“Ve insanın en güzel tesadüfleri başka bir kalpte
kendi kalbinin benzerine rastladığı andır.”
Renkli kitapların dünyasına girince tekrar dışarı çıkmak kolay olmuyor. Renkli kitap deyince akla hemen okul öncesi ya da ilk okuma dönemi kitapları da gelmesin. Daha büyük yaş grupları için olduğu gibi günümüz yayın dünyasında yetişkinlere yönelik de hazırlanıyor artık renkli kitaplar. Fakat bugün konumuz yetişkinler değil yine çocuklar. Kitabımız “Deniz Dinozorunun Sırrı.” Kitaba geçmeden yazarından söz edeyim biraz. Çünkü kendisi işin mutfağından çıkıp vitrine geldi. Ecem Kodak. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Mühendisliği lisans eğitiminin ardından Anadolu Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim, Haliç Üniversitesi’nde Sanat Terapisi ve İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde de yaratıcı Drama Eğitmenliği eğitimlerini tamamlamış. “Deniz Dinozorunun Sırrı” Kodak’ın lisans eğitimini taçlandıran bir eser olmuş.
Altın Kitaplar tarafından yayımlanan kitapta yazar, çocuklara ülkemizin deniz biyoçeşitliliğini ve iklim krizinin su yaşamına etkisini anlatmış. Aldığı teknik ve sanat eğitimini tek vücut haline getirmiş adeta. Arka kapaktan şöyle sesleniyor çocuklara/ okurlarına: “Deniz gözlüklerinizi takın. Türkiye’nin denizlerini keşfe çıkıyoruz. Kaybolmaktan korkmayın sakın çünkü yolculuk boyunca su altında yaşayan dostlarımız bize eşlik edecek.”
Denize koşacağımız günler yaklaşırken denizin altında bir yolculuk yapmak benim de çok hoşuma giderdi aslında. Fakat zihnimde canlandırdığım o güzel manzara ne yazık ki karşıma çıkmadı. Sebebinin yine biz olduğumuz görüntüydü kitapta karşılaştığım.
“Marmara Denizi’nde yaşayan lüfer kardeşler, bir yandan göç etmeye hazırlanırken diğer yandan denizlerimize musallat olan müsilaj sorununa çözüm aramaktadır. Çıktıkları yolculuk onları nesli tükenmekte olan deniz canlılarına götürür. Kahramanlarımız, bilmedikleri sularda, inmedikleri derinliklerde Türkiye’nin deniz biyoçeşitlilğini öğrenirken iklim krizi, yasak avcılık ve istilacı türlerle de mücadele etmek zorunda kalır.”
Aziz Nesin’di sanırım “Çocuklara güzel bir dünya bırakacağımıza, dünyaya güzel çocuklar bıraksak sorun çözülecek” diyen. Dünyaya güzel çocuklar bırakıyoruz mutlaka fakat dünya öyle kötü bir hal aldı ki; o güzel çocukları kötü birer yetişkin haline getiriyor. Duyarsız, ilgisiz, mutsuz… Bu yüzden değil mi zaten hep çocukluğumuza özlem duymamız. Şair boşuna mı söyledi, “gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor” diye.
Çevre konusunda çocuklara yeterli eğitim veriliyor, duyarlılık kazandırılıyor fakat büyüdükçe o davranış kalıplarından uzaklaşıyorlar. Yapılması gereken sanırım yetişkinleri de bu konuda eğitmek.
Ecem Kodak, ülkemizi çevreleyen denizleri, deniz canlılarını ve biyoçeşitliliğini etkileyen çevresel sorunları çocuklar için akıcı bir dille anlatmış. Mutfaktan vitrine çıkma cesaretini göstermiş olması da takdire değer.
Son sözüm: Denizlerimize sahip çıkalım!
edebiyathaber.net (8 Nisan 2024)