Deneme mektupları 6: Yalnızlık burcunda | Feridun Andaç

Eylül 27, 2022

Deneme mektupları 6: Yalnızlık burcunda | Feridun Andaç

46. / Gittiğim Kıyılarda

 “Müzik dünyanın yüreğine girmemizi sağlar. Mozart’ı, Schubert’i, Wagner’i dinlerken, yaşam ile müziği yaratan evren için içimde karşı konmaz bir coşku ve minnet duygusunun yükseldiğini hissediyorum.” (s.67)

Müzikle buluştuğum her ân yazı yolum başkalaşıyor.             

Düşüncelerimi kımıldatan bir ivme, imgelememi sarsan bir deyileniş, bazen bir çığlık… Yazma için nedendir bunlar.

Klarnet çalma isteğimde de biraz bu var. Duyguların sesle yansısını ortaya çıkarmak… 

Sonra resim…

Nicedir kapanan bu yanımın örtüsünü de çekip atmak, resme başlamak istiyorum. Orada, çekmecelerde bekleyen malzemelerimin rengi de solmuştur.

Yolculukların yanı sıra bu kıyılarda gezinmek zenginleştiriyor beni…

Elbette ki sinema, fotoğraf da var bunların yanında…

Yer / mekân duygusunun önünü açan, oraya bakma biçimimizi etkileyen uğraşlar olarak görüyorum bunları…

Yazının yanıbaşında, yaparken de haz duyduklarınız üstelik…

47./ Siyonizmin Bataklığı

İsrail’in bu saldırganlığının, 1948’den beri süregelen ‘alan açma’ çabasının kanlı görünümü Yahudi ırkçılığını da körüklemiştir sürekli.

Vanessa Redgrave’in Bir Yaşamöyküsü’nde sözünü ettiği olaylar, karşılaştığı durumlar akıl alır gibi değil.

Onun 1970’lerden bugüne tanıklık ettiği Filistin sorunu üzerine yaptığı her eylem ABD ve İngiltere’deki Yahudi Lobisince şiddetle kırılmaya çalışılmış…

Irkçı, saldırgan tutumları çok şeyi anlatmaktadır.

Redgrave, 16 Nisan 1988’de, Filistin’in iki numaralı adamı Ebu Cihad’ın (Halil el-Vezir) Tunus’ta nasıl öldürüldüğünü anlatır.

Bu olayın İsrail tarafından yapıldığı o kadar açık ki…

Bugün Lübnan’a yapılan saldırının geçmişteki olaylarla bağlantısını kurunca; siyonizmin bataklığında debelenen İsrail’in, ABD’nin (dolayısıyla İngiltere’nin) kuklası olarak sonrada nasıl bir savaş makinesine dönüştüğünü gözleriz.

Bu anlamda İsrail devletinin savunulacak hiçbir yanı yok… Kendi sivil halkına da acı çektiriyor. Yaptıklarını haklı göstermek için birçok saldırıyı kendilerinin düzenleyebileceğini de düşünmeden edemiyorum doğrusu.

Izak Rabin’in öldürülmesinde devletin parmağı olduğunu (veya CIA’nın) kim yadsıyabilir.

Redgrave’in 1991’de dile getirdiği bakışı /yorumu sorunun özünü ortaya koyma tutumu övgüye değer. Şu söylediklerine bugün bile imza koyamayacak bir insan düşünemiyorum:

“Yıllardır boğuşup durduğum bu sorun en yalın ve güçlü biçimde şöyle dile getirilebilir. Yahudiler’in zulüm ve baskı görmesine karşı mısın? Öyleyse İsrail’i desteklemek zorundasın, çünkü İsrail Yahudiler’in devletidir! Filistinli Arap halkının ezilmesine, öldürülmesine karşısın, İsrail işgalini lânetliyor ve bir Filistin devletinin kurulmasını istiyorsun, öyle mi? Öyleyse sen bir Yahudi düşmanısın! Bu basit kıyaslama, milyonlarca insanın vicdanına işkence ediyor. Baştan sona yanlış bir mantık; her dürüst insan içgüdüsel de olsa bunu yanlış olduğunu biliyor. Ama bilmek başka şeydir, Yahudi ırkçılığına arşı savaşmakla Filistinliler’in bağımsızlığı için savaşmanın uygulamada tek ve aynı şey olduğunu, ikisinin bir bütün oluşturduğunu kanıtlama başka. Bunu yapabilmek için içtenlikten daha fazlası gerekir. Tarihi, özellikle ilk maddesi ‘bütün ezilen halklar, kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptir’ olan 1917 Ekim devriminden bu yana geçen yetmiş yıllık tarihi çok iyi bilmek gerekir.” (s.354)

