Demet Eker: “İnsan biraz da sustuklarından ibaret değil mi?”

Haziran 1, 2024

Demet Eker: “İnsan biraz da sustuklarından ibaret değil mi?”

Söyleşi: Üzeyir Karahasanoğlu

Demet Eker’i 2022’de yayımlanan ilk kitabı Kırkyama ile tanımış, öykülerinde kendine özgü bir dünya görmüştüm. O yılın dikkat çeken öykü kitaplarındandı Kırkyama. Dolayısıyla Demet Eker’in ikinci kitabını merakla bekliyordum ki bu yılın başlarında Yabancılar ve Ötekiler yayımlandı. Tabii ilk kitabıyla göze giren, ağa takılan bir yazardan beklentimin hayli yüksek olduğunu belirtmeliyim. Nitekim Yabancılar ve Ötekiler’i dikkatle okudum ve ilk kitaba dair düşüncelerimin güçlendiğini gördüm. Hâl böyle olunca yazarla son kitabı üzerine de konuşmak istedim:

Demet Eker Kırkyama’dan itibaren nispeten kısa, yoğun, yer yer şiirsel ve hep içerden öyküler yazdı. Anlattığı, kahramanlarından işittiğimiz bir dünya var ama bunların dışında pek açık vermeyen, ayrıntıları törpüleyen, bunları bile isteye yapan, deyim yerindeyse susan öyküler yazdığını düşünüyorum. Ne dersin?

Öncelikle yorumların için çok teşekkür ediyorum. Yazmaya başlarken öykülerim dikkat çeker mi, diye hiç düşünmedim. Edebiyatta çok iyi örnekler vardı ve benim de anlatacaklarım. Anlatacaklarımın hikâyesiydi benim için önemli olan. Sanırım bu nedenle “yazar”lıktan ziyade yazmaya çabalayan bir edebiyatsever olarak tanımlayabilirim kendimi.

Soruna gelecek olursam evet, benim öykülerimi böyle tanımlamak doğru olabilir. Kırkyama’dan itibaren kısa, yoğun ve içsel öyküler kaleme aldığım söyleniyor. Hatta kimi zaman bu tutum tutukluk olarak bile değerlendiriliyor. Hikâyelerimdeki karakterler genellikle derin iç düşüncelere sahip, çoğu zaman sessiz ve gözlemci nitelikte olabiliyorlar. Bu anlatım tarzının, okuru öykünün içine çektiğini, ayrıntıları törpüleyerek okurun hayal gücüne daha fazla yer açtığımı düşünüyorum.  Böylelikle okura kendi yorumunu ve algısını oluşturma şansı tanıyorum sanırım. Herkesin içinde, söyleyemediklerinden örülü bir ev olduğunu düşünüyorum. Kendimizle baş başa kaldığımızda bu evlerde yaşıyoruz. O yalnızlık anlarında içimizden geçenler bizi biz yapıyor. Dışarıya söylemek istediklerimizi ya da aklımızdan geçenleri apaçık dile getirebiliyor muyuz? İnsan biraz da sustuklarından ibaret değil mi?  Elbette tam tersini tercih edenlere de saygı duyuyorum.

Yabancılar ve Ötekiler’de de kadın öyküleri, kadına dair öyküler başı çekiyor diyebiliriz. Böyle olması gayet anlaşılabilir. Ne var ki kadın sorunu o kadar çok işlendi ve hâlâ sıklıkla işlenmekte ki bir yerden sonra alışıldık, bilindik, birbirinin benzeri hikâyelerle kalıpların içine sıkıştırıldı. Senin öykülerinse böyle değil. Söz gelimi “Sürüklen – ME” adlı öykünde kadınları yok eden bir düzenle çıkıyorsun karşımıza ve erkeklerin ağızları kocaman oluyor. Bu başkalıkta mevzunun hassasiyeti kadar kalıplara indirgenmesinin de payı var mı?

