Önceleri tuhaflaşmışlardı, ara sıra ufak tefek sarsıntılar geçiriyorlardı; kısa bir süre sonra halüsinasyonlar görmeye başladılar. 35 kişinin her biri aynı nörolojik arazları gösteriyordu. Bu görüngüler giderek artmaya, durum iyice tehlikeli bir hal almaya başladı. İlk felç vakasından sonra bir yerlerine inme inenlerin sayısı hızla arttı. Aralarından biri 26 Ekim 1924’te şiddetli sinir krizleri geçirerek öldü. Takip eden günlerde dördü daha aynı şekilde can verdi. Bu ilk vakaların ardından tüm işletmede çalışan işçilerin yüzde 80’i birkaç ay içinde şiddetli zehirlenmeden mustarip oldu ve hayatını kaybetti.
Ölümlerin yaşandığı yer bir üretim tesisiydi ve işçilerin yaptıkları iş basitti. Yeni bir benzin türü üretiyorlardı. Aslında ilk ölüm haberleri gelince basının ilgisi bu işletmeye yönelmiş ve gazeteciler, çalışanlardan ya da kasaba halkından bu tesiste yeni bir benzin üretildiği bilgisini almışlardı. Bu “esrarengiz benzin”i araştırmak için ölen işçilerin yakınlarıyla görüştüklerinde onların adlandırmasının her şeyi açıkladığına ikna oldular: “Delirten benzin!”
“Kimler var?”
Bu ölümler, Amerika’nın ve dünyanın en büyük petrol şirketi Standard Oil’in (bugünkü haliyle Exxon-Mobil), New Jersey, Elizabeth’deki, Bayway tesisinde; yeni ürünün, “Delirten Benzin”in üretimine başlanmasından kısa bir süre sonra gerçekleşiyordu. Aslında bu yeni benzinin patenti dünyanın en büyük otomobil şirketi olan General Motors’un elindeydi. Standard Oil’in ufak tefek değişikliklerle daha iyi bir ürün ve dahası bu ürünün kendine ait olduğunu gösterecek bir başka patent almış ve üretime geçmişti. Fakat bu iki şirket kavga etmedi ve bu yeni ürünü üretmek ve pazarlamak için Ethyl Benzin Şirketi [Ethyl Gasoline Corporation] adını verdikleri ortak bir şirket kurdular. Dünyanın en büyük ikinci kimya şirketi ve I. Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusuna sattığı barut ile muazzam kârlar elde etmiş olan Du Pont ise General Motors’un yüzde 35 hissesinin sahibi olarak hem bu şirketin yönetim kurulunu ele geçirmiş hem de bu kârlı işin, kurşunlu benzin işinin asıl yöneticisi olmuştu.
“Ne iş yapılıyor?”
Aslında bu kârlı işin muhtevası oldukça basitti. Yeni bir benzin ürettikleri yoktu. Sadece benzinin içine zehir katıyorlardı: 3000 yıldır zehirli bir madde olduğu bilinen ve Antik Yunan ve Roma’da sinsi bir suikast aracı olarak kullanılan kurşunu benzinin içine karıştırıyorlardı. Bu karışımın motorda yakılmasının ardından içindeki kurşunun egzozdan havaya karışacağını ve toz halinde her yere serpileceğini, rüzgarla taşınarak toprağa ve içme suyuna karışacağını, böylelikle caddelerde soluduğumuz havadaki kurşunu bir de sofralarımızda göreceğimizi, çocuklarımızın bizden 7 ila 10 kat daha çok ve çabuk etkileyeceğini, kurşunun radyoaktif maddeler gibi bir yarılama ömrünün olmadığını ve doğadan asla yok olmayacağını gayet iyi biliyorlardı ve bunu bile bile bu ürünü, kurşunlu benzini bize sattılar. Bize, yani velinimeti olan müşterilerine; kapılarda karşılayıp doğum günlerini ezberledikleri tüketicilerine Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi adlı kitapta örnekleri bol bol verilen muazzam bütçeli reklam ve tanıtım kampanyaları eşliğinde sattılar. Jamie Lincoln Kitman‘ın kaleme aldığı Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi, petrol ve otomotivi şirketlerinin, biz müşterilerine verdikleri değerin sadece cüzdanımıza verdikleri değerden kaynaklandığını hatırlatıyor.