Lübnan’a yönelik saldırı, İsrail’in hedefinin yalnızca Filistinliler olmadığını, yeni Ortadoğu projesini hayat geçirmek isteyen ABD’nin bu bölgedeki vurucu gücü görevini üstlendiğini de göstermektedir.

Giderek siyonizm bataklığı İsrail’i de içine alarak yok edecektir…

48./ Yurdundan Olmak

Gene Redgrave’e dönmek istiyorum.

Yıl 1988. Gazze’yi işgal etmiştir. Bu işgali protesto için Moskova’da konser ve konferans dizisi hazırlar… İşgale son vermek, ırkçılğını protesto edip lanetlemek için yola çıkar. Bu arada, Şasa Oskaldov’un, yirmi yıldır Sovyetler’de yasaklanan “Komiser” filminden söz eder. Orada iç savaş döneminde katledilen Yahudiler’in serüveni anlatılır… Kaçıp göçenler, kalanların akıbeti…

Redgrave, ülkesine dönünce Tennessee Williams’ın Orfe İniyor oyunu için hazırlıklara başlar.

“Tennesse bir tiyatro ozanı olarak gücünün doruğundayken yazdığı ORFE İNİYOR’da zulme, baskıya duyduğu olanca dehşeti ve nefreti yansıtır.” (s.355)

Williams, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan insanları anlatır bu oyununda.

Redgrave’in Napolili arkadaşı Salvatore’nin ona yanıtı şöyledir:

“Çünkü, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan insanları çok iyi anlıyor. Onlar geri dönmek için yanıp tutuşurlar. Bu şarkıları dinleyen, (oyundaki, FA.), aşk şarkısı olduklarını sanır. Hayır, İnsanların toprak, memleket, tarih sevgisini, yitirdikleri şeye duydukları aşkı ve özlemi dile getirdikleri için çok beğenilen, tutulan şarkılardır bunlar.” (s.356)

Ada’dan çekip gidenlerden gelenlerle konuştum… Özlem çekiyor, diyordular… Neden gittiklerindense, gelip özlemlerini gidermelerini, geçmişe ait anılarından söz etmelerini seviyordular.

Onların bu sürüklenişlerinin öyküsünü “Canım Ada Halkı” romanında anlatmaya çalışıyorum. Adını vermediğim bir adadır orada anlatılan.

Yanıma aldığım kitapların bazıları bu göç/sürgün öykülerini anlatır.(*)

49./ Sen de Söyle Yalnızlık

Sözün köreldiği bir yer o karanlık.

Sizi çekip içine almak için debelenir… Ufkunuzu kapatır, içlendirir, bakışlarınızı soldurur.

Ada deneyimi bunu gösterdi sana.

Şimdi çekip giderken Cioran’la baş başa kalabileceğin anı bekliyorsun, sözde çoğalmak için.

                                            ***

Geçip gitme zamanının dönencesindeyim şu an. Gitmekle kalmak arasında yani. Yeni bir söze, yeni bir yalnızlık burcuna girmek için…

__________

(*) Pedal Çeviren Kadınlar, Reg Stathopulu, Çev: Müfide Pekin, 2006 met. 28/s.; İzmir’li Nine, Elsa ltin, Çev: Müfide Pekin, 1998, İletişim, 162 s.; Yegâne Miras, Yorgov Yoannu, Çev: M. Pekin, 2002, İletişim, 149 s.

edebiyathaber.net (27 Eylül 2022)

Yorum yapın