösterirler.”
Kitap Asperger sendromlu çocuklarınki gibi bir başarı tablosu çizmiyor, Kai için otizmli ama inanılmaz bir resim yeteneği var demiyor, bu açıdan okuyanlar için yararlı olacağına inanıyorum. Çünkü medyada daha çok gördüğümüz otizmli bireyler başarı hikâyeleriyle tanınıyor, basitçe ifade etmek gerekirse süper güçleri var. Fakat Kai’nin süper güçleri o kadar süper değil, evet çok yetenekli olduğu alanlar var ama aynı zamanda çok zorlandığı zamanlardan da bahsediyor kitap. Medyada gördüklerimizden çok daha gerçekçi bir tablo çiziliyor.
Henry Markram ve eşi Kamila’nın Kai’ye iyi gelmek amacıyla, onun yaşadıklarını düşünerek yaptıkları araştırmalara yıllardır bilinen Zihin Teorisi’ne ters düşmesi sebebiyle başlarda pek güvenilmiyor. Zamanla başka araştırmacıların çalışmalarıyla da desteklenince Markram çiftinin keşifleri bilim dünyasında bir sarsıntıya yol açıyor. O zamana kadar otizmli bireylerin duyarsız olduğu, empati kuramadıkları söylenirken aksine otizmli bireylerin de empati kurabildiği sadece bunları bizler gibi ifade edemedikleri, yansıtamadıkları ortaya çıkıyor.
“En çok içine kapanan çocuklar genellikle en güçlü beyinlere sahip olanlardır ve bu son derece trajik bir durumdur: En çok hisseden çocuklar, bunu en az ifade edebilenlerdir.”
Henry ve Kamila çifti çalışmalarını bununla sonlandırmıyor tabii ki, Henry daha sonra bu çalışmalarından yola çıkarak İnsan Beyni Projesi’nin kurucusu oluyor. Kai sayesinde otizmi daha çok tanımakla kalmakla kalmıyorlar, otizmin önlenebilme ihtimalleri üzerinde de düşünüyor ve çalışmalarını devam ettiriyorlar.
Çok Hisseden Çocuk otizmli çocuğu olan her anne babanın yaşadığı açmazları anlatan bir kitap. Kitabın gerçekçi ama aynı zamanda iyimser üslubunun otizmli insanlara ve ailelerine iyi geleceğine inanıyorum. Yaşadıklarındaki ortaklık onlara yalnız olmadıklarını hissettirecek ve biz normal olduğumuzu sanan insanlara da empati için kapılar aralayacak bir kitap Çok Hisseden Çocuk. Dönüp Kai’nin yaşadıklarına bakınca ister istemez onun diğerlerinden şanslı olduğunu düşünüyorum fakat bu sadece onun şansı olmadı, otizmli bireylerin daha iyi anlaşılmasına sebep oldu, diğerlerinin de şansı oldu.
edebiyathaber.net (11 Temmuz 2022)