Kimi romanlar, hikayeler vardır ki okumayı bitirdiğinizde zihninizde yer edeceğini, içinizde bir duygu olarak kalacağını bilirsiniz. İnsanı, gökyüzü gibi hiçbir yere gitmeyen çocukluğu başta, tüm yaşanmışlıkları ile, olduğu kişi yapan, ‘kendisi’ yapan da bu birikimler değil mi. Bu, sayfalarından öfke saçılan, dostluk, şiir, korku, aşk, şiddet saçılan roman da onlardan biri.
İnsan, kendine insan dediğinden beri zordur insan kalmak, yeni bir şey değil bu, diyor Ayfer Tunç romanında. Doğru ama insan, gene de zamanın insanı daha çok insan yaptığına inanmak istiyor…
Ne var ki insan, hakkında iyi düşünceler beslediği dünyanın mahvolmuş olduğunu keşfetmeye görsün bir kere. İnsanı, altın çağının geri gelmeyeceğini, zaten hiç olmadığını, ömür denen şeyin boş bir umudu beslemekten ibaret olduğunu anlamaya görsün. İnsan insan denen varlığın en iyimser oranla yarısının şerefsiz mahlukat, diğer yarısının da bu şerefsiz mahlukatın oyuncağı olduğunu fark etmesin bir kere… İşte orda yeni bir ülke başlar. Bu ülke bir hayaldir aslında, bir umut, öncesiz ve sonrasız, anlık bir anlamdır sadece. Ama burası en onursuzca çöküşten doğan onurun ülkesidir. Burası Phoenix müdürüm…diye seslenen Donna Kişot Şebnem’in öyküsü Yeşil Peri Gecesi.
Kapak Kızı, Yeşil Peri Gecesi ve Osman, Ayfer Tunç’un edebiyatımıza kazandırdığı psikolojik, romantik ve bir o kadar da dışavurumcu ve realistik roman üçlemesi. Yazılmış ilk roman olarak kabul edilen Ganji’nin Hikayesi’nden beri, ben nihayetinde insanım, cenetten kovulan ve işte insan böyledir, insan benim gibi bir şeydir diyemediği için düştüğü çukurdan, kaostan çıkamayan insanı, insana anlatmak için çabalayan ancak ne yazık hiçbir çağda ve toplumda çoğunluğu kapsayamayan sanatın yazınsal bir örneği.
Roman, başta Edip Cansever olmak üzere Oktay Rıfat, Gülten Akın, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Sıtkı Tarancı, Cemal Süreya, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Can Yücel, İsmet Özel, Sait Faik, Oğuz Atay gibi insan ruhunu silkeleyen şair ve yazarlara, psikolojik filmlerin en önemli yönetmenlerinden Ingmar Bergman’dan Charlie Kaufman gibi senaristlere, Secaattin Tanyerli, Adnan Ergil, Arif Sami Toker gibi sanat müziğinin unutulmaz bestecilerine dörtyüzaltmışüç sayfalık bir saygı geçiti aynı zamanda.
Tam da yazarın yeri gelip alıntıladığı gibi, baştan sona, ‘Nuh’un, geleceği okuma yeteneği olsaydı, kesinlikle gemisini yakardı’ diyen Cioran, haklı mıydı gerçekten diye sormaktan alıkoyamıyorsunuz kendinizi.
Kurban olmayı kabul etmeyebilirdim. Ama etmiştim. Dünyaya kurban edilmeye hazır gözlerle bakmak, hayır demekten kolaydı. Mağdur olmak cesur olmaktan çok daha kolaydı. İnsan cesareti seçmezse kurban olmayı kendiliğinden seçmiş oluyordu. İnsan mağdur olmanın suçsuz olmak anlamına geldiğini sanıyordu. Oysa mağdur olmak, suçsuz olmak anlamına gelmiyordu. Madem ki kendimi kurban etmiştim sonuna kadar gitmeliydim diyen roman boyunca adı hiç geçmeyen Şebnem’in, yaşamdan alacaklı binlerce kadının hikayesini anlattığı, aile nedir, dostluk nedir, kokuşmuşluk, riyakarlık, çürümüşlük nedir, tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği; geçmişinden değil gelecekten kaçmak, Anka Kuşu misali kendini yakmak pahasına cesur olmak mümkün mü, ezilen o gücü o dayanağı nerden bulup ayağa kalkabilir soruları ile yoğrulmuş bir roman Yeşil Peri Gecesi.
edebiyathaber.net (21 Ocak 2021)