Evet, kesinlikle haklısın. Kadın sorunu ve kadınların yaşadığı deneyimler edebiyatta sıklıkla işleniyor ve bazen bu konuda kalıplar oluşabiliyor. Bu kalıpları kırmaya ve farklı bir bakış açısı sunmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Klişe kabul edilebilecek meselelere değinirken meseleleri itici hale getirmeden sorunların altını çizmeyi tercih ediyorum. Kadınların toplumsal rolleri, deneyimleri, duyguları ve düşünceleri üzerine edebi bir perspektif sunabilmek ve bunu hırçınlaşmadan yapabilmek gerekiyor. Yani bir sorunun altını çizerken itici olmaktan kaçınmaktan bahsediyorum. Bunu yapabilmek içinse yepyeni yöntemler geliştirmek gerektiği kanısındayım. Bir de mevzuya cinsiyet kimliğinden ötede, insanı merkeze alarak yaklaşılmalı.  Edebiyat, cinsiyet odaklı olmaktan ziyade bireylerin farklı yaşamlarıyla bütünleşerek genişlik kazandığı bir alan. Bu anlamda kadın yazarların, eserlerinde erkek yazarlardan farklı bir kadın imgesi ortaya koyup koymadıkları önemli. Erkeklerin oluşturduğu kadın karakterlerin gerçekliğini bir tarafa bırakırsak kadınların kendi cinsiyetlerinin özelliklerini yansıtış biçimleri bakımından, daha yoğun ve çoklu kadın karakterler oluşturabilecekleri ortadadır. İşte biraz da bu nedenle klişelerin ötesinde bir yaklaşım getirmeye çabalıyorum.

Kitaba adını veren öykün, en dikkat çekenlerden… Balkona atılan yumurtalar, derken sesler, köpek pislikleri, kapılara atılan çarpılar… Geliştikçe açılan, çağrışımı güçlenen, katman katman bir öykü… Dahası birinci, üçüncü, yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günler üzerinden okuyoruz. Alttan alta mistik bir doku söz konusu. Bence ikinci kitabının ilkinden ayrılan en belirgin yanı da burada, kurguya apayrı yoğunlaşmanda. Katılır mısın?

Öykü dışarıdan bakıldığında yazılması kolay bir türmüş gibi düşünülüyor. Fakat işin içine dâhil olunduğunda cesaret gösterilmesi gereken bir alan olduğu çabucak anlaşılıyor. Dikkat çekici bir dil ve güçlü, yaratıcı imgelerin, etkileyici diyalogların ve akıcı bir anlatım olması, tüm bunları yaparken de okurun hikâyenin içine çekilmesi gerekiyor. Böylece öykü yazdıkça dil ve anlatım kadar kurguya da yoğunlaşmamın şart olduğunu anladım. Katmanlı bir yapı, okurların hikâyenin derinliklerine inmelerini ve farklı yorumlar yapmalarını sağlayarak okuma deneyimini daha da zenginleştirir. Bunu yapabilmek için kafa yorduğum doğrudur. Yabancılar ve Ötekiler’in Kırkyama’dan sonra beklentiyi karşılayabilmesi için buna mecburdum bir bakıma. Öykülerimin çoğunda mistik bir doku bulunması da benim tercihim tabii. Özel bir seçim olduğunu da vurgulamalıyım. Günümüzün belli bir bölümünü uykuda geçirdiğimiz düşünüldüğünde seçimim de anlaşılacaktır. Mistik ve fantastik unsurların öyküde kullanımı, hikâyenin atmosferini zenginleştiriyor ve okuyuculara farklı bir deneyim sunuyor. Bu unsurlar, gerçek dünyanın ötesinde bir atmosfer yaratarak okuru olağanüstü bir yolculuğa çıkarabilir. Ben de bu etkileyici unsurlardan yararlanmayı çok seviyorum. Hem katman oluşturmada hem de dikkat çekilmek istenenleri tüm yönleriyle göstermede hayal gücünün sınırlarını yazdıklarıma dâhil etmiş oluyorum.

Bir lohusa hikâyesi anlatıyorsun: Bana Alışsan İyi Olur. Hem konusu hem işlenişiyle tam bir Demet Eker öyküsü, kitabın da en karakteristik öykülerinden. “Kutu”, “kuyu” gibi yakın sesli sözcüklerle, tekrarlarla, mecazlarla, çağrışımlarla okuyucunun zihninde çoğalıyor. Bir dil oyunu ve sanki şiire göz kırpıyorsun. Yanılıyor muyum?

Kesinlikle yanılmıyorsun! “Bana Alışsan İyi Olur” adlı öykü gerçekten de benim karakteristik tarzımı yansıtan bir örnek olarak öne çıkıyor. Hikâyenin işlenişi ve dil kullanımı, benim kendine özgü üslubumu da yansıtıyor haliyle. Hikâyenin konusu ve işlenişi, benim sıkça kullandığım dil oyunları, tekrarlar, yakın sesli sözcükler ve mecazlarla dolu. Bu öğeler, öykünün ritmi ve akışı anlamında okurun zihninde çağrışımlar oluşturuyor. Özellikle “kutu” ve “kuyu” gibi yakın sesli sözcüklerin kullanımıyla, öykü boyunca psikanalitik bir yaklaşım sergilemeye çalıştım. Aynı zamanda ritim oluşturmamda da katkı sağladıklarını söyleyebilirim. Hem görsel hem işitsel ve aynı zamanda da duygusal bir deneyim sunmaya çalıştım, bu da öyküyü şiire yaklaştırmış olabilir. Özgünlüğün çokça tartışıldığı bir dönemde kendime has bir tarz ortaya koyma çabam olarak da açıklayabilirim.

