Çocuk edebiyatına kazandırdığı birçok yapıt ve “Oyuncu Anne” olarak tanıdığımız Şermin Yaşar, öykü kitaplarıyla hafızalarımızda iz, kitaplığımızda özel bir yer edinmeye devam ediyor. “Tarihi Hoşça Kal Lokantası”, “ Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu”, “ Gelirken Ekmek Al” kitaplarının ardından kendine has üslubu, yalın ve akıcı anlatımıyla bize bizi hatırlatan yeni öykü kitabı geldi: Deli Tarla. “67’nci Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’na Şermin Yaşar layık görüldü. Yaşar’a ödülü getiren kitabı Kasım 2020’de Doğan Kitap etiketiyle çıkan Deli Tarla oldu. Doğan Hızlan başkanlığında toplanan jürinin değerlendirmesinde Yaşar’ın “insan psikolojisinin karanlık yanlarını ustaca kurulmuş olay örgüleri ve ironik bir dille anlatmakta gösterdiği başarıdan dolayı” ödül aldığı belirtildi.”(Gazete Oksijen)
Doğan Kitap etiketiyle okurla buluşan Deli Tarla on altı öyküden oluşuyor. Olay akışının merkezde olduğu öyküler serim, düğüm, çözüm yapısıyla ilerlerken, mizahi tarafıyla da okuru sürüklüyor. Öykülerin sonu genellikle şaşırtıcı biçimde bitiyor. Tanıdık olduğumuz, sık sık karşılaştığımız birçok karakterin iç dünyasındaki gelgitlere, karışık duygulara anlatıcının gözünden şahit oluyoruz. Zaman zaman kendi iç hesaplaşmamıza ayna olan, bildik duyguları yansıtan cümleler okuyoruz. Karakterlerin ve olayların ön planda olduğu öyküler günlük konuşma diliyle yazılmış. Bu durum okuru öykülerin içine çekip karakterlere daha yakın hissettirebilir.
“Yalnız tapuda bir tarla daha görünüyor, dedi annemin vefatından altı ay sonra miras işlerini halletmek için gittiğimiz avukat. Odada buz gibi bir hava esti, hepimiz birbirimize baktık gergin gergin. Köydeki evi abim alacak, hepimize evin değeri üzerinden para verecekti. Evi satmayacaktık; ne de olsa baba evidir, dursun, gider geliriz, demiştik. Kavaklı tarla abime, mezarlık tarafındaki tarla ablama, dere boyundaki tarla bana, harmanlıktaki tarla da en küçüğümüz Ayşegül’e verilecekti. Avukat söyleyene kadar deli tarlayı düşünmemiş, belki de düşünmek istememiştik,” cümleleri kitaba adını da veren ilk öykü. Aile içi idare edilmesi gereken ilişkiler, aile fertlerinin birbirleri hakkındaki gizli kalmış hisleri ve düşünceleri öyküde bir miras paylaşımıyla gün yüzüne çıkıyor. Babanın delirmesine ve peşi sıra vefatına yol açtığı düşünülen, uğursuz olarak görülen tarlanın merkez öykü kişisine verilmek istenmesiyle fitil ateşleniyor. Aile içi çatışmayla birlikte derinlerde kalmış öfkeler dile gelmeye başlayınca öykünün sonu daha da merak uyandırıyor. Bu durum, içinde yaşarken fark edemediğimiz bazı gerçeklerin hayatımıza nasıl etki bıraktığı gerçeği üzerine düşünmemizi sağlayabilir.
“Bir ailede bir sorunlu birey varsa diğerleri ister istemez uyumlu olmak durumundadır. Babam; yaşamı boyunca uyumu bir gömlek gibi giymiş, halamı da boynuna bir boyun bağı gibi bağlamış bir adamdı.” Adieu Hala öyküsü genç yaşında onu terk edip Almanya’ya giden ailesini ömrü boyunca bekleyen, yaşlandıkça akıl sağlığını da yitiren bir halayı anlatıyor. Yeğeni Nazlı annesi tarafından terk edilince küçük yaşta halasına yakınlaşır ve bir nevi onu annesinin yerine koyar. Zamanla hastalığını fark eden Nazlı, çok sevdiği halasını iyileştirmek için kendince bir oyun oynamaya başlar. Yakınlarımızı ve sevdiklerimizi her ne olursa olsun mutlu etmeye çalışmak için verdiğimiz çabaya ve içten içe bizi üzen birçok olayın yarattığı psikolojik travmaya ışık tutan etkileyici bir öykü bu.
“Garip Kül Kedisi Masalı” ise evlilik çatısı altında oynanan sahte mutluluk oyunu hakkında ipuçları taşıyor. “Fikret ve Semiha, bundan yirmi altı sene evvel dünya evine girdiklerinde, aile büyüklerinin de uyarıları üzerine adımlarını eşikten sağ ayaklarıyla attılar ve kapıyı bekârlık hayatlarının üzerine çat diye kapattılar. Ama işte sanıyorum tam o an, Fikret’in gözü ona yetişmedi, o hep dışarıda kaldı.” Yanında çalıştığı patronun kızıyla evlenip gelecek planları kuran Fikret’in evliliğini bir cüzdana sığdırması ve çapkınlıklarının listesini tutması üzerine yaşadığı zor anlar anlatılıyor öyküde. Mizahi bir üslubun hakim olduğu öykü yine çok tanıdık karakterlerle tanıştırıyor bizi. Dışarıdan masal gibi görünen evliliğin içinde gizliden gizliye oynanan çifte oyuna şahit oluyoruz. Aldatan kocayla, mutlu eş rolünü oynayan bir kadın var. “Fikret’in bu hallerinin sebebi asla Semiha değildi. Semiha’dan öncede böyleydi bu. Adam bilmiyordu tek eşlilik nedir, duymamış ve katiyen görmemişti. Babası Fikret henüz bebekken ölmüş, annesi bir başkasına kaçmıştı. Fikret dedesinin yanında amcaları, halaları ve babaanneleriyle büyümüştü. Dedesinin dört eşi vardı ve hâlâ gözü başkalarındaydı. Çocuğun geçtiği yol bu olunca, vardığı nokta da çok ötesi olamamıştı.” Yaptığımız yanlış tercihlerin sebebini geçmişin izlerinde aramaya güzel bir örnek olan bu öykü, mizahi yaklaşımıyla tebessüm ettirebilir. Fikret’in annesi tarafından terk edilmesi ve bunun acısını birlikte olduğu kadınlardan çıkarması evliliğini zedeleyen mazereti oluyor, ek olarak dedesinin durumu için gerekçe sağlıyor.
İnceliklerle dolu on altı öykünün olduğu “Deli Tarla”da Şermin Yaşar, toplum yapısının birey üzerinde bıraktığı izlere dikkat çekiyor ve yazarın kaleminden dökülen her öykü geride sarsıcı duygu ve düşünceler bırakıyor.
edebiyathaber.net (25 Ekim 2021)