anaklarımda insanı kendine getiren nemli İstanbul soğuğu, kulaklarımda arnavutkaldırımlara vuran ayakkabıların tok sesi, göre göre yürüyordum söylemesi ayıp. Yerdeki sigara izmaritini gördüm önce. Önümde yürüyen uzun yağlı saçlı, deri ceketli adamı, pasajın önüne parketmiş teneke sepetli, yana yatık kurye motosikletini gördüm. Köşeyi dönünce endişeli yüzlü iyi kadını gördüm ve dershaneye giden, fena biri olmayan oğlanı. Bana bakmamış gibi yapan adam, seni de gördüm.
Bunları görürken 3 saat sonra kolumun Taksim heykeline, bacağımın tramvaya savrulacağını, bu yaşımda pek de işime yaramayan atıl ama emektar dalağımın karın boşluğuma daha da gömüleceğini, kafatasımın kırılıp beynimin 2,7 cm3’ünün kaldırıma sızacağını ve sol gözümün bana uzaktan melul melul bakacağını bilmiyordum.
Dolmuşa binince şoförün Kürtçe konuşmalarını dinledim, anlamaya calıştım. Ezikliğim tutup da TRT binasında inmek istediğimi söyleyemeyince 5 yıl sonra Taksim’in çirkin yüzüyle ilk kez saat tam 09:00 da karşılaştım. Her yerde insan yoktu hayret! Minivanlar ve yükleme boşaltma yapan görevliler vardı.
Vitrine pantolon iğneleyen démodé adamı gördüm böylece.
Balık pazarına saptım, Avrupa Pasajı’na girdim. Yüzüme çarpan ılık havadan tütsü kokusunu içime çektim ve müzik kutusunun benim için çalan çın çın sesini duydum. Toplantı yerinin Fransız Kültür olduğunu öğrenince İstiklal’i baştan aşağı tekrar yürüdüm. Bu kez de démodé adam bana güldü sağolsun. Bu yürüyüşüm boyunca da kendini havalı sanan kızı, sapıksı adamı, yakışıklı olduğunu bilmeyen utangaç genci gördüm ve uzaklara göz gezdirdim. Kimseye bakmadım ama herkes ona baktığımı sandı.
‘Yaşlanmanın gücü’ konulu psikanaliz seminerini dinlemeye gidiyordum. Bu da demek oluyor ki en azindan 3 saat sonra, 30 yaşımda, 4 aylık bir kızım ve 2 yıllık bir eşim varken ölmeyi hiç mi hiç düşünmüyordum.
Velhasıl kelam toplantı bitince cebimde mutlu yaşlanmanın ipuçları hızlı adımlarla geniş bir yay çizerek Bakırköy dolmuşlarına yöneldiğim sırada birden ve aniden hiçbir şey görmedim ve duymadım. Ta ki sol gözüm uzaktan bana melul melul bakana dek… Sonra “canlı bomba”yı gördüm. Bu genç ve yalnız ölüye diğer 8 ölü gözle birlikte baktık. Bu 8 ölü gözden 2’si bir polisindi, alnının şavkından sivri bir ray parcasıyla vurulmuştu, kaderin oyununa bak, mermer gibi tek parça kalmış bedeninde tek yarası buydu, kalan 6 gözden 2’si erkence uyanmış bir Tarlabaşı müdaviminindi, kalan 4 gözden 2’si nöbetten yeni cıkmış gece boyunca Taksim taşkınlarına toplam 37 dikiş atip 17 serum baglamış bir doktorun, kalan 2 gözden 1’i benim, diğeri de tozlu bir kedinindi işte.
Biz o gün tam 6 kişi bombayla parçalandık.