İkinci kitabını yayımlamış bir öykücü olarak giderek belirginleşen bir öykü iklimin, dünyan mevcut. Zira bir sonraki kitabına dair öngörülerimiz şimdiden oluşuyor. Ne dersin? Yazarın dünyası, algısı, görgüsü bir yerden sonra odağını mı buluyor? Bu yoğunlaşma bundan mı?

Evet, kesinlikle doğru bir gözlem. Bir yazarın ikinci kitabı, genellikle ilk kitaptan farklı bir aşama olarak görülür çünkü yazar, kendi tarzını ve odak noktasını daha da belirginleştirmiş olabilir. İlk kitapta deneyim kazanıldıktan sonra, yazma eylemine devam eden kişi genellikle kendini daha iyi ifade ediyor ve öykülerini daha etkili bir şekilde anlatma konusunda daha rahat hissediyor. Bu süreçte, kişinin dünyası, algısı ve görgüsü bir odak noktası etrafında toplanabiliyor. Bildiğimiz yerde daha konforlu hissediyor da olabiliriz tabii. İlk kitapta belirginleşen temalar, tarzlar ve dil kullanımı, ikinci kitapta daha derinleşebiliyor veya yeni bir boyut kazanabiliyor. Yazan kişi, kendisine özgü bir ses bulmuş olabiliyor ve bu sesi daha da güçlendirmek için çalışabiliyor haliyle. Bu yoğunlaşma süreci, yazarın kariyerindeki doğal bir evrimin bir parçası da olabilir. İlk kitaptan elde edilen deneyimler ve geri bildirimler, yazanın kendini geliştirmesi ve olgunlaşması için önemli bir rol oynuyor. Okurun tepkilerine göre, kendine özgü tarzını daha da keskinleştirebiliyor veya yeni yönler keşfedebiliyor. Dolayısıyla, bir yazarın ikinci kitabı genellikle daha derin ve odaklanmış bir bakış açısıyla yazılmış olabilir.

“İyi öykü”yü nasıl tarif eder Demet Eker? Başkalarına göre iyi olup da sana göre iyi olmayan öyküyü düşünerek cevaplar mısın?

Çok zor bir soru. Aslında hem kolay hem zor. Okuma ve yazma deneyimimden yola çıkarak bu soruyu cevaplayabilirim. İyi öykü etkisini hem dil ve anlatımda hem kurguda gösteren öyküdür. Eksiltmelerle okura alan açan ve bir taraftan da okura kendi hikâyesini hatırlatan öyküdür. Öykücü, söz işçisidir, sözcüklere can veren kişidir. Bir benlik olarak dile sanatsal bir yapı kazandıran, onu güzelleştiren, yoğuran sanatçı, sadece yazıyı oluşturan kişi değil aynı zamanda yazdığı yazı tarafından oluşturulan kişidir de. Bu nedenle sanki kendi elleriyle kendi sanatçı kişiliğini yontuyor gibidir.  Bu yontma sonrasında ortaya çıkan ürün,  akış içinde zorlama olmadan kendini gösterir bence. Olaylar, diyaloglar doğal bir ritme sahiptir; öykünün dünyası içtenlikli bir dünyadır. İyi öykü o içtenliği kendiliğinden ortaya koyar.  Tüm akışın en güzel haliyle ortaya çıkmasını sağlayan unsur ise dildir. Bu dilin öncelikle konuşma dilinden ayrılması gerekir. Benim de bazı çağdaşlarımdan ayrıldığım yönüm bu olabilir. Metaforların, mecazların kullanıldığı, ritimli bir öykü klişe bir konuyu bile güzelleştirebilir. Eğer orijinal bir konuyla bahsettiğim dil bir aradaysa harika ürünler ortaya çıkabilir. Çünkü dili güzelleştirme, öykücünün ustalığını denediği bir alandır.

Benim açımdan çok zihin açıcı bir söyleşi olduğunu belirtmek isterim, çok teşekkür ediyorum.

Güzel cevaplarınız için de ben teşekkür ederim.

edebiyathaber.net (1 Haziran 2024)

Yorum yapın