Biz tüketiciler, belki kurşun bileşiğini üreten ve benzine karıştıran işçiler kadar hızlı zehirlenmedik ancak bu zehirli ürünün üretilmesinin üzerinden geçen doksan yıl boyunca atmosfere salınan milyonlarca ton kurşundan dolayı ana babalarımız kadar zehirlendik ve çocuklarımız da bir o kadar zehirlenecek. Bize “delirten benzin” işinde çalışan işçiler kadar değer verdiklerinden emin olabiliriz:
“Basın açıklaması, susalım!”
Bu şirketler ölümlerin ardından bir basın toplantısı düzenlerler: Toplantı için iyi hazırlanmışlardır; öncelikle şirketin yakın tarihi anlatan ustalıkla kaleme alınmış bir metni okurlar, sonra tüm olan bitenin bir kaza olduğunu, her türlü tedbiri almalarına rağmen beklenmedik bir olay gerçekleştiğini, küm olan bitenin takdir-i ilahi olduğunu söylerler. Ayrıca işçilerin de verdikleri eğitime uygun davranmayarak, kendi ölümlerini hazırladıkları ve bu üzücü olay bu işin bir erkek işi olduğunu gösterdiğini, işyerinin yan gelip yatma yeri olmadığı beyanlarına eklerler. Şirketlerin pişkinliği tanıdık mı geldi?
Tıpkı bir öğretmen ya da bakkal gibi bir maden işçisi de arabasına kurşunlu benzin aldığında müşteri ve tüketicidir ancak kurşunlu benzin üretirken ölen işçilerin muhatap olduğu bu azarları işitmeden şu ya da bu miktarda zehirlenecek ve bu zehirlenmeye bağlı olarak hızla ya da yavaş yavaş ölecektir. Sonuçta ortada ne bir kaza vardır ne de kurşunlu benzinin kendisi kaderdir. Bu görüngüye “taammüden adam öldürme eylemi” dememizi engelleyen nedir?
“Neden?”
Peki şirketler bu zehri, aynı zamanda bir ağır metal ve tesirli bir nörotoksin olan kurşunu benzine neden kattılar? Motorlardaki teknik bir zorunluluktan mı? Başka çaresi, yolu, yöntemi yok muydu, tek seçenek benzine kurşun katılması mıydı? Devlet neden önlem almadı? Yok muydu bir tüketiciyi korumu yasası ve kurumu? Üniversiteler, biliminsanları kurşunun tehlikelerini bilmiyor olabilir miydi? Aralarında namuslu ve dürüst bir kişi bile yok muydu? Şirketlerden bağımsız bilim kuruluşları olamaz mı?
Tüm bu soruların cevaplarının Kurşunlu Benzin’in Gizli Tarihi‘nde bulabiliyoruz. Ancak bu cevaplara ve daha fazlasına ulaşırken zihnimizin bir yerinde beliriveren kuşku giderek büyüyor. Bu şirketler halen faaliyetteler, yok olmadılar; o halde ne yapıyorlar? Benzine kurşun atıp para kazanırken edindikleri tecrübeleri bir kenara atmış olabilirler mi?
Görüyoruz ki benzinin bile doğal haliyle oynamaların tek nedeni daha fazla ve daha fazla kâr elde etmek. Peki, bugün neden gıdalarımızın genetiğiyle oynamalarından kuşkulanmayalım? Yediğimiz o ucuz ballar sahte olmasın? Parfüm ve deodorantlarda acaba ne kadar alüminyum, çinko kullanıyorlar? Neden artık tavuk eti 10 dakikada pişiyor? Onlar tecrübeliyken biz nasıl kuşku duymadan yaşayabiliriz?
Tecrübe bizim sahip olmadığımız bir şey; biz “tüketicileri” zehirleyeceğini bildiğimiz bir şeyi “müşterilerimize” satmayı düşünemeyiz, böyle bir şeyi kadere bağlamayı bilmeyiz, bu “beceri” insanın fıtratında yoktur.
Ama bir tecrübemiz olabilir: Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi aslında bizim tecrübemiz, biz tüketicilerin yaşadığı bir tarih ama biz bu tarihin sadece tüketim kısmını biliyorduk ama bir de gizli yanı, üretim kısmı varmış. Bir otomobil tutkunu ve otomobil dergilerinin çok okunan yazarı olan Jamie Lincoln Kitman kitabıyla bize hem bir kuşku aşılıyor hem de önemli bir tecrübe aktarıyor!
Ayşegül Şinas Tekal – edebiyathaber.net (10 Haziran 2014)