Bursa, Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün 6 Ekim akşamı çevrimiçi olarak gerçekleştirdiği “Yılın yazarı Fakir Baykurt Söyleşileri” kapsamındaki “Anılar – Tanıklıklar” başlıklı söyleşiye ilgi büyüktü.
Birnur Şener, Kemal Yalçın ve Işık Baykurt’un konuşmacı olarak katıldıkları program, yurt içi ve yurt dışından eşlik eden katılımcı kitlesiyle ünlü yazarın az bilinen yaşanmışlıklarıyla hatırlanmasını sağlarken zaman zaman duygu dolu anlar yaşandı.
Henüz küçük bir çocukken adını duyduğu Burdur’lu Fakir Baykurt’a büyük hayranlık besleyerek yıllar boyu gönderilmemiş mektuplar yazan Burdur doğumlu Birnur Şener, on beş yaşında evlendikten sonra da bu mektuplara devam ettiğini ve yazarın tüm kitaplarını birçok kez okuduğunu anlatıyor. Sekiz yaşında adını duyduğu Fakir Baykurt ile ancak kırk sekiz yaşında tanışabilen Birnur Şener, çocukluk yıllarında ünlü yazarı bulursa kendisini okutacağı umuduyla yaşadığını söylerken “Onu hiç unutmadım,” diyor. İlk kez, bir konuşması sırasında karşılaşan ve o günden sonra yazarın kendisiyle iletişimi kesmediğini söyleyen Şener; “Bana aba, diye hitap ederdi. Özü sözü bir, açık yürekli bir insandı. Onun gibisini bir daha görmedim. İnsana değer verirdi, hâlâ kitaplarını tekrar tekrar okuyorum.” şeklinde içtenlikle duygularını dile getiriyor. Ünlü yazara duyduğu özlemle biri “Fakir’in Kıyısında” olmak üzere üç kitap yazan Şener, yaşadığı bölgedeki okullara kütüphaneler kurmuş ve halen kurmaya devam ederek onun izinden gidiyor.
Anma programına Almanya’dan katılan Kemal Yalçın ise bir köy enstitülü olan yazarla aynı okuldan mezun olduklarını, onu bir ağabeyi, hocası, yol göstericisi ve sırdaşı olarak gördüğünü belirtirken; “O, Isparta – Gönen Öğretmen Okulu’nun şerefiydi, hepimiz onun gibi öğretmen olmak istiyorduk. Onun kitaplarıyla aydınlandık,” diyerek yazarın, yaşamındaki önemini ifade ediyor. Fakir Baykurt ile ilk kez TÖB Derneği Genel Kurulu’nda tanışan Yalçın, 1982’de Almanya’ya yerleşmiş ve 1987’de bir okuma gününde bu kez Bremen’de karşılaşmış. Aralarındaki kırk kilometre mesafeyle bundan böyle vefatına dek sık sık bir araya geldiklerini ve sıkı bir dostluk kurduklarını anlatırken; “Fakir Baykurt’tan vefalı olmayı öğrendim. Sistemli, düzenli ve tutarlı çalışmayı öğrendim. O, devamlı planlı çalışırdı, çalışma odasında planlar asılıydı ve bana da planlı çalışmayı öğütlerdi. Yurt dışında da her dakikasını değerlendirirdi, birçok ödül aldı.” diyor ve; “Ren Nehri kenarında buluşup vatan hasretinden hiç bahsetmeden sohbet ederdik. Kimi zaman birlikte tarhana çorbası içerdik. Fakir Baykurt, on beş yıl sonra Türkiye’ye dönerken yasaklı olmamasına rağmen sessiz sedasız Düsseldorf Havalanı’ndan önce Antalya’ya gitti.” sözleriyle âdeta o günleri yeniden yaşıyor.
Kemal Yalçın, Fakir Baykurt’un üç buçuk yıl hapiste kalmasına, 1979 – 1994 arasında on beş yıl Türkiye’den uzak yaşamasına ve yaşadığı birçok güçlüğe rağmen üreticiliğinden hiçbir şey kaybetmeden elli beş kitap yazarak kırk beş yıl da öğretmenlik yaptığını hatırlatıyor ve yazarın; “Daha yazacağım çok şey var ama ömrüm yeter mi?” şeklindeki sözlerini aktarıyor. Yalçın; “Yahya Kemal ile de tanışan Fakir Baykurt’un Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldığı “Yılanların Öcü”, Türk Edebiyatı için büyük bir kazançtır. Ona bu ödülü layık gören jürinin başkanı Halide Edip Adıvar’dı ve böyle bir roman daha fazla ödülü hak ediyor, diyerek bin liralık ödülü beş bin liraya çıkartmıştı.” şeklindeki bir başka ilginç anektodu naklediyor.
Konuşmacı, yazarın kişilik özelliklerinden bahsederken onu; “Özü sözü bir, kitaplarıyla davranışları bir, dürüst ve alçakgönüllü.” sözleriyle tanımlayarak yazarı kaybettiği zaman en yakın ağabeyini kaybetmiş kadar üzüldüğünü vurguluyor.
Yine Yalçın’ın anlattıklarından Baykurt’u 1979’da Almanya Eğitim Bakanlığı’nın, Türk çocuklarının sorunları üzerinde çalışmak üzere resmî olarak davet ettiğini, siyasi mülteci olmadığı halde 12 Eylül’den sonra bir daha yurda dönmediğini, her şartta -Mamak’ta tutukluyken, Fevzipaşa’da sürgünde iken (Tırpan’ı yazar)- yazmayı sürdürdüğünü öğreniyoruz.
1992 yılında Almanya’da Duisburg Edebiyat Kahvehanesi’ni kurarak bir bakıma bir edebiyat okulu oluşturup okuma ve üretme kültürünü devam ettiren yazarın sayesinde Binali Bozkurt, Ali Bali gibi pek çok kişinin kitap yazdığı dönemleri de anlatıyor Kemal Yalçın. “Onun ölümünün ardından mekânın adını “Fakir Baykurt Kahvehanesi” olarak değiştirdik. Almanya’da çalışırken engelli çocuklara da kitap yazdırdı ve “Kalem” adında bir dergi çıkarttı. Sıradan değil, yaratıcı bir öğretmendi. Çocukları düşünmeye ve soru sormaya yönlendirirdi.” diye ekliyor.
Sadece yazarın Ankara’da İlköğretim Müfettişi olarak çalıştığı sırada sırf kitap okuyabilmek için at yerine eşeğe bindiğini ve “Kaplumbağalar”ın düzeltmesini eşek sırtında yaptığını duymak dahi Fakir Baykurt’un örnek alınası çalışma azmi konusunda fikir sahibi olmamıza yeter sanırım.
Fakir Baykurt’u öğretmen, sendikacı ve yazar yönleriyle tanıtmaya çalışan konuşmacı, onun Türk öğretmenlerinin hareketiyle özdeşleştiğinin altını çiziyor. Türk Öğretmenler Derneği Millî Fedarasyonu’nun genel başkanlığını yapan yazarın, tüm öğretmenlerin sendikalarının lideri olduğunu sıralıyor. Ve programa katılan herkesi duygulandıran 1969 yılında Kayseri’de TÖS’nın genel kurulunun yapılacağı gün Kayseri Alemdar Sineması’nda henüz açılışta İstiklâl Marşı okunurken benzin şişeleriyle yakılmak istenen sekiz yüz öğretmenin kurtuluşunu anlatıyor. Fakir Baykurt’la ilgili en çok iz bırakan anısının bu olduğunu söyleyen Kemal Yalçın, yazarın arka kapıdan çıkarak kızgın kalabalığın arasından geçip yetkililere ulaşarak olaya engel olmasını paylaşıyor.
Yazarın Işık, Sönmez ve Tonguç adlarındaki üç çocuğundan en büyüğü Işık Baykurt ise aile yaşamlarından aktarımlarda bulunuyor: “Kâğıtları ziyan etmez, küçük parçalara bölüp gömleğinin cebinde dahi not kâğıtları taşıyarak sürekli notlar alırdı. Çok çalışkan bir insandı… Yazıları elime geçtikçe düzenleyip yayımlamaya devam edeceğim. Yetmiş yaş gibi en üretken olması gereken bir yaşta kaybetmiş olmamızdan büyük üzüntü duyuyorum.” derken; “TÖS Genel Başkanı iken çok göz önündeydi ve onunla gurur duyduğumu hatırlıyorum. Babamla geçirdiğim her an çok değerliydi. Hastane odasındaki anlarımın dahi bir saniyesi bile kaçırılmayacak anlardandı.” şeklinde duygularını paylaşıyor.
Yazarın tüm külliyatını yayımlayan ve programa bağlanarak söz alan Literatür Yayınları’nın kurucusu ve Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Kocatürk ise Baykurt’un Almanya’da yazdığı sekiz ciltlik öz yaşam öyküsünün bir Türkiye tarihi olduğunu ve eserin, Türk entelektüel insanlarının portresini barındırdığını vurguluyor. Ayrıca toplumsal gerçekçi yazarın “Yılanların Öcü” ve “Kaplumbağalar” adlı eserlerinin bugüne dek elli-altmış bin civarında baskı yaptıklarını belirten Kocatürk; “Ben de kendimi Fakir Baykurt’un bir oğlu olarak kabul ediyorum,” derken yazara olan hayranlığını içtenlikle ortaya koyuyor.
“Yoruldum yurda uzaklardan bakmaktan / Ama yorulmadım hiçbir zaman / O yoksul sevgili gibi dağ başlarında / Karda kalmış, darda kalmış yolcular için yazmaktan.” F.B.
Asıl adı “Tahir” olan ve yayımlanmaya başlayan ilk şiirlerinde “Fakir” adını kullanmaya başlayan mütevazı yazarı ölüm yıldönümüne birkaç gün kala anarken kâh gülümseyip kâh duygulanan konuşmacılar ve katılımcılar arasında olmak büyük mutluluktu.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (8 Ekim 2020)